Geçtiğimiz hafta, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın KADEM açılışı sırasında kadınlar hakkında dile getirdiği "Anneliği reddeden, evini çevirmekten imtina eden bir kadın iş hayatında ne kadar başarılı olursa olsun eksiktir, yarımdır" şeklindeki sözleri ülkemizde olduğu gibi yurtdışında da dikkat çekip konuşulan bir konu haline gelmişti.
Konuyu inceleyen çeşitli yayın organlarından; Slate adlı basın kuruluşunda yazarlık yapan Elissa Strauss, Erdoğan'ın sözlerinin ABD'nin kültür ve politikalarını da yansıttığını iddia ediyor.
Erdoğan'ın sözlerinin; cinsiyet farklılıklarını güçlendirirken, aynı zamanda da ülkenin nüfusunu arttırmayı amaçlayan iki yönlü bir muhafazakar dindarlık örneği olarak kolayca üstünün çizilebileceğini dile getiren Elissa sözlerine "ne yazık ki..." diyerek devam ediyor:
"Amerikan kadınları da sürekli aynı mesajla karşı karşıya kalıyor. Seçilmiş temsilcilerimiz bu görüşlerini dile getirmemeleri gerektiğinin farkında olsalar da, devlet ve şirketler bazında aile dostu politikalar üretmekteki başarısızlıklar bakış açılarımızın Erdoğan'ın görüşlerinden çok da farklı olmadığını ortaya koyuyor."
Elissa; annelerin her ne olursa olsun çocuklarının yanında, evde olmaları gerektiği şeklindeki çağdışı ve inatçı inançlarımız yüzünden altından kalkılabilecek kapsamlı çocuk bakımı politikası ya da ücretli izin gibi olanakların olmadığını dile getiriyor.
İş hayatında ve devlet politikalarında hissedilen bu inançların aynı zamanda kültüre de işlediğinin altını çizen Elissa anne olmamaya karar veren Amerikan kadınlarının bu kararları karşısında sık sık sorgulandığını ve kararlarının bir hata olduğunun ısrarla kendilerine aktarıldığını söylüyor. 2014 yılında Thought Catalog isimli websitesinde kaleme alınan Sarah Larson'un yazdığı; başlığı "Çocuğu olmayan insanların boş hayatlar yaşadığını düşünüyorum ve bunun için üzgün değilim" olarak çevrilebilecek yazısını örnek gösteriyor. Larson'ın "hayatta yapmadan asla anlayamayacağınız bazı gerçekler vardır ve çocuk sahibi olmak da bunlardan biri..." diyerek görüşlerini aktardığı yazısından alıntı yapan yazar bu bakış açısıyla Erdoğan'ın bakış açısı arasında ince bir çizgi olduğunu ve bu çizginin de çok uzun olmadığını dile getiriyor.
Anneliğin bu romantikleştirilmiş ve yüceltilmiş değer haline gelmesiyle, annelerin sürekli olarak "yeterince anne olmadıkları" mesajıyla karşılaşmalarının kaçınılmaz olduğunu söyleyen Elissa, bu durumun nasıl başladığına örnekler de veriyor. Baskıların annenin çocuğunu emzirmesinin, dinlenmesinden daha önemli sayılmasıyla başladığını dile getiren Elissa'ya göre sonra da bu annenin çocuğuna bakmasının kendisine bakmasından daha önemli olması haline geliyor.
Annelerin daha sonra çoğunlukla çok kısa ya da ücretsiz izin aldıkları bir dönemin ardından iş hayatına döndüklerinde, iş yerinde daha değersiz birer işçi olarak görüldüklerini dile getiren Elissa, babaların ise daha değerli çalışanlar olarak görüldüğünü dile getiriyor. Bunun altında yatan sebep ise bir kadın anne olduğunda artık onun odağının evi olduğu, olması gerektiği düşüncesi.
Elissa yazısını bitirirken ekliyor: Erdoğan'ın kadınlar hakkında dile getirdikleri aslında gerçekleşmesini umduğu radikal bir görüş değil; zaten Türkiye, Amerika ve daha bir çok farklı ülkede yaşanan durumun dile getirilerek desteklenmesi.
_Kaynak: The Turkish President Says Childless Women Are “Incomplete.” So Does U.S. Policy and Culture._