HABER

Bize Ulaşın BİZE ULAŞIN

Erdoğan: Kitapları toplatan ben değilim

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa Komisyonu Parlamenterler Meclisi (AKPM) Genel Kurulu'nda konuştu.

Erdoğan: Kitapları toplatan ben değilim

Konuşma sonrası soruları yanıtlayan Erdoğan tutuklanan gazeteciler ve toplatılan kitaplarla ilgili bir soru üzerine, " Kitapları toplatan ben değilim, bu yürütmenin değil, yargının aldığı bir karar" dedi. Erdoğan seçim barajının düşürülmesi konusunda ise, "Halk isterse seçim barajını düşürür. Bu barajın düşürülmesi konusunu gerekirse size soracak değiliz" diye konuştu.

Erdoğan Fransız bir parlamenterin Türkiye'deki dini özgürlükler konusunda sorduğu soruya da, "Zannederim arkadaş Fransız ama Hanımefendi Türkiye'ye çok Fransız kalmışsınız" karşılığını verdi.

AKPM'DE KONUŞTU

Erdoğan, Avrupa Konseyi binasında Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) Genel Kurulu'na hitap etti.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Üzülerek gözlemliyorum ki Avrupa içinde kutuplaşma giderek şiddetlenmektedir. Bu durumun bazı ülkelerde artık devlet kademelerinde bile görülmesi, siyasi partilerin bu temelde prim yaparak oy kazanmaya çalışıyor olmaları, olayın vehametini artırmaktadır'' dedi.

Erdoğan, konuşmasına, Avrupa halklarının en eski parlamenter forumu olan Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nde milletvekillerine hitap etmekten büyük memnuniyet duyduğunu ifade ederek başladı. Türkiye'nin, 61 yıl önce bugün, 13 Nisan 1950'de Konsey'e üye olduğunu hatırlatan, Avrupa Konseyi ve Türkiye açısından son derece anlamlı bir yıl dönümünde genel kurula hitap ettiğini dile getiren Erdoğan, şunları söyledi:

''61 yıl sonra, yine bir 13 Nisan gününde, Avrupa Konseyi'nin kurucusu, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Dönem Başkanı Türkiye'nin Başbakanı olarak; başkanlığını bir Türk parlamenterin yaptığı bu Meclise hitap ediyor olmaktan büyük heyecan ve gurur duyduğumu da belirtmek istiyorum.

Kurucusu olduğumuz Avrupa Konseyi, 62 yıldır Kıta'da demokratik istikrarın güçlendirilmesine önemli katkılar sağladı. Her türlü ayrımcılığa karşı çıkan, insan onuruna saygıyı ortak kültürümüzün temel unsuru haline getiren Konsey'e bu vesileyle şükranlarımı sunuyorum. 62 yıllık süreçte Konsey'e hizmet edenlere, bugün de aynı idealler etrafında hizmetlerini sürdüren siz değerli milletvekillerine ayrıca teşekkür ediyor, başarılar diliyorum.

Bu parlamentoda, bundan 5 yıl önce, 'Medeniyetler İttifakı' girişimi konusunda sizlere hitap etmiştim. Bugün de 'Kültürler Arası Diyaloğun Dini Boyutu' konulu raporun ele alındığı bir ortamda sizlere hitap ediyorum. Türkiye ile İspanya'nın Birleşmiş Milletler çatısı altında başlattıkları 'Medeniyetler İttifakı' girişimi, çok kısa bir süre içinde 100'den fazla ülkenin, Dostluk Grubu'na üye olmasıyla küresel ölçekte büyük ilgi gördü. Esasen, 'Medeniyetler İttifakı' girişimi, bugün dünyamızın ihtiyacını hissettiği, daha doğrusu, açlığını hissettiği bir boşluğu doldurma noktasında önemli bir girişim haline geldi.''

-''SİYASETÇİNİN MESULİYETİ...''-

Hristiyan dünyası ile İslam dünyasının birbirine bakışının, tarihsel süreçte büyük oranda Haçlı Seferleri ile şekillendiğini kaydeden Başbakan Erdoğan, yaklaşık bin yıl önceki bu karşılaşmaların, bin yıl boyunca önyargılara, yanlış anlamalara, bloklaşma ve kutuplaşmalara bir bahane ve bir gerekçe olarak görüldüğünü ifade etti.

Bugün, Haçlı Seferlerinin bir başka boyutunu da görmenin ve Haçlı Seferlerini artık farklı şekilde değerlendirmenin önemine dikkat çeken Erdoğan, şöyle konuştu:

''Haçlı Seferleri, iki kültürün, iki medeniyetin, iki dinin karşı karşıya gelmesinden ziyade, birbirini tanıması, birbirini anlaması ve birbirinden etkilenmesi sonucunu da doğurmuştur. Bilimde, sanatta, mimaride, dilde, musikide, günlük yaşam alışkanlıklarında, hatta yeme-içme kültürlerinin transferinde Haçlı Seferleri son derece etkili olmuştur. Bugün, Batı medeniyetinin temellerinde de Doğu medeniyetinin temellerinde de bu karşılaşmanın etkisini hiç kimse inkar edemez.

Haçlı Seferleri tarihi, sadece savaşlar, çatışmalar tarihi değil, aynı zamanda bir kültürel etkileşim, yakınlaşma, birbirini doğrudan tanıma tarihidir. Nitekim, birbiriyle savaşan ordular, savaşın hemen ardından ticari faaliyetlere başlamışlar, malların mübadelesi süreciyle birlikte kültürlerin mübadelesi sürecini de başlatmışlardır. Avrupa tarihi bundan hiç farklı değildir. Tarihi, artık savaşlar, çatışmalar, kamplaşma ve kutuplaşmalar üzerinden okuyamayız. Tarihi savaşlar üzerinden okuyanlar, geleceği barış üzerine inşa edemezler. Haçlı Seferlerini derin hafızasından silemeyenler, kendi toplumlarına da bölgelerine de dünyaya da barış ve hoşgörü vaat edemezler.

Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği, bizatihi, tarihin kutuplaşmalar üzerine okunamayacağının en somut göstergesidir. Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği, bugün dünyanın özlemini duyduğu evrensel barış ve evrensel değerlerin iyi bir örneğidir. Tüm dünyanın gıpta ile izlediği bu oluşum, ortak değerleri, barışı ve evrensel değerleri daha da yücelterek, dünyaya ve insanlığa yol gösterici olmaya devam etmek zorundadır.

Son dönemde, Avrupa içinde yükselen ırkçılığın, ayrımcılığın, hoşgörüsüzlüğün, Avrupa halklarını tedirgin ettiğinden çok daha fazla, çevre coğrafyalardaki halkları tedirgin ettiğini ve kaygılandırdığını vurgulayan Erdoğan, ''Üzülerek gözlemliyorum ki, Avrupa içinde kutuplaşma giderek şiddetlenmektedir. Bu durumun bazı ülkelerde artık devlet kademelerinde bile görülmesi, siyasi partilerin bu temelde prim yaparak oy kazanmaya çalışıyor olmaları, olayın vehametini artırmaktadır. Siyasetçinin mesuliyeti, bu tehlikeli gidişata engel olacak liderliği ve basireti göstermektir. Popülizm uğruna, oy alabilmek ve seçilebilmek hırsıyla, en temel insani değerlerin, en temel hakların, özgürlüklerin baskı altına alınması, sadece o ülkenin halkına değil, tüm bir Avrupa'ya, bu geniş coğrafyaya yapılmış en büyük haksızlık ve kötülük olacaktır'' ifadelerini kullandı.

SORU-CEVAP BÖLÜMÜ

Bir parlamenterin sorusu: Akdeniz'de gördüğümüz ihtilaf ve Filistin konusunda türkiye’nin oynaması gereken rol nedir? - Her şeyden önce Akdeniz havzasında önemli bir tarihe kültüre, birliğe sahip ülkeler bulunuyor. Burada dayanışma içersinde olacağımız ülkeler birinci derecede Avrupa Konseyi üyesi ülkeler, ikinci derecede, konsey üyesi olmayıp değişik uluslararası konsey üyeleri olan ülkeler olacak.

- Son olarak K. Afrika ve Ortadoğu’daki sorunların çözülmesinde, bu ülkelerin sıkıntıları aşmak için aktif rol almaları lazım. Bu son yıllarda yapılamadı. Libya’da BM kararlarıyla atılan adımlar, bu bölgedeki ülkelerin birinci derecede rol oynamasını sağlayarak güçlendirdi. Bizim teklifimiz şu oldu. NATO, burada rol almalı, yanına, Arap Birliği, Afrika Birliği’ni almalıyız, İslam örgütünü almalıyız, hatta Körfez işbirliği örgütünü almalıyız. Ve burayı Irak veya Afganistan gibi bir çözüme taşımamalıyız.

- Şu an Libya için görev üstlendik ve görev bilinciyle sürdürüyoruz. NATO’nun verdiği görev kapsamında insani yardımı sürdürüyoruz. Kasım ayında görevi devralacağız. Tüm Akdeniz ülkeleri olarak geleceği barış için tesis edelim diye düşünüyorum. Sonrası ekonomimizdir. Görevimiz bellidir. Filistin için de aynı şeyler geçerli. Aynı şekilde bölgedeki ülkelerin rol alması gerektiğini düşünüyorum. Türkiye’nin buralarda bir çıkarı yok. Bundan sonra da rol almaya devam ececeğiz.

Bir başka parlamenterin sorusu: AB değerlerini savunmanızı büyük takdirle karşılıyoruz. Türk devletinin son 20-30 yıl içinde karanlık sayfalarını araştırmanızı takdir ediyoruz. İfade özgürlüğünden bahsettiniz, ancak yargıdaki bazı konular ifade özgürlüğünü kısıtlamakta kullanılmıyor mu? Orhan Pamuk örneğinde? -

Ben değerli dostuma şunu söylemek isterim. Yargıya bir suç duyurusunda bulunduğu zaman yargı araştırmış ve iş olumlu bir şekilde sonuçlanmıştır.

Diğerlerinde ise, belirttiğim gibi yazılarından dolayı değil, çeşitli suç örgütleri ve darbecilerle olan ilişkileri nedeniyle bir yargı süreci söz konusudur. Yargı tarafından değerlendirildiği için, yürütme söz konusudur. Gereği yapılmış, tutukluluk sürecinde ise daha yeni belgelerin ortaya çıktığını yargının yaptığı açıklamalardan duyuyoruz. Temenni ederim ki, böyle şeyler çıkmasın. Ancak şunu söylemeliyim ki, uzun süreli tutukluluk konusunda rahatsızlığımız var, en kısa zamanda çözümlenmesini istiyoruz.

Soru: Bir kadın teşkilatına değindiniz, ancak heyetinizde hiç kadın yok. Basın özgürlüğünün önemini vurguladınız. “İmamın Ordusu” sansüre uğradı. Ahmet Şık tutuklandı. Sebebi nedir?

Kitabın yayınlanmasından önce yapılan sansür ve tutuklama neden? - Alkışlayanlara çok teşekkür ediyorum. Çünkü bizi alkışlıyorlar. Ben sadece şahsım ve iki bayan arkadaşımla geldim. Bayan milletvekili arkadaşlarım konsey üyesi olarak buradalar. Önyargılardan arındırılmış bir yaklaşım önemli.

- Bu basılmamış kitapla ilgili, işte az önce söylediğim gibi, tutuklanan medya mensuplarının belge ve bilgiler ve ardından neyin geldiğini gösteriyor ki, bir ülkedeki hazırlığın üzerine gidiyor. Bu hazırlığın üzerine gidildiğinde ortaya çıkıyor. Bomba yapmak suçtur, ama bombanın hazırlanmasında kullanılan malzemeleri yapmak da suçtur. Bunun ihbarı gelmişse, güvenlik güçleri gidip bunları toplamaz mı? Bunlar da suç. Daha önceki bilgilerin içinde bunlar varsa, yargı bununla ilgili kararını vermiştir ve bu adreste böyle bir hazırlık vardır diye bilgileri gelmiştir. Daha sonra bu bilgiler internette yayımlanmış ve herkes içinde ne olduğunu görmüştür.

- Bu yürütmenin yapmış olduğu bir eylem değil, yargının almış olduğu bir karardır. Bağımsız yargıyı her yerde savunuyorsunuz. Ama Türkiye’ye gelince yürütmeye bağımlı bir yargı istiyorsunuz. "SİZE SORACAK DEĞİLİZ" - Türkiye’yi yargılama içinde olanlar kendilerine baksınlar. Seçim barajı demokrasiyle ilgili değil. Barajı gerekirse biz düşürürüz, halkımız isterse düşürürüz, isterse olduğu gibi tutarız. Size soracak değiliz

En Çok Aranan Haberler