Eşler arasında yaşanan anlaşmazlıklar evliliğin sonu olabiliyor. Yaklaşık 30 yıldır birlikte olan çiftin evliliği eşinin evini satarak, ilk evliliğinden olan oğluna ev alması ile sarsıldı.
Aile Mahkemesi'ne boşanma davası açan B.K., önceki evliliğinden olan çocuğuna daire vermesi nedeniyle eşinin de daire istediğini, bu talebi gerçekleşmeyince evi terk ettiğini iddia etti. B.K. eve geri dönmesi için noterden ihtar çektiğini, gönderdiği parayı almasına rağmen eve dönmediğini ifade etti.
Davalı - davacı kadın ise öne sürülen iddiaların gerçeği yansıtmadığını evi terke zorlayan kişinin davacı erkek olduğunu, bağımsız konut temin etmediği gibi eve dön ihtarını da bağımsız olmayan bu konuta yaptığını vurguladı.
Toplam 100 bin TL tazminat talep eden kadın, boşanma davasının kabulünü istedi. Her iki tarafı da dinleyen mahkeme ise boşanma davasının kabulüne hükmetti.
Öte yandan kadın, alınan kararı istinafa götürünce devreye Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi girdi.
Bölge Adliye Mahkemesi kararında şu ifadelere yer verildi:
"Erkeğin kendi adına kayıtlı taşınmazı eşinin görüşünü almadan sattığı anlaşıldığından bu vakıanın davacı erkeğe kusur olarak yüklenmesinin gerektiğini, bu durumda boşanmaya sebep olan olaylarda davacı-davalı erkeğin tam kusurlu olduğu belirtilerek gerekçenin düzeltilmesine karar verilmiştir."
Davacı - karşı davalı koca kararı temyiz edince dava dosyası Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin önüne geldi. Emsal nitelikteki kararda şöyle denildi:
"Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yukarıda da belirtildiği üzere; erkeğe 'kendi adına kayıtlı taşınmazı eşinin görüşünü almadan sattığı' vakıasının kusur olarak yüklenildiği, kadından habersiz yapılan bu eylemin ekonomik anlamda güven sarsıcı davranış niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Bu kusurun kadının kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği anlaşılmaktadır. 4721 sayılı Kanun’un 174 üncü maddesinin ikinci fıkrası şartları kadın yararına oluşmuştur. Hal böyle iken Bölge Adliye Mahkemesince kadının yararına uygun miktarda manevî tazminat hükmedilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile manevî tazminatın reddine karar verilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir."