İSTANBUL (AA) - İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca, ankesörlü telefonlar üzerinden iletişim kurdukları tespit edilen Fetullahçı Terör Örgütü'ne (FETÖ) mensup olduğu iddiasıyla hakkında soruşturma yürütülen 210 şüpheli askerin, haklarında hazırlanan 27 ayrı iddianamede, ''silahlı terör örgütüne üye olmak'' suçundan hapis cezasına çarptırılmaları istendi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu'nca, örgüt mensubu olduğu öne sürülen ve örgüt içerisinde ankesörlü telefonlar üzerinden iletişim kurdukları tespit edilen 210 şüpheli asker hakkındaki soruşturma tamamlandı.
Savcılıkça, söz konusu şüpheliler hakkında 27 ayrı iddianame tanzim edildi. İddianamede, tüm şüpheliler hakkında ayrı ayrı ''silahlı terör örgütüne üye olmak'' suçundan 7,5 yıldan 15'er yıla kadar hapis cezası istendi.
İddianamede, terör örgütü elebaşısı Fetullah Gülen'in örgüt mensubu Hava Harp Okulu öğrencileriyle 80'li yıllarda yaptığı bir sohbet toplantısındaki ifadelerine yer verildi. Örgüt elebaşısı Gülen'in ifadesinde "Bizim işimiz çok uzun soluklu bir iş, acele etmeyin ve kendinizi belli etmeyin. Askeriyede, maarifte, emniyette, yargıda ve bunların en etkin yerlerinde yerimizi alacağız. En az 20-30 sene sonra harekete geçtiğimizde kimsenin yapacak bir şeyi kalmayacak zaten" ve "İçki içebilirsiniz, amirinizin bütün işlerini halledin ki sizden vazgeçmesin" şeklindeki söylemlerinde ifadesini bulan talimatlarıyla örgütsel gizliliğe azami derecede riayet ederek hücresel örgütlenme modeli yoluyla yıllar alan süreç içerisinde Türk Silahlı Kuvvetleri'ne sızdığı vurgulandı.
İddianamede, ''Her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının sahip çıkması gereken ortak değerlerimize karşı 15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişimine yeltenecek kadar cephe almış terör örgütü mensuplarının deşifre edilmesi millet ve devletimizin birliği, dirliği ve bağımsızlığı için elzemdir.'' denildi.
İddianamede, örgütün askeriye içerisindeki irtibatına ilişkin şu değerlendirme yapıldı:
''TSK içerisinde görevli terör örgütü mensubu askeri şahıslar ile söz konusu yapılanmada üst düzey faaliyet yürüten sözde sorumluları (öğretmen, müdür yardımcısı, müdür şeklinde örgütsel olarak isimlendirilen) arasında deşifre olmayı engellemek maksadıyla farklı bir iletişim modelinin kullanıldığı, buna göre diğer örgüt mensupları tarafından iletişim amacıyla kullanılan Bylock dahil olmak üzere bilinen iletişim usullerinden uzak durdukları, ülke genelinde Bylock kullandığı tespit edilen asker sayısının terör örgütünün Silahlı Kuvvetlerimiz içerisine sızdırdığı tahmini örgüt üyesi sayısına göre çok az olmasının bu durumu açıkça gösterdiği, yine terör örgütünün darbe girişiminde nispeten çok az üyesini kullandığı, terör örgütüne yönelik bilinen kriterleri (Bylock, Bank Asya hesap açtırma/ arttırma, üst düzey yöneticilerle irtibat gibi) taşımayan diğer mensuplarını ikinci bir darbe girişiminde veya örgütsel başka bir faaliyette kullanmak üzere hazır olarak beklettiği değerlendirilmiştir.''
Darbe girişimi ve örgüte yönelik kriterler nedeniyle ihraç edilen veya görevden geçici olarak uzaklaştırılan askeri personel sayısı istatistiksel olarak incelenen iddianamede, ''Kara, Hava, Deniz Kuvvetleri ile Jandarma Genel ve Sahil Güvenlik Komutanlıklarından gelen yazılara göre her kuvvette görev yapan uzman çavuş, astsubay, subay ve generallerin her bir rütbede en fazla yüzde 10'nun ihraç edildiği veya görevden uzaklaştırıldığı, örnekleme yapmak gerekirse Hava Kuvvetlerindeki bin 505 yüzbaşıdan 136'sının, 7 bin 978 Asb. Kıd. Bçvş'dan 129'unun, Deniz Kuvvetleri'nde 738 Albay'dan 86'sının, Kara Kuvvetleri'nde ise 3 bin 672 Albay'dan 386'sının bu kapsamda olduğu, tespit edilen itirafçı ifadelerine göre 80'li yıllardan beri terör örgütünün Silahlı Kuvvetler içerisine sızmaya başladığı, 90'lı yıllardan itibaren sızmanın sistematik şekilde olduğu'' belirtildi.
İddianamede, terör örgütüne yönelik bilinen kriterlere haiz olan personel sayısının TSK içerisindeki personel sayısına nispeten çok az olduğu, örgütün halen TSK içerisinde bulunan ve "kripto" tabir olunan mensuplarının deşifre edilmesinin hayati önem arz ettiği vurgulanarak, bilinen kriterler haricinde örgüt üyelerinin deşifre edilmesine yönelik çalışmalarda askeri personellerden sorumlu şahısların kamuya açık ve birbirinde bağımsız market, büfe, lokanta gibi sair işletmelerde kurulu bulunan sabit (kontörlü) hatları kullanmak suretiyle sorumlusu olduğu "öğrenci" tabir edilen askeri personelleri aradığı, aramanın tek yönlü olduğu, sadece sorumlu kişinin arama yaptığı, arama sürelerinin kısa olarak gerçekleştiği belirtildi.
Örgüte mensup kişilerin iletişimlerine ayrıntılı olarak değinilen iddianamede, örgüte mensup olup askeriye içerisindeki kişilerin ise farklı bir metot ile irtibat kurduklarının tespit edildiği anlatılarak, örgütün sorumlu ''mahrem imamların'' deşifre olmayı engellemek amacıyla ankesörlü telefonu kullandıkları vurgulandı.
- Adil Öksüz'ü aramışlar
Söz konusu şüphelilerin ankesör aracılığıyla kurdukları irtibatlarının tek tek şemalandırıldığı iddianamede, ''mahrem imam''ın ardışık şekilde arayarak, örgüte mensup olduğu belirtilen şüpheli asker ile olan irtibat numaralarına da yer verildi. İddianamede, örgüt ''imamı'' ile şüpheliler arasındaki kimi irtibatların ise ardışık olmayan şekilde olduğu belirtildi. İddianamede, söz konusu bu irtibata ilişkin delil olarak da itirafçı askerlerin ifadelerine de yer verildi.
İstanbul'da bu amaçla kullanılan sabit hatlardan birinin soruşturma konusu olan Üsküdar'daki "Gülcan Gıda'' isimli iş yerinde kurulu, kamunun kullanımına ücret karşılığında açık olan sabit (kontörlü) hat olduğu belirtilen iddianamede, hattın İstanbul 1.Sulh Ceza Hakimliğinin kararı uyarınca HTS raporu celp edilerek incelenmesi sonucunda hattan "öğrenci" tabir edilen örgüt mensubu askeri kişilerin yanı sıra örgütün sözde TSK imamı Namık (K) Adil Öksüz dahil 50'ye yakın mahrem sözde imamın arandığı vurgulandı.