Kur'an’da 48. sırada yer alan Fetih suresi çok hayırlı ve önemli bir suredir. Toplam 29 ayetten oluşan bu sure, Medine döneminde inmiştir. 1, 18 ve 27. ayetlerde geçen fetih kelimesinden gelen ismi, ele geçirme, zafer kazanma, yardım etme anlamındadır. Surede anlatılan genel konu devlet, din ve millet için savaşa katılmanın farz olduğuna vurgu yapılır. Ayrıca İslam’ın son hak din olduğu ve diğer dinlerden üstün olduğu da anlatılır. Günde 1 defa Fetih suresinin okunması, kişiyi kötülüklerden korur ve onun işlerinin bereketli olmasını sağlar.
Fetih suresi 29. ayet okunuşu özellikle bu sureyi ezberlemek isteyenler için önemlidir. Müslümanlar, bu ayetin anlamı ve faziletlerinden dolayı mealini de Arapça okunuşunu da öğrenmek ister. Fetih suresi 29. ayet Arapça olarak şu şekilde yazılır:
Arapça okuma ve yazmayı bilmeyenler ayetlerin Türkçe okunuşlarına bakar. Bu sayede sureyi kolayca ezberleyebilirler. Fetih suresi 29. ayet Türkçe okunuşu ise aşağıdaki gibidir:
Fetih suresi 29. ayet anlamı Müslümanların bilmesi gereken bir şeydir. Bir sureyi ya da ayeti yalnızca ezberlemek yeterli değildir. Aynı zamanda o ayetin mealini bilmek, dini daha iyi kavramak açısından önemlidir. Fetih suresi 29. ayet meal olarak çok önemli konulara değindiği için bilinmelidir. Fetih suresi 29 ayet Türkçe meali aşağıdaki gibidir:
Bir surenin Türkçesi öğrenildikten sonra o surenin tefsirine bakmakta fayda vardır. Çünkü bu sayede ayetlerin ne anlatmak istediği daha detaylı bir şekilde anlaşılabilir. Fetih suresi 29 ayet Türkçesi ile birlikte tefsiri de okunmalı ve ayetin din açısından önemi anlaşılmalıdır. Fetih suresi 29. ayet tefsiri aşağıda verilmiştir:
Cümleyi âyetin başından başlatarak “Muhammed Allah’ın elçisidir” şeklinde bir çeviri yapmak da mümkündür. Ancak bir önceki âyetle bağlantı kurarak, “Elçisini doğru yol rehberi ve hak din ile gönderen...” cümlesinde vazifesine vurgu yapılan ve “Kim bu elçi?” sorusunu akla getiren ifadeye cevap olarak anlamak da mümkündür ve tercümede bu ikincisi tercih edilmiştir (bk. İbn Âşûr, XXVI, 202).
Hudeybiye biatı sebebiyle önemli bir kısmından Allah’ın razı olduğu bildirilen ashabın burada tamamı ile ilgili övücü bir açıklama daha yapılmaktadır. Hz. Peygamber’i malları ve canlarıyla destekleyen, seven, hayatlarının merkezine alan sahâbe (mümin olarak onu gören ve yeterli bir süre yanında bulunan, eğitiminin etkisinde kalan insanlar) gönüllerini de Allah rızasına tahsis etmişlerdir; nefretleri ve sevgileri şahsî çıkar ve arzularına değil, O’nun rızasına göre değişmektedir. Onlar, İslâm’a ve peygambere düşman olanlara karşı gerektiğinde sert ve acımasız olurken kendi aralarında kardeşler gibi yaşamakta, birbirlerine sevgi ve şefkat göstermektedirler. Gayri müslimlere karşı tavır ve davranışla ilgili diğer âyetler (meselâ Mümtehine 60/8) göz önüne alındığında, Hz. Peygamber devrindeki Arap müşriklerine karşı acımasız davranmanın bütün gayri müslimleri kapsamadığı, müminlere inançları yüzünden baskı yapmayan, onları yurt ve yuvalarından çıkarmayanlara, İslâm’ın genel amaçları ve yüksek ahlâk ilkeleri çerçevesinde davranılacağı anlaşılmaktadır, uygulama da genellikle böyle olmuştur.
Sîmâ Türkçe’ye de geçmiş bir kelimedir, sözlük mânası “alâmet, nişan, yüz özelliği, fizyonomi”dir. Burada geçen sima üç şekilde yorumlanmıştır: a) Secdeden meydana gelen maddî iz, alındaki siyahlık, b) Yine secde sebebiyle oluşan mânevî iz, yüzdeki nur,
c) Kıyamette namaz kılanların, secde edenlerin tanınmasını sağlayan yüz işareti. Bize göre bu yorumların biri diğerine zıt düşmemekte, birbirini tamamlamaktadır; sahâbe gibi çokça namaz kılan ve secde edenlerde bu üç işaretin birden oluşması ve bulunması mümkündür. 29. âyet meâlinin buraya (yani “Tevrat’ta onlar için yapılan benzetme budur” cümlesine) kadar olan kısmı, sahâbenin Tevrat’ta bulunan tanımıdır. Bizim “İncil’deki misalleri ise...” diye ayırdığımız kısmı da buraya bağlayarak, “Şu onların hem Tevrat’taki hem İncil’deki temsilleridir...” şeklinde çevirenler ve daha sonra gelen tohum misalini her iki kitapta geçen tek misal olarak verenler de olmuştur (bk. Esed, III, 1052).
İbn Âşûr eldeki Tevrat üzerinde yaptığı araştırma sonunda, yukarıdaki tasvire yakın bulduğu şu pasajı nakletmiştir: “Rab Sînâ’dan geldi ve onlara Seir’den doğdu, Paran dağından parladı ve mukaddeslerin on binleri içinden geldi, ... gerçek sıptları sever ...” (Tesniye, 33/1-3). Paran (Fârân) dağı Mekke tarafındadır, “bütün sıptları sever” cümlesi de konumuz olan âyetteki “birbirlerine karşı merhametli” ifadesine yakındır (XXVI, 207).
İncil’deki örneğe, yine bugün elde bulunan İnciller’in içinde en uygun düşen parça ise şudur: “Ve Îsâ onlara mesellerle çok şeyler söyleyerek dedi. İşte, ekinci tohum ekmeğe çıktı ve ekerken bazıları yol kenarına düştü ... ve başkaları iyi toprak üzerine düştü, bazısı yüz, bazısı altmış, bazısı otuz kat semere verdiler. Kulakları olan işitsin” (Matta, 13/3). Bu örnekte Hz. Peygamber çiftçidir; o, İslâm tohumunu Hatice, Ebû Bekir, Ali, Zeyd gibi temiz topraklara yani temiz kalplere, yetenekli zihinlere ekmiştir. Bu birkaç kişinin imanı ile başlayan İslâmlaşma kısa zamanda çığ gibi büyümüş, önceleri başkalarının destek ve himayesine muhtaç olan müslümanlar giderek güçlenmiş ve kendi ayakları üzerinde durmaya, eğriyi doğrudan, hakkı bâtıldan ayırma kabiliyetini kaybetmemiş insanları kendilerine imrendirmeye başlamışlardır; bu gelişme, inkârla şartlanmış olanların da kin ve nefretlerini arttırmıştır.
Kur’an’ın, dolayısıyla İslâm’ın asıl amacı insanlara doğru yolu göstermek, dünyada bütün insanlık için örnek olacak bir topluluk yetiştirmek, onlar sayesinde erdem topluluğunun dünya görüşünü ve hayat düzenini insanlığa sunmak ve hür iradeleriyle ona tâbi olmalarını, onların izlediği yolu izlemelerini teşvik etmektir. Savaşlar ve fetihler amaç olmayıp adalet, hürriyet ve faziletin hâkim olduğu bir dünya düzeni oluşturmanın araçlarıdır. Fetih sûresi belirtilen amaca vurgu yaparak son bulmaktadır. (Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 82-83)
Fetih suresi 29 ayet fazileti ve sırları, bu sureden yararlanmak isteyenlerin merak ettiği bir konudur. Her ayetin bir fazileti vardır ve bunlar insanların yaşamında önemli yer tutar. Fetih suresi de faziletleri ile öne çıkar ve müminlerin pek çok konuda rahata ermesini sağlar. Fetih suresinin faziletleri şöyle sıralanabilir:
Bir ayetin faziletlerinin gerçekleşmesi için o ayetin belli bir tekrarda okunması gerekir. Bu yüzden Fetih suresi 29. ayet fazileti kaç defa okunmalı sorusu merak edilir. Bu sureyi günde 7 defa okuyan kişilerin ne muradı varsa gerçekleşeceği söylenir. Ayrıca günde 1 defa Fetih suresi okumanın da kişiyi bütün kötülüklere karşı koruduğu buyrulmuştur.
Fetih suresinin 29. Ayetinin neden okunduğu sıkça araştırılır ve üzerinde durulan bir konudur. İşlerin açılması, büyük nimetlere kavuşmak, duaların kabul olması, sıkıntıdan kurtulmak ve savaştan galip çıkmak için Fetih suresi okunabilir.