Cumhuriyet yazarı Nilgün Cerrahoğlu, Repubblica'nın haberini değerlendirdiği haberinde "Erdoğan beraberindeki çeşnicibaşını, Roma’da ziyaret ettiği İtalya Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella’nın mutfağına sokmak istemiş. 24 saatlik ziyarette, Cumhurbaşkanlığı sarayı “Quirinale” de dün bir öğle yemeği tertip eden İtalyan mevkidaşı ne ki talebi, “Mutfağımız çok iyidir. Üstelik sağlıklı ve de emindir!” diyerek geri çevirmiş" ifadesini kullandı.
“Mutfağımız çok iyidir. Üstelik sağlıklı ve de emindir!”
Cerraoğlu'nun "Erdoğan Roma’ya bir Sultan gibi geldi" başlığıyla yayımlanan (6 Şubat 2018) yazısı şöyle:
Erdoğan beraberindeki çeşnicibaşını, Roma’da ziyaret ettiği İtalya Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella’nın mutfağına sokmak istemiş. 24 saatlik ziyarette, Cumhurbaşkanlığı sarayı “Quirinale” de dün bir öğle yemeği tertip eden İtalyan mevkidaşı ne ki talebi, “Mutfağımız çok iyidir. Üstelik sağlıklı ve de emindir!”Mutfağımız çok iyidir. Üstelik sağlıklı ve de emindir!” diyerek geri çevirmiş.
“Repubblica” gazetesi bunun üzerine “Türkiye Cumhurbaşkanı, beraberinde 150 kişilik heyetle Roma’ya bir Sultan gibi geldi. Ve tıpkı bir Sultan gibi Mattarella’nın mutfağına çeşnicibaşını sokmak istedi. Bu haber, Roma’ya, savaşta olan bir Ortadoğu otokratının geldiğini gösteriyor!” diye yazdı.
Daha önce de bahsetmiştim. Roma’da “dayatma” olarak algılanan ziyaret, RTE tarafından planlanmış ve kotarılmış.
Roma kilidini açan Kudüs anahtarı
“Ermeni soykırımı” ifadelerini kullandığı için iki yıldır yıldızı barışık olmayan Papa’yı Erdoğan, 7-29 Aralık tarihlerinde böyle bir sorun hiç yokmuş gibi… “Kudüs statüsünü” konuşmak için 2 kez arıyor.
Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkent ilan etmesinin Vatikan’da yarattığı tepkiyi fırsat bilerek bunu tramplen yapıp, Papa ile yakınlaşmanın vesilesi ediyor.
“İslam İşbirliği Teşkilatı dönem başkanlığı”nın ağırlığınını da şüphesiz değerlendirerek Papa’dan randevu istiyor…
İtalya’daki yaygın kanıya göre, “Reis” son dönemde yıpranan “imajını”, bu “Papa buluşmasıyla” takviye etmeyi arzuluyor.
Vatikan randevusu alındıktan sonra, sıra benzer bir “imaj operasyonunu” Roma’da devlet ve hükümet üzerinden ayarlamaya geliyor.
etap da gene aynı şekilde bir RTE inisiyatifi…
Roma’da hükümet, RTE gibi insan hakları ihlalleri ve sivil toplum örgütlerine, yargı mensuplarına, gazetecilere, aydınlara sürekli ağır baskıyla gündeme gelen bir lideri seçim kampanyasında ağırlamaya hevesli olmasa da; Vatikan bağlantısı kurulduktan sonra buna “hayır” diyemiyor.
“Kudüs anahtarını” özetle önce Vatikan, ardından Roma kilidini açmak için kullanan “Sultan”; böyle her isteğini kolayca kabul ettirince, iş… İtalyan Cumhurbaşkanının mutfağına neredeyse çeşnicibaşısını sokmaya kadar gelip dayanıyor…
Yetmiyor.
Roma hava sahası ve geçeceği tüm yollar; araç ve yaya trafiğine dün Erdoğan için kapatılıyor. Güzergâhında hiçbir gösteriye izin verilmiyor. Şehre 3 bin küsur polis iniyor. Çatılara keskin nişancılar yerleştiriliyor. Tepemizde helikopterler uçuşuyor.
Ağır kuşatma altındaki kent merkezindeki kahveler ve dükkânlar boşalıyor.
Çeşnicibaşı konusu dışında, Türkiye ile 20 milyar dolarlık iş hacmi nedeniyle Erdoğan’ın her arzusuna göz yuman hükümetten pek ses çıkmasa da, basın ve kamuoyu başkentte yaşamı dumura uğratan tüm bu önlemler karşısında veryansın ediyor.
Karşıtlık öyle yoğun ki, soldan sağa ender görülen bir “koro”yla ifade ediliyor.
‘Sırf ‘pazar’ gözüyle bakılan ülke’
Sade sol basın değil, bu çok demokratik olmayan tablo nedeniyle İtalyan sağının demirbaş gazetesi “Libero” dahi isyan ediyor.
“Ziyaretin asıl hedefi, Vatikan ve İtalyan devleti katında basılan bütün o kurumsal hava ötesinde esas itibarıyla jeostrateji ve askeri yatırımlar. Türkiye, İtalya, Fransa ortaklığına dayanan (Eurosam) uzun menzilli hava savunması” örneğin… en öncelikli konu diyor Libero ve özetle şöyle devam ediyor:
“Bunlar tabii ağır mevzular olduğu için kimse ayrıntıları tartışmaya vakit bulamıyor. İtalyan gazetecileriyle bir araya gelmeye zaman ayıramayan Erdoğan’ın insan hakları örgütlerinin görüşlerini öğrenmeye vakit bulması herhalde beklenmez. Zaman öyle kısıtlı, öyle kısıtlı ki; internet sansürünü, hapisteki gazetecileri tartışmaya, Türkiye’ye salt pazar gözüyle bakan piyasacılar nezdinde ‘İslamcılaşmayı’ araştırıp, sormaya tabii ki vakit yok. Gerçek şu ki Türkiye uzun zamandır fiilen bir demokrasi değil…. Roma’ya gayri resmi bir diktatör geliyor. Biz de yatkın olduğumuz üzere onun önünde eğiliyoruz.”
Bunları yazan sol değil, Berlusconi’ye çok yakın sağcı bir gazete…
Gezinin “uluslarası prestij” yönü bu koşullarda pek başarılı olmuş sayılamaz.
Ama konunun bir de Türk kamuoyuna yönelik boyutu var ki, orada hiç sorun yok.
İtalya’ya sadece yandaşlarıyla gelen Erdoğan’ın ilk hedefinin gerçekte “Türk kamuoyundaki dünya lideri” imajını parlatmak olduğu konusunda herkes hemfikir.