İlhan Tanır
Başbakan Erdoğan ve beraberindeki kalabalık Türk diplomasi ve işadamları heyeti 3 günlük Washington ziyaretini tamamladı.
Ana dosyalar halinde Türkiye’nin gezi karnesi uzmanların görüşleri ışığında şöyle şekillendi:
Ziyarette Türkiye delegasyonuna gösterilen ihtimam, Türkiye’nin beklentilerini tatmin etti. Genel anlamda ise, SetaDC Vakfında ziyaretçi akademisyen olarak görev yapan Kılıç Kanat’ın söylediği gibi ‘ilişkilerin geldiği noktayı göstermesi bakımından önemliydi'.
Ayrıca ziyareti değerlendiren bazı Türk diplomatik kaynaklar, ABD’nin en üst düzey yetkilileri ile 13-15 saatlik görüşme maratonlarını hatırlatarak, ziyaretin Türkiye’nin endişelerini bütün detayları ile Amerikan muhataplarına aktarma yönünde başarı sağladığını kaydettiler.
Erdoğan, geziye başlamadan önce ‘ABD önderliğinde uçuşa yasak bölgeyi destekleriz’ ve ‘Cenevre bir oyalama taktiğidir’ başlıklı çıkışları ile isteyerek veya istemeyerek görüşme ile ilgili beklentileri yükseltme yolunu seçti.
Erdoğan Washington’da uçuşa yasak bölgeyi BMGK kararına bağlarken, Cenevre 2’yi çözüm yolu olarak gördüğünü açıkladı.
‘Esad’sız Suriye’ hedefi taraflarca tekrar edildi. Ankara’daki TOBB üniversitesinde Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkan Yardımcısı olan Şaban Kardaş’a göre, iki lider Esad’ın gidişini önümüzdeki ay toplanması beklenen ikinci Cenevre Konferans sürecine bağlayarak, ’’bunun uzun sürecek, hemen sonuç alınamayacak, daha çok Suriye içinden bir değişimle meydana çıkacak bir süreç olduğunu vurguladı. Dış müdahaleyi ikinci plana itti.’’
Amerikan tarafının Suriye içindeki aşırı unsurlara karşı Türkiye’nin yumuşak tutumundan rahatsız olduğu açık bir sır. Leigh Üniversitesi profesörü Henri Barkey’e göre ise görüşmelerde ’’El Nusra çok tartışıldı ve onlarsız bir yol aranmak için anlaşılmış olabilir.’’
BBC Türkçe’nin ulaştığı bazı diplomatik kaynaklar Türk delegasyonun ABD Dışişleri Bakanlığında geçirdiği süre kadar Amerikan Savunma Bakanlığı'nda yaptığı görüşmelere dikkat çektiler.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Savunma Bakanı İsmet Özel ve MİT müsteşarı Hakan Fidan, Pentagon’u ziyaretlerinde bir saat süresince ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel ve diğer bazı üst üst düzey komuta kademeleriyle Suriye’de ihtiyaç duyulabilecek askeri alternatifleri konuştu. Erdoğan, Esad'ın artık gelişmelerde kontrolü olmadığını vurgulayarak sorumluluğu Rusya’ya yükledi. Erdoğan ve Obama’nın Rusya’ya Cenevre sürecinde bu açıdan baskısını artıracağı beklenmeli.
Sonuçta Türkiye, Suriye konusunda duymak istediklerini Amerikalı muhatabından işitemedi. Türkiye, ABD’yle birlikte demokrasi ve özgürlük temellerinden yola çıkan Suriyeli muhalifleri Suriye’nin geleceği haline getirmek için ortaklık teklif etti. Bu gerçekleşmediği takdirde, Katar ve diğer bazı ülkelerin Suriye içindeki aşırı unsurları güçlendirmeye devam edeceğini, diğer taraftan da İran ve Hizbullah’ın etkinliğine karşı El Kaide’nin rekabetinin yaşanacağı bir Suriye kabus senaryosu sunuldu.
Washington görüşmelerinin Türkiye ile İsrail arasında başlayan normalleşme sürecine herhangi bir olumlu ivme kazandırdığı söylenemez. Beyaz Saray’da kendisine sorulan normalleşme sorusuna cevap vermemeyi yeğleyen Erdoğan, bir gün sonra Washington’daki Seta Vakfı’nın organize ettiği konuşma sırasında ise İsrail’in ‘işgal, baskı ve korku taktiklerini'’ Filistinlilere karşı kullandığını ileri sürerek sertçe eleştirdi, normalleşmenin henüz başında olduklarını ifade etti.
Diğer taraftan Erdoğan’ın Gazze’de Hamas’ı ziyaret etme planlarına El-Fetih yönetimindeki Ramallah’ın eklenmesi Obama’yı mutlu ederken, Obama yönetimi de daha önce muhalif olduğunu ifade ettiği bu ziyarete karşı sessizliği tercih ederek Erdoğan’ın yolundan çekilmiş oldu.
Kudüs’teki Shalem Üniversitesinde ‘İsrail Araştırma akademisyeni’ olan Gabriel Mitchell’e göre Erdoğan’ın PKK lideri Öcalan ile başlattığı barış süreci, İsrail’in Hamas ile olan ilişki dinamiklerine de yansıyarak, İsrail’i de Hamas ile müzakere masasına çekebilir. Bu açılardan bakıldığında İsrail ilişkilerinde Erdoğan, Obama’nın dilediği bir yumuşama göstermedi.
Geziyi izleyen birçok gözlemci, Türkiye ile ABD arasında ticareti artırma yollarına bakacak ve sonunda bir STA anlaşmasına zemin hazırlaması ümit edilen ‘’Yüksek Çalışma Komitesi’’ kurulmasına değer atfettiler. Atılan adımın abartılmamasını düşünen bazı Türkiye diplomatları ile büyük bir zafer olarak sunmak isteyen Ekonomi Bakanlığı bürokratları arasında fikir ayrılığı yaşandığı görüşülen güvenilir kaynaklarca doğrulandı.
TÜSİAD Transatlantik Görev Gücü Başkanı ve Türk-ABD ticari ilişkilerini yakından takip eden İlkem Şahin’e göre bu atılan adım ‘’Türk tarafı için çok olumlu, ticaretimizin onemini biliyorlar ve onun için kendilerinden de çok olumlu bir hava aldık. Umudumuz başlayacak olan Transatlantik görüşmelerin önemli bir parçası olmak’’ dedi. Yine Tüsiad’ın Washington temsilcisi olan Barış Ornarlı ise adımın önemli olduğunu ama Türkiye’nin, ‘esasen ABD ile AB arasında müzakere edilecek olan Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı’nın (TTYO) dışında bırakılmaması için yoğun çaba sarf etmesi gerekiyor’’ dedi.
Gezinin Irak ve Kıbrıs’la olan enerji problemleri ile ilgili konularda iki tarafta da kendi argümanlarına bağlı kaldı. Türkiye Irak’ın kuzeyi veya güneyi ile iş yapmak arasında fark görmediğini tekrar etti. Türkiye’nin Kıbrıs açıklarında bulunduğu söylenen enerji kaynakları ile ilgili olarak da tutumunun değişmediği, Enerji Bakanı Yıldız’ın Washington'da yaptığı basın toplantısından öğrenildi.
Buna göre, Türkiye K. Irak ile yatırım ve ticaret ilişkilerini yavaşlatmayacak ve Kıbrıs’ın enerji kaynakları da ancak adanın kaderi ile ilgili yapılacak müzakereler neticesinde kullanıma açılabilir.