İşte Habertürk gazetesi yazarı Murat Bardakçı'nın " Bu büyük hatanın hesabı mutlaka sorulmalı" başlıklı yazısı:
Bugün böyle bir yazıyı hiçbir şekilde yazmamış olmayı tercih ederdim, zira karşı tarafın sözünü edeceğim hadiseyi aleyhimize kullanması ve meseleyi "Bakın, Türkler başbakanlarını bile yanıltıyorlar" hâline getirmesi ihtimali vardı...
Bu ihtimalin hâlâ varolmasına rağmen "bir nasihat bin musibetten evlâdır" düsturuna göre hareket ediyor, aşağıda sözünü edeceğim hadiseyi tedbir alınması, hesap sorulması ve benzerlerinin yeniden yaşanmasının önüne geçilmesi için ayrıntıları ile yazıyorum...
Başbakan Tayyip Erdoğan, Ermeni tasarısının Fransız Meclisi'nde kabul edilmesinden sonra geçen Cuma günü İstanbul'da düzenlenen "Müslüman Toplumda Değişim ve Kadının Rolü Konferansında bir konuşma yaptı ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy'ye, Kanuni Sultan Süleyman'ın 1526'da kendisinden yardım isteyen Fransa Kralı Birinci François'ya gönderdiği mektuptan da bahsetti. Tayyip Bey, konuşması sırasında Kanuni'nin mektubu olduğu "iddia edilen", üzeri tuğralı ve çerçevelenmiş büyücek bir belgenin kopyasını da gösterdi.
**BU KAÇINCI HATÂDIR?**
"İddia edilen" diyorum, zira Başbakan'ın gösterdiği belgenin Ka-nunî'nin Birinci François'ya 1526'da gönderdiği mektup Be hiçbir alâkası yoktu! Arşiv uzmanlan herzamanki gibi bir hatâ, hem de böylesine önemli bir konuda çok büyük bir hatâ edip yanlış bir belgeyi allamış, pullamış, çerçeveletmiş ve koskoca Türkiye Cumhuriyeti'nin başbakanını maalesef yanıltmışlardı!
Tayyip Erdoğan'ın gösterdiği üzeri tuğralı mektup yine Kanunî'ye aitti, hattâ Kral Birinci François'ya gönderilmişti ama Osmanlı'nın Fransa'ya atıfetini ifade eden 1526 tarihli o meşhur mektup değildi! Yani, "Ben ki filânca memleketin, falan iklimin, şu toprakların ve bu kıt'aların hâkimi, sultanlar sultanı Süleyman'ım, sen de Fransa vilâyetinin kralı Françesko'sun" ibaresinin bulunduğu mektupla hiçbir alâkası yoktu! Arşivciler Başbakan'a Kanunî'nin 1526'daki mektubundan 17 sene sonra, 1543'te yazdığı ve donannlasını Fransa'ya yardıma göndereceğini söylediği bir başka mektubunun kopyasını vermişlerdi!
Bu iş, konunun uzmanı oldukları iddia edilen arşivcilerin ilk sabıkası da değildi! Meselâ 16. asırda Üçüncü Murad tarafından Kraliçe Birinci Elizabeth'e gönderilmiş mektubun bizdeki kopyasının üzerine otlak fermanından alınmış bir tuğranın çakması yerleştirilmiş, makaslanmış olan belgenin fotokopisi bir güzel tezhip-lettirilmiş ve bu garabet, geçen Temmuz'da Türkiye'ye gelen İngiltere Başbakanı David Cameron'a "hediye" diye verilmişti. İşin uzmanı olduğu söylenen aynı kişiler, Dolmabahçe'deki Başbakanlık Ofisi'nin duvarlarını da yine çakma tuğralı bazı belgelerle donatmışlardı.
**HASSAS BİR DÖNEMDEYİZ**
Geçen Cuma günü sebep olunan hatâ ise, öncekilerden çok farklı: Ermeni meselesi ayyuka çıkmış vaziyette ama birileri işgüzarlığa ve nemelâzımcılığa, bilgisizlikle donanmış bir ısrarla hâlâ devam ediyorlar! 1915'teki üzücü hadiseleri senelerden buyana sadece içeriye yönelik yayınlarla savunmaya çalışan ve yurt dışında kaynak kabul edilecek tek bir akademik eser ortaya koyamamış olan statükocu zihniyet, cehalet dolu bu ısrarla birleşince, ortaya daha da vahim bir tablo çıkıyor!
Üstelik, üniversitelerimizde çok şükür hangi mektubun, hangi belgenin yahut hangi fermanın kime, ne zaman ve niçin yazılmış olduğunu belgeyi elli metre öteden gördüğünde bile doğru olarak teşhis edebilecek derecede ilim sahibi dünya kadar tarihçimiz olduğu halde...
1915 olaylarının 100. yıldönümüne şunun şurasında üç buçuk seneden de az bir zaman kaldı! Diaspora-nın 2015'te sahneleyebilmek maksadıyla senaryoları üzerinde yıllardan buyana titizlikle çalıştığı yaygaralara Başbakan'ı bile yanıltan bu kafa ve bu cehalet ile mi karşı koyacağız?
Eskilerin "hayâl-i muhal" yani "olmayacak hayâl" dedikleri, işte budur!
Başbakan'ın kendisini böylesine hassas bir devrede ve önemli bir konuda bu derece yanıltanları bulup mutlaka hesap soracağından eminim!