İşte Erdoğan’ın konuşmasından satır başları:
Konuşmamın hemen başında öğretmenler gününde tüm öğretmenlerimiz için kutlu olmasını diliyorum. Tüm öğretmenlerimize bu anlamlı gün vesilesiyle şahsım ülkem ve aziz milletim adına sonsuz şükranlarımı ifade ediyorum. zaten bu akşam Ankara’da Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda 81 vilayetimizden gelecek öğretmenlerimizle bir arada olacağız, öğretmenler günümüzü beraber kutlayacağız.
“ASIL OLAN ÖNCE DİNLEMEK SONRA DA DİNLETEBİLMEKTİR”
Kadın ve demokrasi derneği KADEM, 8 Mart 2013 tarihinde kuruldu ve yaklaşık 1,5 yıllık geçmişi olmasına rağmen ses getiren dikkat çeken uyaran ve uyandıran çok sayıda faaliyete başarıyla imza attı. KADEM mevcut tüm diğer sivil toplum örgütlerine nazaran farkını çok net biçimde ortaya koydu. Bu fikrini masada ortaya koymak başka bir şey, hizmetle ortaya koymak başka bir şey ama birde toplum içerisinde gerilimler meydana getirmek suretiyle acaba sesimi duyurabilir miyim demek başka bir şey. Asıl olan önce dinlemek sonra da dinletebilmektir. Türkiye’nin kadın sorunlarına farklı açılımlar getiren bir derneğe gerçekten ihtiyacı vardı.
KADEM kısa zamanda bu ihtiyacı karşılar konuma geldi. Uluslararası kadın ve adalet zirvesinin esasında KADEM’in o farklı bakış açısını yansıtan çok önemli bir etkinlik olacağına inanıyorum. Modern dünyada insana ve insanlığa ilişkin her meselenin bir şekilde ele alındığını biliyoruz. Ama sorunlara karşı bütüncül adil yaklaşım ortaya konulmadığını görüyoruz. Zihinlerin ve vicdanların kompartımanlara bölmelere ayrıldığı kendi ilgi alanlarına yoğunlaşan kesimlerin başka dünyalara duyarsız hale geldiği bir çağda yaşıyoruz. Bunun onlarca yüzlerce örneği var. Çevre konusunda aşırı duyarlılık kesim gösteren kimselerin silahlanma konusunda duyarsız kaldığını görüyorsunuz. Başka ülkelerin çevre sorunlarına karşı hassas olanların, kendi ülkelerinin çevreye verdiği zarar karşı duyarsız kaldığına şahit olduğunu görüyorsunuz.
“İNSAN KATLİAMLARINA GÖZLERİNİ KAPATIYORLAR”
Dünyada özellikle çevre konusunda atılan adımlar, demokraside çok ileriyiz diyen ülkelerde aynı hassasiyetin olmadığını görüyorsunuz. Belli ülkelerde en küçük insan hakları ihlalini çok büyük meseleler haline getirenlerin, başka ülkelerdeki demokrasi katliamlarına insan katliamlarına gözlerini kapattıklarını görüyorsunuz.
“SÖYLEDİĞİMLE KALIYORUM”
Fok balıklarının avlanmasını küresel mesele haline getirenlerin, Suriye’de Filistin’de binlerce çocuğun kadının katledilmesine en küçük bir duyarlılık göstermediğini görüyorsunuz. Suriye’de 300 bini aşkın insan öldürüldü. Hala dünyadan ses yok. Kendileriyle görüşüyorum, ama söylediklerimle kalıyorum.
“DÜN BİR MİSAFİRİM VARDI…”
En ufak hassasiyetleri yok. Tek hassasiyetleri var petrol. İşte kucağında yavrusuyla ölen, dün bir misafirim vardı 30 yaşındaki evladının Mısır’da helikopterlerden nasıl öldürüldüğünü anlatıyor, göz yaşlarıyla yanımızda hakikaten eşimle beraber dinledik evimde, o tabloyu bize sergiledi.
“BATSIN BU DÜNYA”
Ben uluslararası mahkemeye gidebilecek miyim, ülkemde açamıyorum diyor. Böyle bir dünyada yaşıyoruz. Onlarca yüzlerce binlerce örneği var bunun. Bütün bu çifte standartlar bu ikircikli yaklaşımlar aslında sorunların çözümünde en büyük eksiğin adalet duygusunun olduğunu bizlere gösteriyor. Hani bizim Gencebayımız var ya, batsın bu dünya diyor ya, işte batsın bu dünya.
“X ÜLKENİN LİDERİYLE BİR BARIŞSANIZ DEDİLER”
Bu hafta sonu Türkiye Afrika zirvesine katıldım. Orada bazı dost ülkelerin liderleri yanıma gelerek benimle bir şeyi paylaştılar. X ülkenin lideriyle bir barışsanız dediler, barışamam dedim. Ve onu kabul de edemem dedim. Zira zalimin zulmüne rıza zulümdür dedim. Zalimlerden olmak istemiyorum. Onun içinde bu zulme rıza gösteremem, kendisini de asla kabul edemem dedim. Ama işte şöyle oluyor böyle oluyor… Beni ne öylesi ne böylesi ilgilendirmiyor dedim. Bu makamda bulunduğum sürece böyle bir şeyi asla yapmam dedim. Niye? Çünkü günde bir günde 3 bin insanın öldürüldüğü yakın siyasi tarihte görülmüş hiçbir ülke yok. İşte Mısır bunu yaşadı. Mısır’da bunu hiçbir lider kendinden önce böyle bir uygulama yapmadı. Oylarıyla iktidara gelmiş bir insanı devirdiler. Demokratız diyen ülkeler ne dedi? Bir ses çıkardı mı? Ne yapıyorsun dediler mi? Bakıyorsunuz hala baş göz ediyorlar. Meşruiyet kavgasını sürdürüyorlar. Siz meşru görseniz de biz meşru görmeyeceğiz, farkımız bu.
“BUNU AÇIKLAMAK ZORUNDAYIZ”
Saraybosna’da kadınlar ölürken susarsan, Mısır’da Libya’da Irak’ta insanlık ölürken tepkisiz kalırsan, asla haktan hukuktan bahsedemezsin. Burada bir noktayı açık açık ifade etmek istiyorum, bunu açıklamak zorundayız. Bugün bizim küresel sorunların her birinde asıl ihtiyacımız olan adalettir. Adalet mülkün temelidir. Bu çok önemli. Irkçılığın çözümü adalettir. Beyaz adam ile siyah adam arasındaki ayrımcılığı kaldırmanın yegane yolu adalettir. İslamafobianın da çözümü adalettir. Çevre kirlenmesinin demokrasi ihlallerinin gerçek çözümü adalettir. Yoksulluğun işsizliğin azaltılmasında ihtiyacımız olan yegane duygu adalettir. Aynı şekilde küresel ölçekte kadınların karşı karşıya kaldıkları sorunların çözümünde yegane başvurulacak yol hiç kuşkusuz adalettir.
“BEN HUKUK ARIYORUM, YASA BENİM İÇİN ÖNEMLİ DEĞİL”
Adalet bambaşka bir şeydir. Hukuk ve yasalar başkadır. Eşitlik başkadır. Bazıları hukukla yasayı karıştırıyor. Hukuk başka bir şey yasa başka bir şeydir. Ben hukuk arıyorum hukuk, yasa benim için önemli değil. hakkımı arıyorum, adil yöneticiler yargıçlar arıyorum. Bunlar odluğu anda o ülkede huzuru bulursunuz. İstediğiniz kadar cumhurbaşkanı başbakan olur adil yargıçlar yoksa durumunuz felakettir. Elbette eşitlik olacak, haklar hukukla korunacak. Eğer yasa hukuka uygunsa değerlidir. Eğer yasa hukuka uygun değilse hiçbir değeri yoktur. Eşitlik olsa bile yasa eğer hukuka uygun değilse adalet yoksa sorunlar gerçek çözümler üretilemez. Haklar gerçek manada sahiplerine teslim edilemez.
Hukuk… Şimdi onu düzenli adil bir yasa olarak tanımlayalım. Otorite tarafından yapılır. Ama adalet hakikat duygusundan yola çıkar ve gerçek vicdanlar tarafından yapılırsa netice alırız. Her meseleye, adalet gözlüğüyle bakmak zorundayız. Her meseleyi en başta adalet ve vicdan terazisinde tartmak zorundayız.
“DEVLET YASALARI DAYATIRSA ZULÜM DOĞAR”
Bizim köklü devlet geleneğimizi özetleyen bir ilkemiz var. Osman Gazi’ye hocası nasihat ediyor. Diyor ki insanı yaşat ki devlet yaşasın. Bizim medeniyetimizde, devlet ve millet anlayışımızda işte bu temel ilke vardır. İnsanın yaşaması adaletle mümkün olur. Eğer devlet yasalar yapıp milletine bu yasaları dayatırsa oradan hukuk değil zulüm doğar.
GALATAPORT İHALESİ İPTALİNE ELEŞTİRİ
Bir örnek olsun diye veriyorum. Başbakanlığım döneminde biz meşhur Tophane’deki Galataport’un ihalesini yaptık. İhale bitti, kazananı belli hepsi belli. Bakın ihaleden sonra iki yıl geçti. Şimdi yargı karar veriyor yürütmeyi durdurma. Böyle bir anlayış olabilir mi? Siz iki yıl sonra karar veriyorsunuz. Bu yatırımcı projelerini yapmış her şeyini yapmış, milyonlarca dolar harcamış. Ee, bu yatırımcı bundan sonra yatırım yapabilir mi?
“PEKİ YARGIÇ HIYANETİ VATANİYE İÇİNDE OLURSA NEDİR”
Ben ülkemde bu yargıya nasıl güveneceğim, inanacağım? Cumhurbaşkanı hıyaneti vataniye içinde olursa suçludur. Peki yargıç hıyaneti vataniye içinde olursa nedir? Bakın iki yıl geçiyor siz böyle bir karar vermiyorsunuz, iki yıl sonra veriyorsunuz. Bu nedir? Vatanperverlik midir? Bunu konuşmak dertleşmek zorundayız. Böyle gittiği zaman biz ülkemizi ayağa kaldıramayız uçuramayız. İşte burada bu proje neredeyse 1 milyar dolarlık proje. Böyle bir dev projeyi ne kadar rahat engelleyebiliyorsun ya, böyle bir şey olabilir mi? Bunun benzeri birçok proje var. Eğer devlet insanları arasında hakkı muhafaza eder, yani yasalarını hak üzerine inşa ederse işte oradan da adalet zuhur eder. Fakat güzel bir söz var. Bazıları rivayetten Konfiçyus’un olduğunu da söylerken, bazıları Hazreti Ömer’e ait olduğunu da söylerler, fakat söz güzel. “Yasalar ne kadar kötü olursa olsun eğer adil bir sultanın elindeyse oradan güzel bir netice doğar. Yasalar ne kadar iyi olursa olsun eğer zalim bir sultanın elindeyse oradan zulüm doğar” mesele bu.
“BİRİLERİ CÜZDANI BİR YERDE UNUTMUŞ”
Bir yargıç söylemişti, vicdanıyla cüzdanı arasında diye. Herhalde böyle bir şey var burada. Birileri cüzdanı bir yerde unutmuş. Vicdanda olmayınca böyle şeyler doğuyor.
“KADINLARIN İHTİYACI EŞİTLİKTEN ZİYADE EŞDEĞER OLMAKTIR”
Kadınların ihtiyacı olan şey nedir? Burada bazen erkek kadın eşitliği diyorlar. Kadın kadına eşitlik doğru olandır. Erkek erkeğe eşitlik doğru olandır. Ancak kadının özellikle adalet karşısındaki eşitliği asıl olandır. Kadınların ihtiyacı olan eşitlikten ziyade eşdeğer olabilmektir. Yani adalettir. Buna ihtiyacımız var.
"KADIN VE ERKEĞİN EŞİT OLMASI FITRATA TERS"
Kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz, o fıtrata terstir. Tabiatları bünyeleri fıtratları farklıdır. İş hayatında hamile bir kadını erkekle aynı şartlara tabii tutamazsınız. Çocuğunu emzirmek zorunda olan bir anneyi, bir erkek ile eşit konuma getiremezsiniz. Kadınları erkeklerin yaptığı her işi yaptıramazsınız, komünist rejimlerde olduğu gibi. Eline ver kazmayı küreği çalışsın, olmaz böyle bir şey. Onun narin yapısına ters düşer. Anadolu'da da böyle yapılmadı mı? O garibim analarımız ne çileler çektiler be, kamburları çıktı. Erkekte kahvede pişpirik oynasın zar atsın.
“BUNU FEMİNİSTLERE ANLATAMAZSINIZ”
Bizim dinimiz kadına bir makam vermiş, annelik makamı. Anneye bir makam daha vermiş. Cenneti ayakları altına sermiş. Babanın değil annenin ayakları altına koymuş. Annenin ayağının altı öpülür. Ben anacığımın ayağının altını öperdim. Anam nazlanırdı, anacığım çekme ayağını derdim, çünkü burada cennetin kokusu var. Bazen ağlardı. Anne başka bir şey. Ve makamların o ulaşılmazıdır. Ama bunu anlayanlar olur anlamayanlar olur. Bunu feministlere anlatamazsın mesele, onlar anneliği kabul etmiyor. Ama anlayanlar yeter bize diyoruz, onlarla yola devam ederiz.
“İNANÇLI BİR İNSAN KADINA ŞİDDET YAPABİLİR Mİ?”
Kadın cinayetleri oluyor değil mi? Gerçek olarak düşüneceğiz işi. İnançlı bir insan, böyle sapıklardan bahsetmiyorum. Gerçekten bu işin değerini bilenden bahsediyorum. Bir kadın cinayeti kadına şiddet böyle bir şeye girebilir mi? Mümkün mü? Giremez. Niye? Çünkü bir Müslüman olarak konuşuyorum, dinimiz İslam. Biz bir barış dininin mensuplarıyız. Bunun mensupları olarak bizim dinimizde kadına bu şekilde bir zulmü asla yapamazsın. Şiddet uygulayamazsın. Hatta evlatları için kesin hüküm nedir? Yanınızda yaşlanırlarsa annenize babanıza öf bile demeyiniz diyor. Çekeceksin nazını. Ana bu. Ona öf bile dedirtmeyeceksin. Bizim değer ölçülerimiz bu kadar hassas.
Değerli dostlarım kardeşlerim, Türkiye son yıllarda hem bölgesel sorunlara hem küresel sorunlara farklı bakış açılarını yansıtmaya, bunu da çok cesur şekilde savunmaya başladı.