Çalmuk, cemaatin Türkiye kamu yönetimini 2010'dan itibaren ele geçirmiş sayılabileceğini, ancak Recep Tayyip Erdoğan'ın bu kişilerle sert mücadeleye girdiğini bildirdi.
Hakan Fidan sivil darbe girişimi artçılarını atlatabilmek içni günlerce çalışmasını Ankara içinde Başbakan'ın makam aracında sürdürdü... İhaleler için cemaatten akredite gerekiyordu... Başbakan Yardımcılığına Bülent Arınç getirildi. Cemaat ile direkt ilişkili olan Arınç'a basın yayın kuruluşları verildi. Kadrolaşma had safhaya ulaştı.
Gazeteci Fehmi Çalmuk, HÜRSES gazetesinde FETÖ-Milli Görüş ve sonrasında AK Parti - FETÖ ilişkilerini incelediği yazı dizisinde cemaatin Türkiye kamu yönetimini 2010'dan itibaren ele geçirmiş sayılabileceğini, ancak Recep Tayyip Erdoğan'ın bu kişilerle sert mücadeleye girdiğini bildirdi. Erdoğan'ın o dönem başbakanlıkta bazı bürokrat hatta bakanları cemaatle ilişkileri nedeniyle tokatladığı iddiası da yer aldı. MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın da hükümete girişilen yargı darbesinin ilk artçılarını atlatabilmek için Ankara içinde günlerce Başbakan Erdoğan'ın makam aracıyla gezerek çalıştığı iddia edildi.
-"HER İHALEDE CEMAAT AKREDİTESİ"-
Çalmuk'un yazıdizisinin üçüncü bölümünden bazı pasajlar şöyle:
"-2010 referandumunda Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun üye sayısı '7 asıl 5 yedek' üyeden '22 asıl 12 yedek' üyeye çıkarılırken F. Gülen cemaati yargıda bağımsızlığını ilan etti. Hakimler savcılar değişti. Bakanlar bile hakim savcı atarken, tayin ederken cemaatten tezkiye istemeye başladı. Bu yalnızca yargıda değildi. Ekonomi yönetiminden Hazine'ye dış ticaretten dış politikaya kadar her alan cemaatin belirlediği bürokratlara teslim edildi. Hükümetin para hortumları cemaate akmaya başladı. Gireceğiniz ihalede bile cemaat akreditesi gerekiyordu. 'Ne istediler ise verdik' sözü bu dönemi anlatır."
-"ERDOĞAN TOKAT ATTI" İDDİASI-
"-Yıl 2011...Recep Tayyip Erdoğan'ın Başbakanlıkta kimi bakanları cemaate verdikleri destekler, maddi çıkarlar için azarladığı hatta tokat attığı konuşulmaya başlandı. Haziran ayında yapılan genel seçimler Erdoğan için 2002 den bu yana girdiği seçimlerden farklıydı. İlk kez başarısının altında yalnızca ve yalnızca kendi imzası vardı. Başarısına kimseyi ortak etmedi. Cemaat ile ilişkileri yavaş yavaş soğutmaya, bürokrasiyi dizginlemeye kararlıydı. Aldığı yüzde 50'e yakın oy Erdoğan'ın düğmeye basmasına neden oldu. Artık bürokrasi üzerinde yapılan zaaf analizinin gereğini yerine getirme zamanı gelmişti. Cemaat gazeteleri Erdoğan'ı eleştirmeye de başladı. Ancak Başbakan Yardımcılığına Bülent Arınç getirildi. Cemaat ile direkt ilişkili olan Arınç'a kamu adına yayın yapan kamu kuruluşları Basın Yayın ve Vakıflar Genel Müdürlüğü verildi. Kadrolaşma had safhaya ulaştı."
-BİAT-
"-Şike davası parti içindeki cemaat ve Erdoğan yanlıları arasındaki mücadelenin gün yüzüne çıkmış haliydi. Erdoğan'ın hasta yatağında olduğunu bile bile Arınç, yardımcılığını yaptığı Başbakan'a 'Ben Tayyip Erdoğan'a biat etmemiş bir adamım. Ben Erbakan Hoca'ya biat etmedim, edilseydi, ona ederdim' diyordu. Halbuki Ak Parti kurulurken Erbakan'a atıfta bulunarak 'Erdoğan'a hiç şefkat göstermedi. Aslanım civanım diye' övüyordu."
-"HAKAN FİDAN GÜNLERCE ANKARA'DA OTOMOBİL İÇİNDE ÇALIŞTI"-
"-Yıl 2012...Oslo'da Başbakan tarafından görevlendirilen MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve devlet görevlilerinin terör örgütü PKK yetkilileriyle yaptığı görüşme beş yıl sonra savcıların harekete geçmesine neden oluyordu. Şubat ayında Müsteşar Fidan ve 4 MİT görevlisi için 'gözaltı kararı' çıkartan cemaat savcıları, İstanbul'daki bölge başkanlığına polisi gönderdi. Başbakan Erdoğan ise ikinci ameliyatını erteleyip devletteki krizi bizzat yönetti. Fidan günlerce Başbakan'ın makam arabasında gezdirildi. Aslında Erdoğan'ın ameliyatında faydalanıp MİT Müsteşarını içeriye almak bir bürokratik darbe girişimiydi. MİT Müsteşarının işkence altındaki ifadeleriyle Başbakan Erdoğan vatana ihanetten yargılanacaktı. Ancak daha önce sızdırılan Oslo görüşmeleri için 'Fidan'ın gelecekteki başbakanlığını cemaat yaktı' sözü dilden dile dolaştı."
-"GÜLEN ERDOĞAN'DAN KORKTUĞU İÇİN GELEMEDİ"-
"-Yıl 2012... Erdoğan Haziran ayında katıldığı Türkçe Olimpiyatlarının kapanış töreninde Fethullah Gülen'e yurda dön çağrısı yapmıştı.. Gülen ise korkuyordu. Türkiye emin yer değildi. Tutuklanacağı korkusu sarmıştı. Erdoğan'dan korkuyor, çekiniyordu."
-FETÖCÜLER İLE AK PARTİ'NİN YOL AYRIMI: TABLET İHALESİ-
"-Yıl 2013...Başbakan Erdoğan 2012 yılının Şubat ayında eğitimdedönüm noktası olarak nitelendirdiği Fatih Projesini hayata geçirmişti... Hükümet ile cemaat arasındaki krizde böylelikle patlak verdi. Daha önce akıllı tahta ihalesinde yaşanan kriz bu kez tablet ihalesinde oluyordu... Cemaat 8 milyar doları istiyordu. Artık kavganın fitili de ateşlenmiş oldu. Milli Eğitim'e ilişkin ikinci adım Erdoğan'dan gelecek, dershanelerin okula dönüştürme projesi hayata geçecekti. Cemaat de boş durmadı. Halkı isyana teşvik edip, ekonomiyi sarsmayı planlıyordu."
-GEZİ'NİN AK SÖZCÜLERİ-
"-1960 darbesinin yıldönümü 27 Mayıs'ta İstanbul Gezi Parkında iş makinaları ağaçlara doğru hareket ederken Türkiye Cumhuriyeti bir sokak darbesiyle karşı karşıyaydı. Polis Erdoğan'ın Kuzey Afrika gezisine çıktığı 15 Haziran günü Gezi Parkına baskın yaptı. Çadırları yaktı. İçişleri Bakanı 'emri kimin verdiğini' araştırıyordu. Cemaatin , Erdoğan'dan intikam alma vakti gelmişti. İstanbul merkezli bütün yurtta başlayan eylemlerde ikisi polis 10 kişi hayatını kaybetti. Yeşili koruma adına başlayan eylemler ifade, basın ve internet kullanımı, alkol tüketimi, kürtaj, televizyon, Suriye'deki iç savaş gibi konularına kaydı. Başbakan vekili ise Bülent Arınç'tı. Vekil sıfatıyla Gezi platformunu kabul etti. Arınç, platformun 'Başbakan iç savaşı çağrıştıran ve topluma hakaret anlamında bir takım ifadelerde bulunmuştur.' sözlerini de, '3. Köprü, 3. Havaalanı, Kanal İstanbul, AOÇ ve HES'ler olmak üzere ekolojik değerlerin talan edildiği' iddiasını da kabul etti. Arınç; 'O ilk olayda, çevre duyarlılığıyla hareket edenlere karşı yapılan aşırı şiddet gösterisi yanlıştır, haksızdır. O yurttaşlarımdan özür diliyorum.' diyordu. Arınç talep listesini Erdoğan'ın emriyle aldığını belirtmesi krizin başlıca nedeniydi. Erdoğan artan eylemlere karşı yurda dönerken AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Hüseyin Çelik, 'Ak Partiye gönül verenlere sesleniyorum. Hiç kimse durumdan vazife çıkartıp gidip Başbakan'ı karşılamasın. Sayın Başbakan'ın böyle bir şeye ihtiyacı yok. İstanbul teşkilatımızın da böyle bir şeye ihtiyacı yok. Varsayalım ki iki grup karşılaştı. Hiçbir para pul falan bir insanın hayatına değmez. Siyaset vatandaşın mutluluğunu en üste çıkartma sanatıdır' açıklamasında bulunuyordu. Erdoğan ise Gezi olayları bahanesiyle faiz lobisinin faaliyette olduğunu belirtti: 'Faiz lobisine rağmen buralara geldik. Bu faiz lobisi şu anda borsada spekülasyonlara girmek suretiyle bizi tehdit edeceğini zannediyor. Şunu bir defa çok iyi bilmeleri lazım; bu milletin alın terini onlara yedirtmeyeceğiz. Bir bankanın genel müdürü çıkıp da bu vandalizmi organize edenlerin yanında olduğunu söylüyorsa bunlar karşısında bizi bulacaklardır.' "
Dönemin İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu 15 Temmuz darbe girişiminden sonra gözaltına alındı. (ANKA)