Başbakan Erdoğan, Erzurum’da devam eden Üçüncü Büyükelçiler
Konferansı’nda yaptığı konuşmada, "dadaş" kelimesinin bu ilde, "dadaş öyledir ki, öldüğünde düşmanı dahi gözyaşı döker" sözleriyle tanımlandığını ifade etti.
[**
**](https://www.mynet.com/papandreudan-cok-sert-aciklama-110100549805)
Erdoğan, şöyle konuştu:
"Sabrımızı test ediyorsanız, biliniz ki sabrın da sonu vardır. Eğer Türkiye'yi istemiyorsanız, açıkca istemediğinizi söyleyin.
"Erzurum’un işgali esnasında, çeteler tarafından işlenen cinayetler karşısında Rus askerlerinin göz yaşı döktüğü ifade edilir. Sarıkamış’ta donarak şehit olan askerlerimizin manzarası, Rus askerlerini ağlatacak kadar feci olmuştur.
Bizim tarihimizin dönüm noktalarından biri olan Çanakkale Savaşı, aynı zamanda bir Centilmenler Savaşı olarak anılır. Zira kıyasıya savaşan iki cephe, kısa ateşkes aralıklarında birbirine kahve ikram edecek kadar centilmenlik içinde
olmuştur.
Milli Kurtuluş Savaşımızın meşalesini burada, Erzurum’da tutuşturan Gazi Mustafa Kemal, askerlik hayatı boyunca birçok cephede, birçok ülke ordusuna karşı savaşmış olmakla birlikte, Cumhuriyetimizin ilanının hemen ardından, tüm bu
ülkelerle diplomatik ilişkiler kurmanın mücadelesi içinde olmuştur. Atatürk ve Venizelos arasındaki ilişki bu şekilde olmuştur. Savaşların, çatışmaların özellikle de soğuk savaş anlayışının ülkelere artık kazandırmadığı, tam tersine
kaybettirdiği bir çağda yaşıyoruz."
"ÇAĞIN DİNAMİKLERİNİ ÇOK İYİ ANLAMALIYIZ"
Bundan 100 yıl önce silahlanmanın ülkeleri belki avantajlı kıldığını belirten Erdoğan, ama bugün silahlanmanın değil, eğitim, bilim, güçlü ekonomi, güçlü dış politika, barış, huzur ve istikrarın ülkeleri avantajlı konuma getirdiğini söyledi.
Bundan 30-40 yıl önce, iç ve dış düşmanın, iç ve dış politika tayininde belirleyici olabildiğini anlatan Erdoğan, ama bugün artık bu kavramların tarih dışında kaldığını, geçerliliğini tamamen yitirdiğini dile getirdi.
"Yaşadığımız çağın dinamiklerini ve parametrelerini çok iyi anlamak, buna göre stratejiler üretmek durumundayız" diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bakın, 2008 sonunda Amerika Birleşik Devletleri’nde başlayan finansal kriz, çok kısa bir süre zarfında tüm dünyayı etkisi altına aldı. Şu anda tüm dünya ülkeleri tarihin en büyük küresel krizlerinden birini yaşıyor ve az ya da çok bu krizden etkileniyor. Buna ’kelebek etkisi’ de diyebilirsiniz. Dünyanın bir köşesinde bir kelebek kanat çırptığında, havada oluşturduğu akım, dünyanın bir başka köşesinde fırtınaya neden olabiliyor.
Böyle bir çağda, lokal düşünmek, yerele hapsolmak, tarihe takılıp kalmak, ülkelere de toplumlara da asla kazandırmıyor, tam tersine kaybettiriyor. Bugün
tüm dünyaya yayılmış olan, Türkiye’de ve Yunanistan’da da varlıklarını idame ettiren Romanların güzel bir sözü var; ’Evde oturup kalan ölür’.
Romanların kendilerini ifade etmek için kullandıkları bu söz, esasen bugün biraz da küreselleşmenin gereklerini bize anlatıyor. Ülkesinin ve zihninin sınırlarını her türlü rüzgara, her türlü değişime, etkiye kapalı tutanlar, bir
şekilde kendilerini tutsak ederler ve kaybolmaya, kaybetmeye mahkum olurlar.
Türkiye ekonomisinin son 8 yılda kaydettiği başarı, bunun en somut göstergesidir. Aktif dış politika, vizyoner dış politika, komşularla sıfır sorun politikası, Türkiye ekonomisinin gücüne güç katmış, Türkiye ekonomisinin dünyada
17’inci sıraya yükselmesini sağlamıştır."
KUZEY KIBRIS
Karar alıyorsunuz, hala bunu Kuzey Kıbrıs'a uygulamıyorsunuz. Hep Kuzey Kıbrıs versin, Türkiye versin, olmaz, geleceksin masaya oturacaksın, karşılıklı menfaatle bu işi çözülecek. Biz her ülke için istikrar ve refah istiyoruz. Biz dayanışma ve paylaşmadan öte hiçbir gayet taşımıyoruz. Biz artık silahlara değil eğitime, mayınlara değil mutlu yarınlara yatırım yapan bir dünya istiyoruz. Çocuk katili olan füzelere değil, çocukların umutla büyüdüğü yarınlara bakan bir dünya istiyoruz.
Erivan'a ne kadar zeytin dalı uzatıyorsak Rum Kesimi'ne de aynı zeytin dalını uzatıyoruz. Hıristofyas "Ne zaman konuşacağız başbaşa" diyor. Konuşalım ama hep beraber.
İnsanlar konuşa konuşa anlaşır, karşı taraf devamlı görüşmekten kaçıyor. Gerilim ortamını birileri tahrik ediyor.
Biz patrikle konuştuk, yetimhaneleri gezdik, yetimhaneleri teslim ettik, aynı zamanda Trabzon'un tüm hassasiyetlerine rağmen Sümela Manastırı'na ayin izni verdik. Sürekli adımlar atıyoruz.
Oysa bizim Batı Trakya'daki seçilmiş müftülerimizin ataması yapılmıyor, kabul edilmiyor. Yani burada patriğin bizim tarafımızdan atanması ne kadar yanlışsa, Batı Trakya'da bizim müftümüzün de atanması son derece yanlıştır. Bunları biz karşılıklı ve dayanışma içinde yapmamız lazım.
Dostum Papandreu'ya inanıyorum, biz başarmak zorundayız ki, geleceğe çürük çarık bir dünya bırakmayalım.
Bakın AB'nin fasılların açılmasında bize yaptıklarına bakın, kaldı 2-3 fasıl, onlar da bitti. Ne olacak? Karar siyasi, kimseye böyle bir şey uyguladınız mı? Yok. Müktesebatın içinde böyle bir şey var mı? Yok. Bunun adı siyaset değil, bunun adı dürüstlük alfabesinde yer almıyor.
Biliyorsunuz günümzde, Yunanistan ile ilişkilerimiz tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar ilerliyor. Bilhassas 2010 yılında çok ilerledi. Yunanistan'la iyi ilişkileri devam ettirmek istiyoruz. Vizeler de kalktıktan sonra halklarımız kaynaşacaktır.
Tahrik edenler olacaktır, yazılı ve görsel medya ne der, bunu düşünmeyeceğiz. Eğer biz doğru olduğunu düşünüyorsak, biz karar vericiler olacak adımımızı atacağız. Gerilimlere yol açmayacak bir Ege barışını dostum Yorgo ile birlikte sağlayacağız. Yunanistan'la oturup konuşacağız, sorunlarını aşacağız, buna inanıyorum.
Biz Türkiye olarak Akdeniz'in de, Ege Denizi'nin de barış denizi olmasını istiyoruz.