HABER

"Filistin'e sırtımızı dönemeyiz"

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Filistin sorunu çözülmeden, silahlar susmadan bölgedeki hiçbir ülkenin güvenlik içinde olamayacağını belirtti.

"Filistin'e sırtımızı dönemeyiz"

Erdoğan, televizyonlarda yayınlanan Ulusa Sesleniş konuşmasında vatandaşlara seslendi.
"Gazze'yle ilgilenmek zorundayız"

Başbakan Erdoğan, Suriye'de son derece kanlı bir süreç yaşandığına işaret ederek, Suriye halkının, değişim, özgürlük, insanca yaşam taleplerinin, Suriye rejimi tarafından reddedildiğini, Suriye halkına karşı kapsamlı sindirme, bastırma ve yok etme operasyonları başlatıldığını vurguladı.

Suriye'de her gün onlarca masum insanın, zalim bir rejim tarafından katledildiğini, yüz binlerce sivilin de başta Türkiye olmak üzere komşu ülkelere göç etmek zorunda bırakıldığını anlatan Başbakan Erdoğan, "Suriye'de bu acı hadiseler yaşanırken İsrail, zaten abluka altında tuttuğu, zaten bir açık hava hapishanesine döndürdüğü, insanları açlıkla, yoklukla yavaş yavaş yok etmeye çalıştığı Gazze'ye operasyon düzenledi ve 165 sivilin şehit olmasına, bin 200'ü aşkın sivilin yaralanmasına yol açtı" dedi.

Başbakan Erdoğan, gerek yurt içinde, gerekse yurt dışında bazı çevrelerin, zihinleri bulandırmaya yönelik girişimlerde bulunarak, Türkiye'nin dış politikasıyla ilgili soru işaretleri oluşturduğunu, bu soru işaretlerini ısrarla gündemde tutmak istediklerini söyledi.

"Oralarda bizim öz be öz kardeşlerimiz yaşıyor"

"Türkiye, Suriye ile neden bu kadar ilgileniyor", "Türkiye, Gazze ile neden bu kadar ilgili" sorularının yanı sıra "Bize ne Suriye'den, bize ne Gazze'den", "Türkiye gözünü kapatsın, oralardaki gelişmeler karşısında tepkisiz kalsın, tarafsız kalsın" diyenlerin bulunduğunu ifade eden Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:

"Biz Türkiye olarak, hem Suriye'deki gelişmelerle hem Gazze'deki gelişmelerle, kaçınılmaz olarak ilgilenmek zorundayız. Biz oralardaki gelişmelerle, öncelikle insani gerekçelerle mutlaka ama mutlaka ilgilenmek zorundayız. Ayrıca biz, siyasi olarak, iktisadi olarak da bu gelişmelerle ilgilenmek zorundayız. Biz bu bölgeyle insani olarak ilgilenmek zorundayız.

Zira oralarda bizim öz be öz kardeşlerimiz yaşıyor. Orada yaşayan kardeşlerimizle ortak bir tarihimiz, ortak bir kültürümüz, ortak inançlarımız var. Biz, bu bölgeyle insani olarak ilgilenmek zorundayız; zira biz, her zaman hakkı savunmuş ve bu konudaki kararlılığını her zaman ortaya koymuş bir ecdadın torunları, onların mirasını yüklenmiş bir milletin evlatlarıyız.

Çanakkale şehitliklerine gidip oradaki isimlere, oradaki memleketlere bakarsanız, bizim 81 vilayetimizle birlikte, orada Gazze'den, Kudüs'ten, Şam'dan, Halep'ten gelen Filistinli kardeşlerimizin de isimlerini görürsünüz. Nasıl ki bizim Filistin'in her karışında, Suriye'nin her köşesinde şehitlerimizin kanı varsa, şehitliklerimiz varsa, orada hatıralarımız varsa; burada, Türkiye'de, Edirne'den Kars'a kadar birçok şehitliğimizde, Suriyeli ve Filistinli kardeşlerimizin kabirleri var.

Kudüslüler, Gazzeliler, Şamlılar, Halepliler, Çanakkale için, Erzurum için, Kars için, Edirne için nasıl koşup geldiler ve bu topraklarda Türkiyeli kardeşleriyle birlikte kahramanca şehit oldularsa, bugün de bizim, zor zamanlarında onların yanlarında olmamız, insani bir gerekliliktir, insani bir zorunluluktur."

"Herkes sırtını dönse de biz Filistin'e sırtımızı dönemeyiz"

Kendi öz tarihini dahi bilmeyenlerin, kendi öz tarihine, kendi ecdadına dahi yabancılaşanların iktidarın Suriye ve Gazze'ye olan ilgisini anlamıyor olabileceğini ifade eden Erdoğan, "Ancak bu millet alicenaptır. Bu millet, kendisine yapılan iyiliği asla unutmayacak bir millettir. Bu millet, ahde vefada herkesi geride bırakacak kadar cesur ve cömert bir millettir. İşte onun için, herkes sırtını dönse de biz Filistin'e sırtımızı dönemeyiz. Herkes Suriye karşısında sessiz ve tepkisiz kalsa da biz millet olarak sessiz ve tepkisiz
kalamayız" diye konuştu.

Başbakan Erdoğan, insani gerekçelere ek olarak Türkiye'nin bu bölgeyle siyasi ve iktisadi gerekçelerle de çok yakından ilgilenmek durumunda olduğuna dikkati çekerek, "Zira bölgenin istikrarı, doğrudan doğruya bizim, kendi ülkemizin, Türkiye'nin istikrarıyla alakalıdır. Bölge ne kadar güven ve huzur içinde olursa, Türkiye de o kadar güven ve huzur içinde olur. Bölge ne kadar refah içinde olursa, Türkiye de o kadar refah içinde olur. Yanı başımızda savaşlar yaşanırken, yanı başımızda katliamlar yaşanırken, bizim ülke olarak bunlardan uzak kalmamız, bunların etkisinden uzak kalmamız mümkün değildir"
dedi.

Filistin sorununun neredeyse 1 asırdır devam eden bir sorun olduğunu ifade eden Erdoğan, 1948 yılında, İsrail'in kurulmasıyla birlikte Filistin sorununun bölgesel bir hal aldığını, tüm bölgeyi etkilemeye başladığını, Filistin'de yaşanan çatışmalar, katliamlar, göçler ve etnik temizlik girişimlerinin sadece Filistin sınırları içinde kalmayıp tüm bölge ülkelerine çok ağır bedeller ödettiğini söyledi.

"Biz sadece barış istiyoruz"

"Filistin sorunu tam olarak çözülmeden, ne bu bölgeye, ne de Türkiye dahil bölge ülkelerine, tam olarak huzur, istikrar ve güven ortamının yerleşmesi mümkün değildir" değerlendirmesinde bulunan Erdoğan, şöyle devam etti:

"Filistin yandıkça, Filistin kanadıkça, Filistin'de silahlar konuştukça, bölgedeki hiçbir ülke güvenlik içinde değildir ve olamaz. Biz Türkiye olarak, gerek bölgenin, gerek Türkiye'nin istikrar, huzur ve refahı için, Filistin sorununun barışçıl yollarla çözülmesi için her zaman samimi mücadele verdik. Bu sorunun artık aşılması, suhuletle çözülmesi, bölgeye barış ve huzur gelmesi için her fırsatta barışa, diyaloğa, uzlaşmaya vurgu yaptık.

Bugün de biz bölgede sadece ve sadece barış istiyoruz. Hem bölgede yaşayan kardeşlerimiz hem kendi ülkemiz adına, bölgenin bir barış iklimine kavuşmasını arzuluyoruz. Türkiye herhangi bir rejimin yanında veya karşısında değildir. Türkiye herhangi bir ülkenin düşmanı, hasmı da değildir. Türkiye sadece ve sadece barıştan,
dayanışmadan, dostluk ve kardeşlikten yanadır. Bugünkü çabalarımız da işte bu arzularımızın, bu isteklerimizin, barış taleplerimizin gerçekleşmesi doğrultusundadır.

"Büyük hedefleri olan bir milletiz"

Şunu da ifade etmeliyim ki biz, Türkiye olarak, büyük bir devletiz, büyük hedefleri olan bir milletiz. Biz, 2023 yılında ülkemizi dünyanın en büyük 10 ülkesinden biri olarak görmek istiyoruz. Bu büyük hedefe ulaşabilmek için, biz büyük bir devlet gibi davranmak, öyle hareket etmek zorundayız. Komşularına, bölgesine, dünyaya kayıtsız bir ülkenin büyük devlet olma iddiası olamaz.

Yanı başında insanlar katledilirken, yanı başında masumlar kan ağlarken susan, görmezden gelen bir ülkenin büyük idealleri, büyük hedefleri olamaz. Ne yazık ki Türkiye, on yıllar boyunca, kendi iç meseleleriyle uğraşmaktan, içine kapanmaktan, dünyaya ilgisiz, kayıtsız kalmaktan dolayı, zincirlerini kıramamış, kabuğunu aşamamış, güçlü ve kararlı şekilde büyüme imkanına kavuşamamıştır. Bizim ise bugün çok büyük ve iddialı hedeflerimiz var. Bu hedeflere, bölgesel barışı tesis ederek, küresel sorunlarda inisiyatif alarak, söz söyleyerek ulaşacağız.

Biz yeniden içine kapanıp küçülmeyi değil, dünyaya açılarak büyümeyi tercih ettik ve edeceğiz. Büyük bir vizyonla, milletimizin, sizin vizyonunuzla yola çıktık; bu vizyonla ve bu misyonla inşallah Türkiye'yi daha da büyüteceğiz."

TÜRKİYE EKONOMİSİ

"Biz kolaycılığın içine asla girmedik"
Başbakan Erdoğan, geride kalan 10 yıl boyunca ekonomide alınan güçlü tedbirler sayesinde öncelikle krizleri Türkiye'den uzak tuttuklarını, küresel krizlerin etkisini asgari seviyede olmasını temin ettiklerini ifade ederek, "Küresel kriz dünyayı etkisi altına aldığında biz, ülkemiz üzerinde oluşan kısmi etkileri çalışanlara, ücretlilere, dar gelirli kesimlere, yoksullara yüklemek gibi bir kolaycılığın içine asla girmedik" dedi.

Erdoğan, iktidara geldiklerinde, 2002 yılının sonunda, Merkez Bankası'nın kasasında sadece 27,5 milyar dolar olduğunu hatırlatarak, "Şu anda Merkez Bankamızın kasasında, tüm zamanların rekor seviyesi olan, tam 117 milyar 165 milyon dolarımız var. Bu güçlü rezerv, bizi ekonomik krizlere karşı korunaklı hale getirdiği kadar, muhtemel dalgalanmaları da vatandaşımıza hissettirmeden aşmamız için önemli bir araç niteliğini taşıyor" diye konuştu.

"Sevindirecek gelişme"

"Burada sizinle, siz aziz vatandaşlarımla, hepimizi sevindirecek önemli bir gelişmeyi, önemli bir müjdeyi de ilk kez paylaşmak istiyorum" diyen Erdoğan, şöyle konuştu:

"2002 yıl sonunda, Türkiye'nin Uluslararası Para Fonu'na borcu 23,5 milyar dolardı. Biz, ödeye ödeye, bu yılın Ağustos ayında Uluslararası Para Fonu'na olan borcumuzu 1,3 milyar dolara kadar düşürmüştük. Kasım ayı içinde Uluslararası Para Fonu'na yeni bir dilim ödeme daha yaptık. Türkiye'nin Uluslararası Para Fonu'na olan borcu, uzun yılların ardından ilk kez 1 milyar doların altına düştü ve şu anda 900 milyon dolar borcumuz kaldı. İnşallah, 2013 yılının ilk aylarında yani Şubat ve Mayıs'ta yapacağımız ödemelerle, Türkiye'nin Uluslararası Para Fonu IMF'ye borcunu artık tamamen sıfırlıyoruz.

Bu güzel gelişmenin de ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyorum. 2008 krizi başladığında, Türkiye'nin IMF ile yeni bir stand-by anlaşması yapması, IMF'den yüksek faizle borç alması gerektiğini söyleyenler olmuştu.

Çok güçlü ekonomilere sahip birçok ülke IMF önünde sıraya girerken, biz yeni bir borç anlaşmasını reddettik. Küresel kriz sürecinde IMF'den yeni borç almak yerine, var olan borcumuzu ödedik. Hatta orada kalmadık, IMF'ye 5 milyar dolar borç verme konusunda müzakereleri başlattık. IMF'den borç alan ülke konumundan, IMF'ye borç veren ülke konumuna yükseldik. Dün alan el idik, bugün veren el oluyoruz.

İnşallah, Türkiye'yi bu şekilde, istikrar içinde, güven içinde büyütmeye devam edeceğiz.

2013 yılında da hedeflerimizi kararlı şekilde takip edecek, disiplinden taviz vermeden, güven ve istikrarın bozulmasına müsamaha göstermeden büyümeyi sürdüreceğiz. Artık 2023 hedeflerimize sadece 10 yıl kaldı.

Bu istikrarla, bu güvenle, bu kararlılık ve azimle devam ettiğimiz sürece, 10 yıl sonrasının hedeflerini tutturmak bizim için hiç ama hiç zor olmayacak. Millet olarak birbirimize güvenecek, dayanışmamızı güçlü şekilde devam ettireceğiz. Millet ile devlet arasına asla güven bunalımı sokmayacak, ortak hedefler doğrultusunda, birlikte geleceğe yürüyeceğiz. Bizi bu hedeflerimizden saptırmak isteyenlere, bizim kararlılığımızı bozmak, istikrar ve güven ortamını zedelemek isteyenlere, milletçe birlikte karşı duracak, aramıza fitne, aramıza nifak sokulmasına asla izin vermeyeceğiz."
"Son 10 yılda, savunma sanayimizde ilkleri başardık"

Yaklaşık 4,5 yıl önce Altay Projesi'nin imza töreninin yapıldığını söyleyen Erdoğan, şöyle devam etti:

"Bu ay içinde, yani 15 Kasım günü, attığımız o imzanın, verdiğimiz o kararın, adeta ete kemiğe bürünmesine, somutlaşmasına şahitlik ettik. Türkiye, Altay Projesi ile ana muharebe tanklarını kendisi tasarlayıp, kendisi üretebilen sınırlı sayıdaki ülkeler arasına girdi. Türkiye bu proje ile dünya savunma liginde üst basamaklara tırmanmaya başladı. Son 10 yılda, savunma sanayimizde ilkleri başardık.

Türkiye, yaptığımız yatırımlarla, uygulamaya koyduğumuz projelerle, artık kendi gemisini, uçağını, uydusunu, kendi silahlarını üreten, hatta ihraç eden ülke konumuna yükseldi. Altay tankı, milletçe hepimizin göğsünü kabartan yeni bir aşama oldu. İnşallah zorlu testlerin ardından Altay tankımızın seri üretimine geçecek, dünyanın en modern tankını Türk Silahlı Kuvvetlerimize kazandırırken, bunu ihraç edebilen bir ülke konumuna da ulaşmış olacağız."

25 Kasım'da, Kütahya'da resmi açılışını gerçekleştirdiği Zafer Bölgesel Havalimanı'nın Kütahya'nın yanı sıra Afyon ve Uşak illerine yarım saat mesafede yer aldığını söyleyen Erdoğan, Zafer Bölgesel Havalimanı'nın Türkiye'nin "Yap-İşlet-Devret" modeliyle inşa edilen ilk bölgesel havalimanı olduğunu vurguladı.

Erdoğan, şöyle devam etti:

"Bir yandan, yurt içindeki kalkınma hamlelerimize hız veriyor, diğer yandan dış politikadaki yoğun temaslarımızı sürdürüyoruz. Bu ay içinde, farklı kıtalardan gelen pek çok yabancı lideri, başkanları, başbakanları, devlet adamlarını ülkemizde ağırladık. Çeşitli ülkelere yaptığımız yurt dışı ziyaretler vesilesiyle ülkemizin uluslararası alandaki ilişkilerine katkılar sağladık, dış politikadaki temel meseleleri ele alma imkanı bulduk."

"Millete hizmet için çalışanlar asla yorulmazlar"

Endonezya'da düzenlenen 5. Bali Demokrasi Forumu'na katılarak, bölge ülkelerinin demokratik değerler etrafında bölgesel barışa sağlayacağı katkıları değerlendirdiklerini anlatan Erdoğan, 17-18 Kasım'da ise değişim süreci yaşayan Mısır'a yaptığı ziyarette ise toplam 27 anlaşma imzalandığını hatırlattı. 21-22 Kasım tarihlerinde D-8 sekizinci zirvesi dolayısıyla Pakistan'ın başkenti İslamabad'da düzenlenen toplantıda da bölgenin huzur ve güvenliği için atılacak adımların istişare edildiğini anlatan Erdoğan, Kasım sonunda ise Madrid'de Türkiye-İspanya hükümetler arası zirvesinde iki ülke ilişkilerinin değerlendirildiği vurguladı.

En Çok Aranan Haberler