YURTHABER

Bize Ulaşın BİZE ULAŞIN

Erzurum'da "türkiye Ziraat Odaları Birliği Doğu Anadolu Bölge Toplantısı"

Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, "Doğu Anadolu Bölgesinin kalkınması açısından tarım,...

Erzurum'da "türkiye Ziraat Odaları Birliği Doğu Anadolu Bölge Toplantısı"

Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, "Doğu Anadolu Bölgesinin kalkınması açısından tarım, kırsal kalkınma yatırımlarına ve desteklere büyük ihtiyaç duyuluyor." dedi.

Erzurum Palandöken Dağında bulunan Palan Otelinde düzenlenen "Türkiye Ziraat Odaları Birliği Doğu Anadolu Bölgesel Toplantısında" konuşan TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Türkiye Ziraat Odaları Birliği'nin tarım bölgeleri ve merkezleri sınıflamasına göre Erzurum, Ağrı, Artvin, Ardahan, Bayburt, Erzincan, Gümüşhane, Iğdır ve Kars illerinden oluşan Doğu Anadolu Bölgesinde 2 milyon 529 bin kişinin yaşadığını, bölgenin Türkiye nüfusunun yüzde 3,13'ünü barındırdığını belirtti.

Bayraktar, "Bizim sınıflandırmamızla Doğu Anadolu Bölgemiz, 83 bin 918 kilometrekare yüzölçümüyle, ülkemizin toplam yüzölçümünün yüzde 10,7'sini oluşturuyor. Bu alan Hollanda'nın 2 katından büyük, bölgeye komşu Gürcistan'ın 1,2, Ermenistan'ın 2,8 katı bir alan demek. Bunlara karşın bölge, ülke milli gelirinin nüfus payının yarısından az, yüzde 1,5'ini sağlıyor. Bu da bölgenin gelir seviyesinin ülke ortalamasının yüzde 47,9'unda kaldığı anlamına geliyor. Bu oran, bölgenin yatırıma büyük ihtiyacı olduğunu gösteriyor. Türkiye istatistik Kurumu'nun (TÜİK) verilerine göre, tarımda istihdam edilen nüfus, Türkiye genelinde yüzde 25,5 iken, Doğu Anadolu Bölgesi illerinde yüzde 57,2 ile ortalamanın iki katına ulaşıyor. Tarım ağırlıklı, özellikle hayvancılık açısından geniş yatırım imkanları sunan Doğu Anadolu Bölgemiz, zor coğrafyası nedeniyle yatırımcıların ilgisini çekemiyor. Bölgenin kalkınması açısından tarım ve kırsal kalkınma yatırımlarına ve desteklere büyük ihtiyaç duyuluyor." dedi.

Bölgenin buğday üretiminin çoğunluğunun ekmeklik buğdaydan olduğunu ifade eden Bayraktar, "Yaklaşık 600 bin ton tondur. Buğdayda bölge illeri arasında Bayburt dekara 259 kilogram verimle ilk sırada yer almakla beraber, bölgede dekara ortalama verim 165 kilogramla, 243 kilogram olan Türkiye ortalamasının oldukça altındadır. Bölgenin üretimdeki en önemli sorunu, başlangıcından ürünün hasat dönemine kadar geçen süre boyunca mazot, gübre, ilaç gibi tarımsal girdilerin zamanında, yeterli miktarda kullanılmamasıdır. Bu girdiler buğday üretiminde tarımsal ürün arzını belirleyen en önemli faktörlerdir. 2011-2012 sezonunda taban gübresi kullanamayan üretici sayısı artmıştır. Toprak Mahsulleri Ofisi'nin (TMO) açıkladığı yörede yaygın olarak yetiştirilen ekmeklik buğday fiyatlarının maliyetlerin altında belirlemesi, buğday hasadının yüzde 54'ünün tamamlandığı bir zamanda müdahale alım fiyatlarını açıklaması, ürün bedelini bir ay sonra ödemesi, bölge üreticisini zora soktu. Zaten borçlu olan ve beklemeye zamanı olmayan üreticinin ürününü yok pahasına tüccara vermesine neden oldu. Bundan dolayı TMO, ürün maliyetleri, enflasyon oranı, refah payını dikkate alarak, hasat başlamadan önce fiyat belirlemeli ve ürün bedelini peşin ödemeli. Etkili bir alım politikasıyla hem üreticiyi hem de tüketiciyi koruyacak şekilde ve piyasayı düzenleyici mahiyette bir alım politikası uygulamalıdır. TMO'nun, bu yıl alımlarda kaliteyi ön planda tutarak protein oranına göre alım fiyatı uygulamasını, içeride kaliteli ürün üretimini teşvik etmesi ve ithalatı önleyici etkisi olacağı düşüncesiyle olumlu buluyoruz. TMO'nun kar amacı gütmeyen bir müdahale kurumu olması yönünde gerekli mevzuat değişikliklerinin yapılmasını önemsiyoruz. Bu arada, dahilde işleme rejimi (DIR) kapsamında yapılan ithalatın buğday fiyatlarını etkilememesi için gerekli tedbirlerin alınması gerektiğini de belirtmek isterim. Bölgenin buğday tohumluğu ihtiyacı yaklaşık 27 bin tondur. TMO'nun fiziksel analizlerin yanı sıra kimyasal analizlere göre alım yapması nedeniyle, yöreye uygun, kaliteli, yüksek proteinli buğday çeşitlerinin yaygınlaştırılması için eğitim çalışmalarına ağırlık verilmeli, kaliteli tohumluk üreticiye faizsiz krediyle ulaştırılmalıdır. Diğer taraftan son iki yıldır 5 kuruş olarak açıklanan ve 2012 yılı için de 5 kuruş olarak belirlenen buğday primleri yeniden gözden geçirilmeli, mazot, gübre gibi girdilerde alınan vergi oranları düşürülmelidir." diye konuştu.

Bölgede yaklaşık 177 bin dekar alanda şeker pancarı tarımı yapıldığını kaydeden Bayraktar, "Toplam şeker pancarı üretimi 700 bin tondur. Bölge illeri arasında en yüksek pancar verimi ise dekarda 4 bin 686 kilogramla Erzincan iline aittir. Bilindiği üzere bölgede 2011 hasat döneminde kışın erken bastırması ve toprağın donması sonucu sökülemeyip şeker fabrikalarına teslim edilemeyen pancarlardan dolayı şekerpancarı üreticilerimiz mağdur oldular. Birliğimizce, bu üreticilerimizin, şeker fabrikalarından almış oldukları avans ve girdilerden kaynaklanan borçlarının ertelenmesi ile kotaları dolduramayan üreticilere de gerekli kolaylık ve esnekliğin sağlanması konusunda Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. Genel Müdürlüğü nezdinde girişimlerde bulunuldu. Girişimlerimiz olumlu sonuçlanmış ve Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. Genel Müdürlüğünce şeker fabrikalarına noksan pancar tesliminden dolayı kotaları dolduramayan üreticilerimize cezai müeyyide uygulanmayacağı bildirildi. Borçların silinmesi, ertelenmesi konusunda ise ilgili Genel Müdürlük ile yazışmalardan şu ana kadar bir sonuç alınamadı. Bilindiği gibi şeker pancarı tarımı ve şeker üretimi T.C. Şeker Kurumu ve kurumun yürütücü organı Şeker Kurulu kontrolünde Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. ve Pankobirlikce bir üretim sistemi dahilinde gerçekleştirilmektedir. Şeker pancarı fiyatlarındaki artış, enflasyon ve girdi fiyatları artışının çok gerisinde kaldı. Üreticimizin emeğini alabilmesi için stratejik ürünümüz olan şekerpancarı da diğer tarımsal ürünler gibi destek kapsamına alınmalıdır." şeklinde konuştu.

Bölgede 2010 yılında 8 bin 600 ton çerezlik ayçiçeği üretimi gerçekleştirildiğini ifade eden Bayraktar, "Çerezlik ayçiçeği üretiminin desteklenerek bölge üreticileri için daha karlı hale getirilmesi sağlanmalıdır. Bölgede baklagil üretiminin artırılması amacıyla özendirici tedbirler alınarak bölgeye özel alternatif ürün bazında destek verilmelidir." dedi.

TÜİK verilerine göre; bölgede 1990'lı yıllarda 50 milyon baş civarında olan küçükbaş hayvan sayısının, 2010 yılında 29 milyonlara kadar gerilediğini söyleyen Bayraktar, " Ülkemizde genç nüfus, gelişmiş ülkelere göre daha fazladır. Dolayısıyla hayvansal protein tüketimine özellikle de etten elde edilen hayvansal proteinlerin tüketimine çok ihtiyacımız vardır. Avrupa Birliği ülkelerinde domuz eti dahil yıllık kırmızı et tüketimleri 70-80 kilogram civarında iken, bizim kırmızı et tüketimimiz 10 kilogram kadardır. Kırmızı et ihtiyacımızın karşılanabilmesi için küçükbaş hayvancılığın teşvik edilmesi gerektiğine inanıyoruz. Ülkemizin, özellikle de Doğu Anadolu Bölgemizin coğrafi ve ekolojik şartlarının uygunluğu dikkate alınarak bu bölgede küçükbaş hayvancılığın özel bir program dahilinde desteklenmesi ve geliştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bilim adamlarımızca bugün yüzde 40'lara varan oranlarda azalan koyun ve keçi varlığımızı, yeniden 50 milyon başlara çıkarabilmemizin mümkün olduğunu belirtmektedir. Hükümetimizin son zamanlarda küçükbaş hayvancılığa verdiği destekleri çok olumlu buluyor ve önemsiyoruz. Desteklerin artarak devam etmesini bekliyoruz. Bunun yanında Türkiye bundan 20 yıl önce 250 milyon doları küçükbaş canlı hayvan, 30 milyon doları da küçükbaş eti olmak üzere toplam 280 milyon dolar civarında canlı hayvan ve et ihracatı yaparken, bugün gelinen noktada sadece 12 milyon dolar civarında bir ihracatı bulunmaktadır. Ülkemiz küçükbaş hayvancılıkta çok önemli avantajlara sahiptir. Bunlar; Ülkemiz küçükbaş hayvancılıktan başka üretim alternatifi olmayan geniş alanlara sahiptir, Bölgesinde hayvancılık alanında öncü ülke konumuna gelme, komşu ülkelere hayvansal ürün ve damızlık dışsatımı gerçekleştirme ve hızla pazarı geliştirebilme olanağı bulunmaktadır, Özellikle İngiltere'de başta olmak üzere oğlak eti ihracatı yapması mümkündür, AB ülkelerinin kuzu ve oğlak eti açığını kapatabilecek potansiyele sahiptir. Yağlı kuyruklu ırklardan üretilen düşük kolesterollü kuyruksuz karkasın ihracat olanaklarını geliştirerek, bu alanda ciddi bir ihracat yapabilme imkanı bulunmaktadır. Bölgelere ve üretim sistemlerine uygun damızlıklar geliştirme, sürdürülebilir küçükbaş hayvancılık dönüşümünü sağlama, daha da ötesi geliştirilecek genotipleri dış pazarlara sunma olanağına sahiptir." diye konuştu.

Türkiye'nin, küçükbaş canlı hayvan ve ette dünyanın en önemli ithal pazarlarına yakın bir ülke olduğunu belirten Bayraktar, "Özellikle Suudi Arabistan, Kuveyt, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Lübnan, Katar, Bahreyn gibi ülkeler toplamda 900 milyon dolara yakın canlı hayvan, 500 milyon dolardan fazla da küçükbaş et ithalatı olmak üzere, yaklaşık 1 milyar 400 milyon dolarlık ithalat yapmaktadırlar. Küçükbaş canlı hayvan ve ette ihracata dayalı bir üretim politikası desteklenirse, Türkiye, 1 milyar 400 milyon dolarlık Orta Doğu küçükbaş ithal pazarının en önemli ihracatçı aktörlerinden biri olabilir. Ancak bunun için, ihracat hedefli yatırımların yapılması, bunu destekleyici politikaların hayata geçirilmesi gerekmektedir. Sadece iç pazarı düşünen üretim anlayışının, küçükbaş hayvancılığı şimdiki konumundan çok daha yukarılara getirmesi beklenmemelidir. Besiciliğe verilmesi kararlaştırılan desteği olumlu buluyoruz Bugün itibarıyla üreticilerimiz, kendisine kilogramı 17-18 liraya mal olan karkası 14 liradan satmakta, kilogramda 3-4 lira civarında zarar etmektedirler. Sermayeleri her geçen gün erimekte, üretimin sürdürülebilirliği de zorlaşmaktadır. İthalata bağımlılıktan kurtulmak, iç üretimi sürdürülebilir kılmak için, zarar edilen bu farkın mutlaka devlet tarafından karşılanarak çiftçilerimize verilmesi gerektiğini her bölge toplantımızda dile getirmiştik. Hükümetimizin bu taleplerimize duyarsız kalmayarak hayvan başına 300 lira destek vermeyi kararlaştırmış olmasını memnuniyetle karşılıyor, bu desteğin süreklilik arz etmesini temenni ediyoruz. Bunların yanı sıra bölge her zaman kaçak hayvan ve et girişleri ile stratejik bir yer konumundadır. Et ve canlı hayvan kaçakçılığının önlenmesine yönelik alınan tedbirlerin, sıkılaştırılarak devam etmesini temenni ediyoruz." şeklinde konuştu.

Bugün Türkiye'nin dünya bal üretiminde Çin'den sonra ikinci sırada yer aldığını vurgulayan Bayraktar, "Bal dış ticaretinde önemli bir paya sahiptir. Dünyada kovan varlığında da ilk sıralarda yer alan ülkemizde devlet tarafından verilen desteklerin ve örgütlenmenin de etkisiyle bal üretimimiz, 54 bin tondan 2010 yılı itibariyle 81 bin tona kadar ulaştı. Ülkemizden 2011 yılı itibariyle Japonya'dan ABD'ye kadar toplamda 18 ülkeye, 1000 tona yakın bal ihraç etti. Bunun karşılığı ülkeye giren döviz miktarı ise yaklaşık 5,5 milyon dolar (9 milyon TL) civarında. İhracatımızda ilk sırayı yüzde 39'luk payla Almanya alırken, bu ülkeyi yüzde 28'lik ABD, yüzde 13 payla Irak yüzde 8 payla Suudi Arabistan izliyor. Görüldüğü üzere bal dünyada mukayeseli üstünlüğe sahip olduğumuz, rekabet gücümüzün yüksek olduğu ve ülkeye ciddi döviz kazandırma potansiyeli olan bir üründür. Eğer üretimde verimlilik ve kaliteyi artırıcı politikalara devam edilecek olursa gerek AB, gerekse dünya pazarlarında daha da iyi bir noktaya gelmemiz mümkün olacak.Doğu Anadolu bölgemiz de arıcılık için zengin floraya sahip bölgelerden birisidir. Arıcılığa verilen teşvikler artırılabilir, üreticilere sıfır faizli kredi imkânı verilirse bal üretiminin bu bölgede artırılması, dolayısıyla ülke üretimine ciddi katkılar sağlaması mümkün olabilir." dedi.

Doğu Anadolu Bölgesinin hem mevcut potansiyeli hem de en önemli ihraç pazarlarına yakınlığı ile tavukçuluk açısından önem arz ettiğini kaydeden Bayraktar, "Büyük firmalarımızın bu avantajları değerlendirmesi ve bu bölgede yatırım yapmaları bölge üreticileri ile sözleşmeli üretim yapmaları konusunda teşvik edilmeleri bölgenin en önemli sorunu olan işsizliğe olduğu kadar sektörün de gelişmesine katkı sağlayacak." dedi.

Doğu Anadolu Projesi (DAP) kapsamında bölgede uygulanan hibe destek programının bölgede önemli hayvancılık yatırımlarının yapılmasına imkan tanındığını belirten Bayraktar, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Bu tür yatırımların artması ve bölge hayvancılığının gelişmesi açısından bu proje için ayrılan kaynağın artırılmasına gerek vardır. Bölgenin en önemli sorunu pazarlama alanlarını yetersiz olmasıdır. Üretilen ürünler yeterli pazar bulunamadığı için hem değerinin altında satılıyor hem de sektörün bölgede gelişmesini kısıtlıyor. Bölgeye özel pazarlama stratejilerinin belirlenerek pazarlama alanlarının geliştirilmesi hayvancılığımızın ve istihdamın gelişmesine önemli katkılar sağlayacak. Hayvancılığın yoğun olduğu bölgemizde gittikçe azalan mera alanlarımızın gittikçe azalması kaba yem açığımızın artmasına neden olacaktır. Ayrıca çayır ve meralarda ıslah çalışmaları yapılmalı, bilinçli otlatma için gerekli tedbirler alınmalıdır. Hayvan başına düşen mera alanının yetersiz olması nedeniyle meralardaki yoğun otlatmanın önüne geçilebilmesi için yem bitkileri üretiminin de teşvik edilerek küçükbaş ve büyükbaşta ağıl/ahır hayvancılığı teşvik edilmelidir. Organik tarım ülkemiz için önemli bir üretim dalı olup, ülkemiz bu konuda önemli bir potansiyele sahiptir. İlk yıllarda sadece 8 ürün organik olarak üretilirken, 2010 yılında bu rakam 216'ya ulaştı.

Organik bitkisel üretimin yüzde 25'inin Doğu Anadolu Bölgesinde gerçekleştirildiği görülmektedir. Bölgede organik hububat ve yem bitkileri üretimi öne çıkmaktadır. Ülkemizdeki organik kırmızı et üretiminin yaklaşık yüzde 10'u ile organik süt üretiminin yüzde 80'i, organik bal üretiminin yüzde 50'si bu bölgemizden sağlanıyor. Verilerden de görüldüğü üzere Doğu Anadolu organik üretimde önemli bir bölgemizdir. Bölgemizde organik tarımla uğraşan üreticilerimiz çeşitli sorunlarla karşılaşmaktadır. Organik tarım destekleri çiftçilerimiz için önem arz etmektedir. Ancak, tarla bitkileri için 2011 yılında dekara 25 lira olarak verilen destek, 2012 yılında 10 liraya düşürüldü. Bölgede hububat ve yem bitkileri üretiminin ağırlıkta olması nedeniyle üreticilerimiz önemli bir maddi kayba uğrayacaklardır. Destek miktarının düşmesi bölgede üretimi olumsuz etkileyebileceğinden eski seviyesine getirilmesini bekliyoruz. Bölgemizde ağır kış şartlarından dolayı üreticilerimizin büyük çoğunluğu organik tarım desteğinden faydalanmak üzere başvuruda bulunamamıştır. Üreticilerimizin mağdur edilmemeleri bakımından, başvuruda bulunabilmeleri için gereken kolaylık sağlanmalıdır. Kontrol ve sertifikasyon kuruluşlarının denetimleri titizlilikle yapılmalıdır. Organik tarım sadece üretim değil, pazarlama boyutuyla da bir bütün olarak değerlendirilmelidir. Bayburt ilimizde Aşağı Çoruh Havzası'nda organik tarım yapılmaktadır. Yapılması planlanan Laleli Barajı, bölgenin organik ürün ihtiyacını karşılayan havzayı su altında bırakacaktır. Laleli Barajının yapımı konusu yeniden değerlendirilmelidir. İnsanların organik tarımsal üretime başlamasında etkili olan faktörler dikkate alındığında, gerek ülkemizin sahip olduğu bu avantajı değerlendirmek gerek gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakmak amacıyla çevre ve insan sağlığına "dost" tarım uygulamaları hususunda gerekli tedbirleri almak ve organik tarımsal üretimi yaygınlaştırmak öncelikli hedefimiz olmalıdır."

Gübre kullanımının, tarımsal girdi olarak çiftçiyi azami derecede etkileyen faktörlerden birisi olduğunu söyleyen Bayraktar, "2011 yılında gübre fiyatları, çeşitlerine göre yüzde 40 ile yüzde 100 arasında arttı. Bu durum gübre kullanımını olumsuz etkilemiş; kullanılan gübre miktarları 2009'da 5,3 milyon ton iken, 2010'da 4,9 milyon ton ve 2011 yılında 4,8 milyon tona gerilemiştir. Gübre kullanımında halen devam eden bu düşüşün en büyük sebebi, gübre fiyatlarındaki çok yüksek fiyat artışları olup, bu fiyat artışları kontrol altında tutulmalıdır. Diğer yandan Türkiye, uygulanan yüksek özel tüketim vergisi (ÖTV) ve katma değer vergisinden (KDV) dolayı dünyanın en pahalı mazotunu kullanan ülkelerden biri olmuştur. Bu sebeple mazottaki fiyat artışlarına ürün fiyatları yetişememektedir. ÖTV ve KDV'nin yüzde 1'e düşürülmesi gerekmektedir.Ayrıca Çiftçi Kayıt Sistemine (ÇKS) kayıtlı olmayan çiftçiler, uygulanan mazot ve gübre desteği ile diğer desteklerden yararlanamamaktadır. Tarımsal girdi fiyatlarının, kontrol edilerek, tarımın sürdürülebilirliği ve rekabetçi bir yapıya kavuşturulabilmesini sağlayacak makul bir düzeyde tutulması sağlanmalıdır. Son yapılan zamları incelediğimizde, 2011 yılının Ekim ayı ile 2012 yılı Nisan ayında yapılan zamlarla birlikte elektrik fiyatlarındaki artış oranı tarımsal sulama abone grubunda yüzde 21,1 oldu. Elektriğin yüzde 1 enerji fonu, yüzde 2 TRT payı ve yüzde 18 KDV dahil birim fiyatı 25 kuruştan 27,3 kuruşa çıktı. 2007 yılında 13,5 kuruştan elektrik alan üretici bugün 27,3 kuruştan elektrik almaktadır. Elektriğin fiyat artış oranı (2007/2012) yüzde 102,1'ye ulaştı. Üreticilerimizin maliyetlerinin aşağı çekilmesi bakımından elektrik fiyatları yeniden değerlendirilmelidir. Ayrıca elektrik birim fiyatlarının düşürülmelidir. Elektrikten alınan yüzde 1 enerji fonu, yüzde 2 TRT payı ve yüzde 18 KDV birim fiyatı daha da yukarı çekmektedir. Türk çiftçisi vergilerini peşin KDV ve ÖTV olarak ödemektedir. Tüccar gibi sattığı maldan KDV'sini mahsup edememektedir. Zarar etmesine rağmen sattığı maldan stopaj vergisini ödemektedir. Birim fiyatın düşürülmesi bakımından; elektrikte uygulanmakta olan yüzde 18 KDV tarımda kullanılan elektrikte yüzde 1'e indirilmeli, yüzde 2 TRT payı kaldırılmalı, tarımda kullanılan elektrik, daha önceki yıllarda olduğu gibi mutlaka desteklenmelidir." diye konuştu.

"Tarımsal desteklerin miktarı ve ödeme zamanları üretim sezonundan önce belirlenmeli, çiftçilerin masraflarını zamanında karşılayacak biçimde önceden yapılmalıdır. Hayvancılık desteklerinde karma yem desteğine geçilmelidir. Fındık ve çay desteklerine devam edilmelidir. Hayvancılık ve organik tarım destekleri arttırılarak sürdürülmelidir." diyen Bayraktar, "Hayvancılık alanında faaliyet gösteren bazı Birlik ve Kooperatifler Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nca Bakanlar Kurulu kararlarına dayanarak çıkarılan hayvancılık desteklemelerinin çiftçilere ödenmesine ilişkin genelge ve tebliğlerde istenen belgeler arasında "Çiftçi Belgesi" olmadığını öne sürmektedir. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın bazı il ve ilçe müdürlükleri, ziraat odalarında kaydı bulunmayan dolayısıyla çiftçi belgesi alamayan çiftçilere, bakanlıktan destek talebinde bulunduklarında Birlik yasamıza ve Anayasa Mahkemesi kararlarına aykırı olarak çiftçi belgelerini sorgulamadan desteklerden yararlandırmaktadır. Bu durum Ziraat Odalarının işlevlerini yerine getirmesinde büyük sıkıntılar oluşturmaktadır. Bakanlığımızın il ve ilçe müdürlüklerinin bu konuda titizlik göstermeleri önem arz etmektedir. Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri aracılığı ile çiftçilerimize düşük faizli kredi kullanılmasına yönelik karar, bu yıl çabalarımız sonucu gecikmeli olarak 22 Şubat 2012 tarihinde yayınlandı. Çalışmalarımızın sonuç vermesi kredi bekleyen üreticilerimizin mağduriyetini sona erdirmesi açısından sevindiricidir. Yarım kalmış yatırımların tamamlanabilmesi, hayvancılığımız ve tarımsal üretimimiz için fevkalade önemli bulduğumuz bir konunun sonuçlanması çiftçimiz için yararlı olacaktır. Çünkü üretime veya yatırıma başlamış çiftçilerimiz nakit ihtiyacı için fazla bekleyememekte, maalesef yüksek faiz oranları ile başka bankalara yönelmek zorunda kalmaktadırlar. Ancak, bu yıl düşük faizli kredi kararına sigorta zorunluluğunun eklenmesi çiftçilerimizin kredi kullanımını sınırlamaktadır. Bu konuda en önemli sorun sigorta maliyetlerinin yüksek olmasıdır. Üretici düşük faizli kredi kullanırken, ödediği banka masraflarının yanı sıra bu yıl sigorta masrafı da ödemek zorundadır. Bu durum kredi maliyetini artırmakta, düşük faizli kredi olarak yüzde 0-7,5 arasında uygulanan kredinin faiz oranı, yüzde 25'i bulmaktadır. Ziraat Bankası, Çiftçi Kayıt Sistemi (ÇKS) kaydı olmayan üreticilere kredi kullandırırken, sigorta zorunluluğu nedeniyle bu yıl ÇKS kaydı olmayan çiftçilerimiz kredi kullanamamaktadır. ÇKS şartlarına uygun olmayan arazilerde üretim yapan üreticilerimiz, ÇKS'ye kayıt olamadığından kredi kullanamamaktadır.

Hayvancılıkta birçok hastalığın kapsamda olmaması nedeniyle sigorta yaptırmak istemeyen üreticilerde kredi kullanırken mecburiyetten sigorta primi ödemek durumunda bırakılmaktadır. Üreticilerimizin yıl boyunca ihtiyaç duyduğu kredinin uygun faiz oranları ile kullanılması ve düşük faizli kredi kararının amacına ulaşabilmesi için kredi kullanımında tarım sigortası zorunluluğu kaldırılmalıdır. Ziraat Bankası'ndan kredi kullanan üreticilerden gelen önemli sorunlardan biri, halen teminat konusunda üretici şartlarının göz önünde bulundurulmamasıdır. Banka, çiftçilerden memur kefil istemektedir. Özellikle küçük ilçelerde memur kefil bulunamamaktadır Düşük faizli kredi uygulamasının amacına ulaşabilmesi için teminat ve kefil talebinin üretici şartlarına göre belirlenmesi gerekmektedir. Çiftçilerimiz Ziraat Bankası'na olan geçmiş yıllara ait kredi borçlarını yaşanan krizler nedeniyle ödeyememektedir. Bu borçlara eklenen faizler borç miktarlarını artırmıştır. Çiftçilerin borçlarını ödeyebilmeleri için 5 yıl faizsiz erteleme yapılması gerekmektedir." diye konuştu.

Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz

En Çok Aranan Haberler