Erdoğan’ın, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ve bazı Ak Parti yöneticilerinin de destek verdiği bu sözlere yanıt niteliği de taşıyan partisinin dünkü Meclis grubundaki değerlendirmeleri şöyle:
**Siyaseti siyasetçi yapsın**
“Bölücü terör örgütü son aylarda gerçekleştirdiği alçakça saldırılardan sonuç alamadığını, alamayacağını gördü. Ülkemizin terör belasından bir an önce kurtulması hedefinden zerre kadar sapmadık. Eline silah olan, kan döken, can alan, tehdidi, tedhişi yöntem olarak benimsemiş hiç kimseye en küçük müsamahamız yoktur, olamaz. Eline silah alanları, ‘iyi çocuklardı’ diyerek mazur gösteren anlayışa prim vermedik. Biz evlatlarımızı katleden ve bu mücadeleler esnasında ölen teröristler için de ağlamadık, ağlamayız. Bunu da çok açık net söylüyorum. Bu bizim hem insani hem vicdani görevimizdir. Böyle bileceğiz, böyle bilmeye de mecburuz. Biz kalkıp da birilerini memnun etmek için böyle ifadeler kullanamayız. Bırakın siyaseti, siyasetçiler yapsın. Herkes yerini bilecek, herkes görevini yapacak.
**İlk biz “Kürt” dedik**
Terörle mücadelemiz hukuk ve demokrasi içinde aynı kararlılıkla devam edecek. Elbette dağa çıkışları önlemek için, onları kazanmak için her türlü sosyal projeyi hayata geçiriyoruz. Allah aşkına, geçmişte bölgede bizim yaptıklarımıza benzer en ufak bir şey oldu mu, ne yapıldıysa biz yaptık. Kürt meselesini ağzına alamayanların olduğu bu ülkede Kürt ifadesini ağzına alan ilk iktidar biz olduk. Bu mudur ret, inkar, asimilasyon politikası. Ama örgütün piyonu olanlara karşı da devletin kahhar (kahredici) yüzünü göstermekten de kaçınmıyoruz. Şimdi bazı gazeteler hemen diyecekler ki Erdoğan’dan milliyetçi söylem. Eğer bu milliyetçi söylem ise milliyetçiyim, bunu da açık söylüyorum. Çünkü artık onlar da benim ezberim oldu.
**KCK operasyonunun nedeni**
BDP belediyelerinin olduğu yerlerde yaşayan kardeşlerime sesleniyorum, güllük gülistanlık yerlerde mi, yoksa pislik içinde mi yaşıyorsunuz? İnsan yerine koyup da size hizmet veren bir yerel yönetim anlayışı var mı, yok. Niye, çünkü onların derdi başka. Yapılan tahsislerin nasıl değerlendirildiğini biliyoruz. KCK operasyonları da, Kürt kardeşlerimin hakkını hukukunu başka yerlere çekenlere karşı yapıldı. Belediyeler başkanlar tarafından değil yanlarına gönderilmiş malum elemanlarla yönetiliyor.
**Anadilde eğitim yanıtı**
Bölücü örgütün kendine göre bazı istismar başlıkları var. Nedir? Anadilde eğitim öğretim. Yok böyle bir şey. Bizim ülkemizin resmi dili Türkçedir. Bu bir haktır iddiasında bulunanlara sesleniyorum, bu bir hak değil. Öğrenilmesi, öğretilmesi haktır, bunun zeminini hazırlamak da bizim görevimizdir, bunu da yaptık, Kürtçeyi seçmeli ders olarak getirdik. Üniversitelerde bölüm açtık, cezaevlerinde konuşmak yasaktı, kaldırdık. Bu adımları attık, yani belediyenin içinde sadece müdürün kapısına Kürtçe müdür diye yazmanın da bir anlamı yok, halk anlıyor onu zaten. Kamuoyu araştırmalarının neticeleri ortada, kimseyi aldatmanın gereği yok, Kürtçe seçmeli derse müracaat edenlerin sayısı ortada. Bugün Avrupa’da bu işin tahrikini yapan ülkelerde, azınlık hukukuna tabi olduğumuz halde bize Türkçe orada ana dil olarak verilmiyor. Bunları iyi anlamamız, bilmemiz lazım, birilerinin ağzıyla konuşmanın da anlamı yok. İnşallah bugüne kadar attığımız adımlar, bundan sonra atacağımız adımlar sayesinde de bu meseleyi geride bırakacağız.”
**Değişime at gözlüğüyle bakan vizyonu anlayamaz**
Başbakan Tayyip Erdoğan, dış politikalarına gelen eleştirileri, “Değişimleri at gözlüğüyle takip edenlerin dış politika vizyonumuzu anlamasını ve takdir etmesini beklemiyoruz, ama halkımız bizi anlıyor, attığımız adımları destekliyor, hedeflerimizi takdir ediyor” dedi. Sığ derede yüzmekte zorlananların engin denizlere açılmaya cesaret edemeyeceklerini savunan Erdoğan, “Türkiye Cumhuriyeti, gölgesinden korkanların değil yedi düvele meydan okuyanların omuzlarında yükselmiştir” diye konuştu. Erdoğan, şöyle devam etti:
“Türkiye’ye silah doğrultuluyor, insanımız hayatını kaybediyor, ana muhalefet partisi çıkmış saldırganın, katilin, zalimin ağzıyla konuşuyor, avukatlığına soyunuyor. Bu nasıl sorumsuzluk, vicdansızlık. Biz buna sessiz mi kalacaktık ey Kılıçdaroğlu? Senin kanın, canın buna müsaade edebilir ama bizimki etmez. Efendim ‘blöf yapıyormuşuz’, blöfün de ne olduğunu ne olmadığını yeri zamanı gelince görürsün. Kalkıp, ‘Yok Esad’ın canı cehenneme, hadi siz de ABD’ye canı cehenneme diyebiliyor musunuz’ diyor, sokak ağzı bu. ABD’nin karşısında el pençe divan duran sizin takdir ettiğiniz liderinizdi.
**Batıyorsun**
(Tezkere) Siz destek verin ya da vermeyin, bu millete, topraklara, bayrağa yönelecek her türlü tehdit karşısında bizi bulacaktır. Diplomasinin sınırlarının bittiği yerde diğer araçları, imkanları devreye almak büyük devlet olmanın gereğidir. (Kılıçdaroğlu’na) Buyur devam et, konuştukça batıyorsun, öyle bir bataklığın içindesin, çırpındıkça batacaksın.
Topraklarımıza atılan bombalara bu kadar hassas cevap veriyorsak Suriyeli kardeşlerimize zarar vermekten kaçınmak içindir. Kılıçdaroğlu’na hatırlatmak isterim, Türk dış politikasının belirlenmesinde mezhep konusu etkili olmadı. Arap Baharı’nda düşen yönetimlerin çoğu sünniydi. Esad’a verdiğimiz destek halkının hak ve özgürlükleri konusundaki beklentileri hayata geçirmesi karşılığındaydı. Esad yanlış yaptıkça bizi de kaybetti, hukuki ve siyasi meşruiyetini de. Esad bitmiştir, şu an koltuk değnekleriyle ayakta duruyor.”