YURTHABER

Bize Ulaşın BİZE ULAŞIN

Erdoğan: Sonunda Korkaklar Ve Korkutanlar Kaybedecek, Türkiye Kazanacak

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti'nin TBMM'deki haftalık grup toplantısında yaptığı konuşmasının büyük kısmını çözüm...

Erdoğan: Sonunda Korkaklar Ve Korkutanlar Kaybedecek, Türkiye Kazanacak

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti'nin TBMM'deki haftalık grup toplantısında yaptığı konuşmasının büyük kısmını çözüm sürecine ayırdı. Çözüm sürecini "Yeni bir ilkbahara ulaştık" şeklinde yorumlayan Erdoğan, "Çözüm süreci adını verdiğimiz bu yeni süreç; daha güçlü, daha demokratik, daha özgür, daha huzurlu bir Türkiye hedefinin ileri bir adımıdır." dedi. Tüm milletine seslenerek çözüm süreci hakkındaki endişelere değinen Erdoğan, "Herkes ama herkes gönlünü ferah tutsun, hiç kimse tedirgin olmasın. Yersiz endişelere karışmasın. Çatışma kültüründen beslenen siyasi partilerin yaydığı korkulara kimse aldanmasın, kimse prim vermesin. Öyle bir Türkiye yükseliyor ki bu Türkiye'de inşallah acılar bitecek, bu Türkiye'de gözyaşları dinecektir." diye ekledi. Erdoğan, "10 yıldır milletimize korku salanlar nasıl mahcup oldularsa, inanın şu anda ağızlarından köpükler saçarak nefretin diline esir olanlar da mahcup olacaklar. Korkaklar ve korkutanlar kaybedecekler, milletimiz kazanacak, Türkiye kazanacak." şeklinde konuştu.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti'nin TBMM'deki haftalık grup toplantısında konuşmasının başında Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan rakamları değerlendirdi. Açıklanan yüzde 2,2‭'lik ‬büyüme oranına rağmen Türkiye'nin gelişmiş‭ ‬ülkelerden ve Avrupa'dan‭ ‬çok daha iyi olduğunu vurgulayan Erdoğan, Avrupa ülkelerinden örnekler verdi. Erdoğan, "Beklentilerimizin altında dahi olsa, Avrupa ve gelişmiş ekonomilere rağmen Türkiye son derece başarılı bir performans sergilemiştir." ifadesini kullandı.

Eskiden Türkiye'de doğuya ve güneydoğuya yatırım yapmak için girişimde bulunulduğunda, bölgeye yatırım yapılmak istendiğinde engeler çıktığını; terör, mafya ve çetelerin engel çıkardığını anlatan Erdoğan, "Bırakın özel sektörü, devlet kendi köyüne yatırım götüremez hale gelmişti. Çünkü orada işleyen bir kısır döngü vardı. Çünkü Ankara bahanelerin arkasına sığınıp elini çekerken, terör de o boşluğu dolduruyordu. Yoksulluğu, işsizliği altyapı eksikliğini istismar ediyordu, oradan kendine güç devşiriyordu." sözlerini kaydetti.

İktidara geldikten sonra AK Parti olarak sadece çetelerle, cuntalarla, mafyalarla, karanlık suç örgütleriyle mücadele etmediklerini belirten Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti: "Doğu'da, Güneydoğu'da bu kısır döngüyle canlar üzerinden ticaret yapan bu kirli ticaretle de mücadele ettik. Yol, hastane yapmak istedik, 'havaalanı yapacağız' dedik. Engel oldular. Tüm tehditlere baskılara saldırılara karşı yılmadık, usanmadık. Yol da yaptık, hastane de okul da havaalanı da yaptık. Üniversiteler açtık, yurtlar inşa ettik, konutlar yaptık, sosyal yardımlarla, teşviklerle, burslarla, kredilerle bölge insanını kazanmanın mücadelesini verdik. 'İstanbul'da ne varsa İzmir'de, Antalya'da ne varsa, Van'da, Diyarbakır'da, Muş'ta, Batman'da, Şırnak'ta da o olacak dedik' Tehditlere, saldırılara boyun eğmedik, olumsuzluk karşısında diz çöküp Ankara'ya hapsolmadık. Onlar yıktılar biz daha iyisini yaptık, onlar onlar bozdular bir tamir ettik."

Erdoğan, bu yeni süreci de "Yeni bir ilkbahara hamdolsun hep birlikte ulaştık. Kılıçdaroğlu'na rağmen ulaştık, öbür tarafta Bahçeli'ye rağmen ulaştık." diye konuştu.

BAHÇELİ VE KILIÇDAORĞLU'NA SERT ELEŞTİRİ

Çözüm sürecini sert bir şekilde eleştiren MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ye karşı sert ifadeler kullanan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Sayın Bahçeli'nin bununla ilgili olarak, bu süreçle ilgili olarak, 'bir ihanet süreci' ifadesini aynen kendisine iade ediyorum. Çünkü onlar bugüne kadar hep bu ihanetlerle bu ülkeyi küçülttüler, hep bu ihanetlerle bu ülkedeki emperyalist yapılara maalesef altyapı oluşturdular. 3,5 yıl bu ülkede iktidar oldular. Bu iktidarlarında devletin bankalarını malum şebekelere peşkeş çektiler, faizi bir gece de yüzde 7500'lere çıkaran bu şebekeydi. Onlara yataklık yapanlar da bu ülkenin ihaneti içerisinde olan başta Sayın Bahçeli idi. Bunlar bunu yaptılar Bütün bu adımları atarken şimdi sıkılmadan bu ülkede 'ciddi bir sıçramayı meydana getirelim güven ortamını istikrar ortamını yatırım ortamın üretim ortamını artıralım' derken onların bu çözüm ve barış, milli birlik sürecine bir ihanet süreci demelerini anlamak mümkün değil. Eğer bu ülkede bu anlamda bir ihanet varsa bu ihanetin içerisinde olan varsa Kılıçdaroğlu'dur, Bahçeli'dir. 'Bu işi nasıl çözelim' diye bir araya gelmeye asla yanaşmamışlardır. Sürekli olarak 'nasıl karşıtırırız?' İşte okullar, üniversiteler karışmaya başladı. Niye? Çünkü bunlar ikiyüzlü. Bunların iki dili var, bir de görünmeyen dilleri etti üç. Bu iki dil 'biz ülkücüleri sokağa dökmeyeceğiz' Peki Bursa'da 'vur de vuralım öl de ölelim' dedikleri zaman 'onun da zamanı gelecek' diyen kim? Bahçeli'nin kendisi. İşte bakınız; bu açıklamadan sonra şimdi Bahçeli'nin gençleri Erciyes Üniversitesi'nde ellerinde 'vur de vuralım öl de ölelim' pankartlarıyla, saldırılarıyla Muğla Üniversitesi'nde karşıt görüşlü gençler de vuruşmaya başladılar. O karşıt görüşlü gençler de malum, onlar da bugüne kadar böyle bir zemini arayan aşırı sol gruplar. İstedikleri bu, yapmak istedikleri bu. Bunların derdi ilim değil… Bunların milliyetçiliğinin tanımında da bu var. Zaman zaman bize de bu meydanda meydan okumadı mı Bahçeli… İkili olduğun, gördüğün zaman melek yüzlü zannedersin; ama arkasında başka şeyler var. Biz seni tanıyoruz Bahçeli, sen bizden önceki iktidarın borçlusu durumundasın. Siz bu ülkeyi adeta çöküşe götürdünüz. Ülkeyi bitiriyordunuz, ama milletimiz bunun farkına vardı ve sizi Parlamento'nun dışına attı. Bizi de tek başımıza iktidar yaptı. O günden bugüne AK Parti'yi milletimiz sürekli yükseltti, şimdi 'ne yapalım da yeniden toparlanalım' diye bu yanlış yollara başvurmaya başladılar. Ne demek 'vur de vuralım öl de ölelim'? Aynı şey Kılıçdaroğlu'nda da var. Onda da farklı bir yaklaşım metodu var. Akşam başka sabah başka. Ne dediğinin de farkında değil. Dün söylediğini yarın rahatlıkla pişkin şekilde inkar eder."

Son birkaç aydır farklı bir sürecin içerisinde olduklarını, ama bölgedeki canlanmayı, değişimi, umudu hissedebilir hale getirdiklerini söyleyen Erdoğan, "Daha dün Sakarya'da MÜSİAD üyesi 14 büyük girişimci Diyarbakır'a, Mardin'e, Batman'a gittiler, orada yatırım imkanlarını araştırdılar. İnanın çok daha fazla yatırımcı oraya gidecek, istikrar ortamı güven ortamı güçlendikçe, tehditler ortadan kalktıkça, silah aradan çekildikçe, bölgenin çehresi hızla değişecek." dedi.

Daha önce yine bu kürsüden bölge için kurduğu hayalleri paylaştığını hatırlatan Erdoğan, "Bunlar gerçekleşmeyecek hayaller değil. Bunlar kararlılık, samimiyetle arkasına düştüğümüz, gerçeğe dönüştürmek için çırpındığımız hayaller." şeklinde konuştu.

Erdoğan, bu hayallerini şöyle sıraladı: "Şanlıurfa neden Türkiye'nin, Ortadoğu'nun hatta dünyanın bir tahıl ve tarım merkezi olmasın? Muş neden ihracat üssü olmasın, Van neden sanayi merkezine dönüşmesin? Hakkari Üniversitesi neden uluslararası bir üniversite olmasın? Hakkari sokaklarında neden dünyanın her yerinden gelen öğrenciler dolaşmasın? Ağrı'nın, Cudi'nin, Süphan'ın eteklerinde, Mardin'in, Diyarbakır'ın sokaklarında Paris'teki, Londra'daki, Prag'daki kadar neden turist olmasın? Anneler, babalar dağ yolunu gözleyeceklerine, okul yolunu, fabrika yolunu gözetlesinler istiyoruz. Akşam bir sofra kurulsun; dedeler, nineler, anneler, babalar hep birlikte aile sofra başında muhabbet etsin istiyoruz. Kepenk kapatmayı bırakın öyle, güven ortamı olsun ki dükkanların kapıları dahi kapatılmasın. Silah seslerinin, bomba seslerinin, feryatların, ağıtların değil çocuk seslerinin egemen olduğu, gece yarılarına kadar muhabbetlerin devam ettiği sokaklarımız, caddelerimiz olsun. Bu zor değil. Bunlar bizim hayallerimiz, ama sadece hayal değil, bunlar bizim hedeflerimiz."

"BU MİLLETİN NEYİ EKSİK?"

Yıllarca yurt dışına çıkan Türk vatandaşlarının Batı'daki o şehirleri, huzuru, güven ortamını görüp iç çektiklerini, yıllarca başkalarına gıptayla baktıklarını, ekmek için, iş için, özgürlük için, çocukların aydınlık bir gelecek kurmak için başka ülkelere göç ettiklerini söyleyen Erdoğan, şöyle devam etti: "Benim milletim neden başka ülkelere gıptayla baksın, neden başka milletlerin gerisinde kalsın? Benim ülkem neden özlem içinde, hasret içinde yaşasın? Bizim neyimiz eksik? Bizim tarihimiz var, zengin medeniyetimiz var, bir medeniyet tasavvurumuz var. Genç ve dinamik bir nüfusumuz var. Neden başka diyarlara bakıp iç geçirelim? Biz dünyaya nizam vermiş, sistem kurmuş bir milletiz. Biz camiler, köprüler, hanlar, kervansaraylar kadar çarşı pazarlar kurmuş, o çarşı pazarlara ticarete, ekonomiye yön vermiş bir medeniyetin mensuplarıyız. 780 bin kilometrekare üzerinde değil 3 kıta üzerinde 24 milyon kilometrekare alanda adalet tesis etmiş, özgürlükleri güvence altına almış bir milletiz. Biz her şeyin en iyisini hak ediyoruz, hem de ziyadesiyle hak ediyoruz. 780 bin kilometrekareli vatan toprağı ile dünyaya bakamayız. Bakışımız çok daha farklı olmalı. 10 yıldır her türlü engele, saldırıya rağmen böyle bir Türkiye, böyle şehirler için, böyle mesut bir millet için adeta çırpınıyoruz. Vatanımıza, milletimize, çocuklarımızın istikbaline musallat olan terör ve savaş baronlarını etkisiz hale getirmenin mücadelesini veriyoruz."

Ülkenin belli kesimleri ve şehirlerinin değil her karesinin aynı imkanlara sahip olması için gece gündüz çalıştıklarını kaydeden Erdoğan, "Doğu ve güneydoğuda yatırımlara baktığımızda oralarda bir şey görüyoruz. 10 yıl öncesi bölge ile şimdiki bölge çok farklı. Çok değişti. Altyapı, üstyapısı olmayan, okulu, sağlık tesisleri olmayan, enerji noktasında her şeyi bitmiş olan bölge bugün çok daha farklı. Bilimde, sanatta her şeyde bir değişim yaşanıyor o bölgede. Batıda olanların doğuda ve güneydoğuda olduğu bir Türkiye'yi inşa ediyoruz. Geçmişte nasıl ecdadımız yaptıysa, bugün de biz onların yaptığını yapabileceğimize hatta daha iyisini inşa edebileceğimize yürekten inanıyoruz." dedi.

ÇÖZÜM SÜRECİNE GÜVENCE VERDİ

Erdoğan, ardından tüm millete seslendiğni söyleyerek çözüm süreci konusunda güvence verdi: "Herkes şunu bilsin. Çözüm süreci adını verdiğimiz bu yeni süreç daha güçlü daha demokratik daha özgür daha huzurlu bir Türkiye hedefinin ileri bir adımıdır. Kimse bunu provoke etmeye gayret etmesin. Bunu ne Kılıçdaroğlu ne de Bahçeli provoke edebilir. Yeter ki milletim şu andaki yüzde 58 desteğini artırarak bu desteğini bizden esirgemesin. Elinde silah olanın değil, silah tüccarlarının, kan tacirlerinin değil milletin kazanmasını istiyoruz. Biz artık çatışma kültüründen beslenenlerin değil, 76 milyonun özellikle gençlerin, çocukların kazanmasını istiyoruz. 780 bin kilometrekarenin topyekun kalkınmasının önünde tek engel kalmıştır; o da terör belasıdır. Birinci sınıf bir demokrasinin önünde tek engel kalmıştır o da çatışmacı anlayıştır. İşte Erciyes ve Muğla üniversitelerinde bu çatışmaların içinde yer alanlar bilsinler ki; kendileri kazanmıyor, tam aksine onlar bu vatana ihanet etmenin, böyle bir gayretin içerisindedirler. Biz 80 öncesinde bunun belalarını çok ağır bir bedelle ödedik. Gençler, aynı bedeli, aynı faturayı siz de ödemeyin, bir kardeş olmanın bilinci içerisinde okullarınızı zamanında bitirin, bu ülkeye bu millete katkınız olsun. Çatışma kültürü üzerine inşa edilmiş bir anlayış miadını tamamen doldurmuştur. 'Vur de vuralım öl de ölelim' diyerek, bu sloganlar karşısında 'onun da zamanı gelecek' diyerek kan ve çatışma, gençlerin hayatı üzerinde istismar üretmek artık son bulmalıdır. Ben burada 12 Eylül idamlarını anlattım, ölen gençleri anlattım. Bu gencecik ölümlerden geriye acıdan hüzünden başka ne kaldı? 12 Eylül öncesi sokaklarda öldürülen gençlerden geriye ne kaldı? Kaç tanesinin hazin öyküsünü hatırlıyoruz? Birileri 'vurun' dedi, birileri 'ölün' dedi 'öldürün' dedi, birileri 'bir sağdan bir soldan' dedi ve gencecik fidanları hayatları söndürdürler. Soruyorum; kim kazandı? Hiçbir suçu omayan gençler asıldı da kim kazandı? Hiçbir günahı olmayan delikanlılar birbirine düşman edildi de kim kazandı? Küçücük çocukları birbirine kırdılar da kim kazandı? Kimin kazandığını bugün çok net görüyoruz. Çatışma kültüründen beslenenler kazandı, ayrılıktan, bölünmüşlükten kardeşler arası husumetten çıkar sağlayanlar kazandı. Toplumu korkutmak ve dizayn etmek isteyenler kazandı. Bunların kazanmasına daha ne kadar seyirci kalınabilir? Gençlerin kaybetmesine ama bunların bunların koltuklarını muhafaza etmelerine daha ne kadar müsamaha edilir? 'Benim oy oranım yükselsin de kaç tane genç şehit olursa olsun' diyenlere ne kadar tepkisiz kalınabilir? 'Çözümsüzlük devam etsin, ben yeter ki koltuğumda oturayım' diyenere daha ne kadar sessiz kalınabilir? Gençlerin kanıyla beslenen kan tutkunlarına rağmen bu meseleyi çözmek zorundayız. Gençleri, çocukları sokağa sürüp arkasına saklanan korkaklara rağmen bu sorunu çözmek zorundayız. 3 tane oy almak için gençleri tahrik eden gözü dönmüşlere rağmen bu meseleyi çözmek zorundayız. AK Parti'ye oy versin ya da vermesin herkese sesleniyorum, 76 milyonun her bir ferdine sesleniyorum: Herkes ama herkes gönlünü ferah tutsun, hiç kimse tedirgin olmasın, yersiz endişelere karışmasın, çatışma kültüründen beslenen siyasi partilerin yaydığı korkulara kimse aldanmasın, kimse prim vermesin. Öyle bir Türkiye yükseliyor ki; bu Türkiye'de inşallah acılar bitecek, bu Türkiye'de gözyaşları dinecektir. Öyle bir Türkiye yükseliyor ki ayağında artık prangalar olmayacak. Öyle bir Türkiye yükseliyor ki bu Türkiye 76 milyonun daha güçlü bir şekilde bir beraber kardeş olduğu, çalıştığı, ürettiği, büyüdükçe büyüdüğü bir Türkiye olacak. Ekonomisi ile daha güçlü bir Türkiye'yi inşa ediyoruz. Dış politikası ile çok daha aktif itibarlı daha güçlü bir ülkeyi inşa ediyoruz. Demokrasisi ile örnek bir Türkiye'yi inşa ediyoruz. Bütün plan senaryolara tezgahlara rağmen birbirine sıkı sıkıya kenetlenmiş, bir ve beraber olmuş Türkiye'yi inşa ediyoruz. 76 milyonun kendisini ifade edebileceği, yaşam tarzı kimliği, kültürü ile varlığını idame ettireceği kimsenin kimseye zulmetmeyeceği, hakkına tecavüz etmeyeceği bir Türkiye'nin özlemiyle yürüyoruz. Bu Türkiye yeni bir Türkiye değil, normalleşmiş, aslına rücu etmiş, tabii mecrasında akan bir Türkiye'dir. Bu Türkiye 23 Nisan 1920'de TBMM açılırken tasavvur edilen, tahayyül edilen bir Türkiye'dir. Bu Türkiye, Selçuklunun, Osmanlının ruhuna, onların adaletine, özgürlük anlayışına, muhafaza ettiği kardeşlik ruhuna sahip bir Türkiye'dir. Bu Türkiye'de dışlama olmayacak, horlama olmayacak, artık ayrı gayrı olmayacak. İkinci, üçüncü sınıf vatandaş olmayacak. Bu Türkiye'de çatışma kültüründen beslenenler kazanamayacak. Sadece ve sadece böyle bir Türkiye'yi inşa etmenin gayreti içerisindeyiz. Bir tarafı yaparken bir tarafı bozmanın değil, 76 milyon için yaşanılabilir bir Türkiye inşa etmenin gayreti içerisindeyiz. İşte onun için milletim rahat olsun, gönül ferahlığı içinde olsun. Söyleneni değil yapılanana, sonuca baksın. 10 yıldır milletimize korku salanlar nasıl mahcup oldularsa inanın şu anda ağızlarından köpükler saçarak nefretin diline esir olanlar da mahcup olacaklar. Korkaklar ve korkutanlar kaybedecekler, milletimiz kazanacak, Türkiye kazanacak.

Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz

En Çok Aranan Haberler