Sanıyorum, iki ya da üç yıl önce Bodrum’da bir kış akşamıydı... Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, o dönemin Eskişehirspor ve Kulüpler Birliği Başkanı Halil Ünal, işadamı Yüksel Çağlar, o dönemin Eskişehirspor hocası Ersun Yanal ve bazı iş adamları yemek yiyorlardı... İddia o ki, Halil Ünal, “Benim hocamı ayartma” diye Aziz Yıldırım’a bir çıkış yaptı... Yıldırım da “Ben olduğum sürece Ersun Yanal Fenerbahçe‘nin kapısından içeri giremez“ dedi...
Bu tartışma gazetelerde, internet sitelerinde manşet oldu... Sonra da Ersun Yanal, Fenerbahçe‘nin kapısından içeri girdi, son yılların en etkili futbolunu oynattı ve tarihe geçecek uzak ara bir şampiyonluğa imza attı...
Ama bu birliktelik sadece bir yıl sürdü... “Kapıdan” giren Ersun Yanal, bunca başarıya rağmen “bacadan” zor kaçtı...
Aykut Kocaman’ın zamansız ve beklenmeyen istifası, Aziz Yıldırım’ı zor durumda bırakmış, çaresiz Ersun Yanal‘a sarılmıştı... Ama Ersun Hoca‘yı hiç sevemedi Başkan... Lig devam ederken de kopma noktasına çok geldiler. Her defasında araya Yüksel Çağlar girdi, arayı buldu...
Allah’ı var, Aziz Başkan buna rağmen sezon başındaki Yanal - Sow gerginliğinde belki de ilk kez Hoca‘dan yana tavır koydu ve futbolcularına “Hoca ne diyorsa o, herkes ona gore davransın“ dedi...
Canını ortaya koydu
Ersun Hoca‘nın çok ciddi kalp rahatsızlığında da elinden tutup hastaneye koşan Aziz Başkan oldu... Ersun Hoca da bir defada kalbine tam 6 stend takılmasına, o günlerde hayati bir risk taşımasına rağmen, operasyondan sadece 48 saat sonra Galatasaray maçında takımının başında sahaya çıktı... Kelimenin tam anlamıyla, canını ortaya koydu...
Kim ne derse desin, Ersun Hoca ağır çalışmayı, bilimselliği seven bir hoca olarak, kaytarmayı alışkanlık haline getiren bazı futbolcuların işine gelmedi... Sezon başında bundan sızlanan bazı oyuncular zaman ilerledikçe, hatta sezon sonuna doğru bu defa Hoca‘yı “kendilerinle ilgilenmemek, ilişki kurmamak, selam vermemekle” eleştirmeye ve bu ifadelerini Başkan’a taşımaya başladılar...
Takımın en önde gelen futbolcularından birinin arkadaşlarını akşam saatlerinde telefonla örgütlemesinin ardından ertesi gün oyuncular toplandı ve Başkan Aziz Yıldırım bu toplantıya çağrıldı...
Alper ile Caner dışındaki, belki biraz daha ılımlı olan Kuyt’ı da sayalım, Salih başta olmak üzere diğer oyuncular açtı ağzını yumdu gözünü. Hepsi Ersun Yanal‘ı şikayet etti... Hatta Emenike, “Seneye o varsa, ben yokum” dedi... Başkan Yıldırım, Emenike‘ye “Öyle söylüyorsun ama seni bu takıma aldıran Ersun Yanal“ dedi... Ancak buna rağmen başkanla, futbolcularla ortak bir koro oluştu: “Ersun Yanal‘ı istemezük...”
Kahve bile içmedi
Öyle ki Başkan Aziz Yıldırım, Bodrum‘a tatile geldi, kaptan Volkan‘ın teknesine gidip oturdu, ancak aynı günlerde Bodrum‘da bulunan hocası Ersun Yanal ile buluşup bir kahve bile içmedi...
Volkan, Bodrum‘da tatil yapan eski hocası Aykut Kocaman‘ı ziyarete gitti, aynı sitede oturan Ersun Yanal‘ı aramadı... Volkan‘ın günahını almayalım, belki de aradı, Ersun Yanal yoktu...
Daha da kötüsü... Ersun Yanal sezonu 7 Temmuz‘da açmak istedi... Önde gelen iki futbolcudan biri “ne 7 Temmuz’u, Avrupa maçımız yok, bişeyimiz yok, 14 Temmuz’da açalım” dedi... Hoca 7 Temmuz‘a direndi ama Başkan “futbolculara uyalım“ deyince sezon 14 Temmuz‘da açıldı...
Anlamadığım şu: Futbolcular istedi diye sezon bir hafta geç açılıyor ve bunda bir sakınca görülmüyor, Ersun Yanal iki gün izin verince “takım çalışmıyor“ diye kusur oluyor...
Ersun Yanal‘ın “tek başına“ bırakıldığı bir ortamda daha fazla kalabilmesi mümkün değildi... Lige başlasa da, üçüncü - beşinci haftada yine bir ayrılık olması kaçınılmazdı...
Sadece o ayrılık beklenenden önce oldu...
Ancak Başkan Aziz Yıldırım ve futbolcular üstlerine her zamankinden daha ağır bir sorumluluk aldılar...
Geçen yıl ligin başında Galatasaray Fatih Terim’i gönderdi, bedeli ağır oldu... Ersun Yanal‘ın da adeta istifaya zorlanması, büyük ihtimalle Fenerbahçe‘nin önüne de bir fatura çıkaracaktır...
Gazetecilik; çokça da yanılma payı olsa bile öngörü gerektirir...
Elbette Fenerbahçe bu yıl da şampiyon olabilir... Ama 2013-14 sezonunda Ersun Yanal‘la oynadığı görsel, mücadele gücü yüksek, tempolu, zevk ve heyecan veren futbolu ve “en fazla kazanan, en fazla atan” gibi istatistikleri altüst eden başarıları 2014-2015‘de zor yakalar... Şampiyon olma ihtimaline rağmen, 2014-15 sezonunda, bir önceki sezondaki başarıların ve futbolun gerisinde kalır... Yanılabilir miyim, elbette... Ama Yanal sonrasını böyle görüyorum...
O zaman da Yanal‘ı gitmek zorunda bırakan Başkan’a, futbolculara haklı olarak sorarlar;
“Ersun Yanal‘ı gönderdiniz de ne oldu...“
Sürekli "hayır" dediler
Başkan Aziz Yıldırım ile Teknik Direktör Ersun Yanal arasında transferde de ilginç gelişmeler yaşandı. Sonuç da Ersun Yanal’a hep kırmızı kart çıktı...
Ersun Hoca, geçen yılın devre arasında eski oyuncusu Veysel’i istedi, olmadı, Galatasaray aldı...
Bu sezon bir başka
Eskişehirsporlu Erkan’ı istedi, gene olmadı...
Mevlüt için çok ısrar etti... “Mutlaka yerli bir golcü
almalıyız. Bu bizi takım
olarak, yabancı kontenjanı olarak çok rahatlatır” dedi, “Çok pahalı” gerekçesi ile reddedildi...
Salzburg’da oynayan orta saha oyuncusu Kevin Kampl’ı istedi, gene kırmızı kart gördü... En önemlisi, son Dünya Kupası’nda Fransa Milli Takımı ile harikalar yaratan orta saha oyuncusu Valbuena... O’na da onay çıkmadı...
Tabi onay çıkmadı da maliyetler de önemli...
Başkan belki de bu nedenle yanaşmadı...
Zaten orta sahaya üç aday vardı; Valbuena, Kampl ve Diego...Bir gün ”Beşiktaş Diego’yu alıyor“ haberleri çıktı... Fenerbahçe harekete geçti, Allah’ı var telefonu açıp Ersun Yanal’a “Diego’yu” sordular. Ersun Hoca da, Diego ile aynı takımda oynayan eski oyuncusu Arda Turan’dan bilgi aldıktan sonra “olur” dedi...
Ama Diego, Ersun Hoca’nın orta alandaki ilk adayı değildi...