İstanbul'da 26 Eylül'de Marmara Denizi'nin Silivri açıklarında meydana gelen 5,8 büyüklüğündeki depremin ardından uzmanlar çeşitli açıklamalarda bulunurken, bazıları bu depremi "uyarı" şeklinde yorumladı. İstanbul için "beklenen büyük deprem" tezlerinin konuşulduğu süreçte kimi uzmanlar depremin sadece İstanbul'un değil, Türkiye'nin gerçeği olduğuna değindi.
Konuya ilişkin AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Prof. Dr. İlki, İstanbul'da yaşanan 5,8 büyüklüğündeki depremin, beklenen depreme kıyasla şiddetinin küçük olduğunu söyledi.
Şiddetin küçük olmasına rağmen bazı yapılarda hasar oluştuğunu hatırlatan İlki, söz konusu depremle birlikte bazı gerçeklerin de ortaya çıktığını dile getirdi.
İlki, "Aslında bu depremle beraber, bu hasarlardan ziyade bir başka gerçek de açığa çıktı. Yapı stokumuz çok eski, ciddi bölümü depreme dayanıklı değil ve ciddi bölümünde de zamana bağlı kusurlar var. Bu kusurlar olası büyük bir depremde maalesef bu yapı stokunu olumsuz etkileyecek." diye konuştu.
Yaşanan depremin iyi bir uyarı olduğunu aktaran İlki, bu uyarının iyi değerlendirilmesi ve gereken önlemlerin alınması temennisinde bulundu.
"DEPREM RİSKİ HARİTASI 2019'DA YENİLENDİ"
İlki, 1999 depreminden sonra da uzunca bir süre "Fay öyle mi kırılacak, fay böyle mi kırılacak, burada mı çatlayacak?" gibi soruların tartışıldığını ancak bunlarla ilgili kesin somut bilgi vermenin mümkün olmadığını, ilgili uzmanların da açıklamalarından bunun görüldüğünü anlattı.
Prof. Dr. Alper İlki, "Oysa bildiğimiz bir şey var; Türkiye deprem riski haritası zaten 2019'da yenilendi. Bu en güncel bilgiye dayalı olarak hazırlanmış bir deprem haritası. Dolayısıyla nerede, ne büyüklükte bir deprem olacağını bilmiyor değiliz, biliyoruz. Dolayısıyla şu anda 'Bu fay orada mı olacak, burada mı olacak?' bunu tartışmanın zamanı ve yeri değil. Buna zaman harcamak yerine deprem olacağına göre ve biz bu depremde eğer beklenen büyük deprem olursa, deprem riski haritalarında da gösterilmiş olan deprem olursa bildiğimiz şey maalesef ülkemizin pek çok yerinde İstanbul'da dahil olmak üzere ciddi kayıplar olacak. Dolayısıyla öncelikli işimiz bu yapılardaki deprem riskini azaltmak." ifadelerini kullandı.
Kentsel dönüşüm çabalarıyla pek çok iyileştirme yapıldığını ama yapılan çalışmaların yeterli olmadığını, mevcut yapıların incelenmesi ve deprem riskini azaltacak şekilde güçlendirilmesi konusunda büyük çaba gösterilmesi gerektiğini belirten İlki, vatandaşlara da inşaat mühendisliği hizmetiyle binalarının sağlam olup olmadığını araştırmaları yönünde tavsiyede bulundu.
"BUNU 'YARIN OLACAK BİR DEPREM GİBİ' DÜŞÜNMEMEK LAZIM"
Deprem tedirginliği yaşayan vatandaşlara önerilerde bulunarak, öncelikle sakin olunması gerektiğine vurgu yapan İlki, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu bilinmeyen bir risk değil, uzun süredir bilinen bir risk. İkincisi, bunu 'yarın olacak bir deprem gibi' düşünmemek lazım. Bu belki 30 yıl sonra olacak, belki 25 yıl sonra olacak. Dolayısıyla bunu, uzun vadeli bir problem olarak dikkate alarak ama ne kadar hızlı çözebiliyorsak o kadar hızlı çözmemiz gereken bir problem olarak düşünmemiz lazım. Öncelikle binanın durumunu anlamamız lazım. Binayı inceleterek binanın risk durumunu ortaya koymak lazım. Ortaya çıkacak sonuç birkaç türlü olabilir. Binanın durumu iyi olabilir, bu paranoyadan kurtuluruz. Bina durumu çok kötü olabilir, çok acil bir şey yapma ihtiyacı ortaya çıktı demektir. Bina boşaltılır ya da hızlı bir işlem yapılır. Yıkılır, yapılır ya da güçlendirmeye gidilebilir. Belki bir miktar yönetmeliklerin istediği standardın altındadır bina ama çok kötü değildir, o zaman biraz daha uzun vadeli çözüme gidilebilir."
İlki, kentsel dönüşüm kapsamında devletin sağladığı desteklere değinerek, ev sahiplerinin bunlardan yararlanmasının riski azaltacağını söyledi. Olası depremde az sayıda binanın tamamen yıkılacağını savunan İlki, geri kalanların orta ya da hafif hasarlı olacağını, bu sebeple zorunlu deprem sigortasının da önemli olduğunu belirtti.
Depremin Türkiye'nin gerçeği olduğuna değinen İlki, "İstanbul'un güneyinde sağlam bir zeminde ve yapıda veya zemine göre inşa edilmiş doğru bir yapıdaysanız İstanbul'un kuzeyindeki bir yapıdan depremi daha iyi bir performansla atmanız mümkün. Dolayısıyla aslolan İstanbul'dan kaçmak değil, İstanbul'da olabildiğince deprem riskini azaltan, projesine göre inşa edilmiş, depreme dayanıklı yapım kurallarına göre inşa edilmiş binalarda yaşamaya çalışmak veya yapıyı depreme dayanıklı hale getirmek için gerekli müdahaleleri yapmaktır." değerlendirmesinde bulundu.
"ÇARE VAR, ÇÖZÜM VAR"
Prof. Dr. İlki, yaşanan depremin aslında bir uyarı olduğunu belirterek, şöyle devam etti:
"Beklenen depremde yapılarımız belki 10 kat daha büyük deprem kuvvetlerine maruz kalacak. Bu kadar söylemek belki olası depremde neler yaşayacağımız konusunda halkımıza daha iyi fikir verebilir. O yüzden belki şu mesajı vurgulamak lazım; bu depremde hasar görmemiş bir bina veya 1999 depreminde İstanbul'da hasar görmemiş bir bina sağlam bina demek değildir. Bu deprem küçük bir depremdi. Veya 1999 Kocaeli depremini biz İstanbul'da küçük bir deprem olarak hissettik. Yaşayacağımız bunlardan çok daha büyük bir deprem olacak. Yönetmelikteki tasarım depremi de böyle bir deprem. O yüzden binamız hasar görmedi diye rahatlamak doğru bir yaklaşım değil."
İlki, 1999 Gölcük Depremi'nin ardından insanların "depreme dayanıklı yapı tasarımı" konusunda daha talepkar olduğuna dikkati çekti.
İnsanların kafasında depreme dair "çözüm yok" anlayışının olduğunu kaydeden İlki, "İnsanlarımızın kafasında genelde 'çare yok, çözüm yok, yapacak bir şey yok, kaçalım' yaklaşımı var. Çare var, çözüm var. Binalar güçlendirilebilir. Bu çok pahalı bir iş değil. Özellikle İstanbul'daki binaların değerlerini dikkate alırsanız 100 binlerce liraya satılan daireler söz konusu. Bunların yanında güçlendirme maliyeti kayda değer bir maliyet değil ve biz güçlendirme yaparak makul rakamlara can güvenliğini sağlayacak duruma getirebiliriz binamızı. İnsanları biraz daha güçlendirmeyi düşünmeye, mevcut yapılarındaki riskleri araştırmaya ve gerekiyorsa önlem almaya davet ediyorum." şeklinde konuştu.
(AA)