Mahçupyan, parlamento seçimlerinde Saadet Partisi'ne, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise Muharrem İnce'ye oy vereceğini açıkladı. “Muhafazakar camianın sosyolojik değişimini ve bu değişimin siyasete yansımasını Türkiye’nin demokratlaşması açısından (yeterli olmasa da) hayati addeden biri olarak, bugün karşımızda olan ‘yeni’ AK Parti’nin, ya da ‘reisçiliğin’ artık dindarlara, genelde muhafazakarlara ve sonuçta ülkeye zarar verdiğini düşünüyorum” diyen Mahçupyan yazısını şöyle sürdürdü:
“Hatta ileride yazılacak tarafsız tarih metinlerinin Erdoğan’ı muhafazakar aleme, muhtemelen farkında bile olamayacağı kadar zarar vermiş biri olarak kaydetmesini çok olası görüyorum.
"GÖRÜNEN O Kİ ERDOĞAN O LİDER DEĞİL"
Erdoğan, sahiciliği ve cesareti ile vesayetçi sistemi yıkmak açısından etkili bir liderdi… Bu özellikler AK Parti’nin ortak aklı ile birleştiğinde yeni bir toplumsal daveti mümkün kılmıştı. Ancak şimdi yıkım değil inşa dönemindeyiz ve kaybedilmiş ortak akıl artık zorunlu bir önkoşul. Öte yandan inşa için liderlik de lazım… Ama görünen o ki Erdoğan o lider değil… Şu an için bir başkası olmasa bile muhafazakar cenahın sakinleşmesi ve yeni bir ‘nefes’ için hazırlanması lazım. Aksi halde Türkiye’nin orta vadede demokrasi eşiğini aşması mümkün gözükmüyor.
"HDP BARAJ SORUNU YAŞAMAYACAK! OYUM SAADET PARTİSİN'E GİDECEK"
Bu değerlendirme ışığında, benim gibi AK Parti’nin kuruluş ilke ve kriterlerini desteklemiş ve hala desteklemeye niyetli seçmenler için ‘tercih’ muhalefet yelpazesini işaret ediyor. Normalleşme açısından HDP’nin Meclis’te olması gerektiği açık olsa da baraj sorunu yaşayacağını sanmıyorum. Dolayısıyla parlamento seçiminde oyum Saadet Partisi’ne gidecek. Çünkü Meclis’te muhafazakar ‘sesin’ sadece ‘yeni’ AK Parti tarafından temsil edilmesini tehlikeli buluyor ve dini duyarlılığı yüksek bir partinin sağduyulu duruşunun normalleşmeyi teşvik edeceğini düşünüyorum.”
“CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİNDE İSE MUHARREM İNCE’YE OY VERECEĞİM…”
Mahçupyan “Cumhurbaşkanlığı seçiminde ise Muharrem İnce’ye oy vereceğim…” diyerek yazısını şöyle sonlandırdı: “Çarpıcı meziyetlere sahip olduğunu varsaydığımdan veya ülkeyi bir anda rasyonel yönetime geçireceğinden emin olduğum için değil… Siyasetin dilini rahatlatan bir rakibin güçlenmesi ve belki de kazanmasının bu akıl dışı zorlama gidişatı, insanların ruhi dengesini bozan atmosferi normalleştirebileceğini umduğum için. Ve de bu sayede dindarların ve genelde muhafazakarların (bilerek ya da bilmeyerek) kendilerine daha fazla zarar vermelerinin engellenmesi, basiretli algı ve değerlendirme kapasitelerini yeniden kazanmalarına yardımcı olunması, kısacası yeni bir ‘nefes’ için…”