Samim Akgönül
Strazburg
Fransa gibi nevi şahsına münhasır bir ülkede Eylül ayı gelince iki şey açılır.
Birincisi okullar, ikincisi grev mevsimi.
Kısacası « rentrée » der bu döneme Fransızlar. Birincisine "rentrée scolaire" ikincisine "rentrée sociale" deniyor.
Aslında bu ülkede sene 1 Ocak’ta değil 1 Eylül’de başlar da diyebiliriz. İktidarlar çok korkar 1 Eylül’lerden. Milyonlarca Fransızın evlerine dönüp çocuklarını okula gönderdiği ve ülke meseleleriyle daha yakından ilgilenmeye vakit ayırdığı dönemdir bu dönem.
Bir kere öğretmenler her sene hemen ilk hafta bir grev yaparlar. Daha sonra sıra ulaşım sektörüne gelir genelde. Gerçekten de sosyal kazanımların kalesidir bu iki meslek kolu.
Bu sene durum biraz daha faklı, sokaklara dökülenler her meslek grubundan, zira emeklik haklarında yapılacak değişikliklerden herkes, en gencinden en yaşlısına, devlet memurundan özel sektör çalışanına, herkes çok endişeli. 5. Cumhuriyet’in en dikenli konusudur bu emeklilik konusu. Hemen hemen bütün iktidarların dişlerini döktüğü uzun kuyruklu bir yılan...
Mesele para Fransız emeklilik sistemi açık veriyor.
2009’da bu açığın 32 Milyar euro olduğu belirtiliyor. 2008’de memleketi batıran bankaları kurtarmak için, iki haftada 120 milyar euro çıkartmamış mıydı Fransız devleti, çekmecenin dibinden?
Ağızlardan düşmeyen, ülkeyi iflasa götüreceği söylenen sosyal sigorta açığının altı katı. İki haftada...
Çalışan gençler azalıyor, emekli yaşlılar artıyor. Ya Fransa göçe kapılarını tekrar açıp, çalışanlar emekliler dengesini tekrar kuracak; ya da çalışanları daha fazla çalıştıracak. Sarkozy yönetimi politikasının omurgası, göçmen ve yabancı karşıtlığı olduğu için, ilk şık şimdilik imkânsız. Bu yüzden yük çalışanların sırtına binmeli.
Fransızları sokağa döken reform, 2018’e kadar, yavaş yavaş, çalışma ve dolayısıyla emeklilik fonlarına katkı süresini 2 sene artırmak. Emeklilik hakkının tamamını kullanmak isteyenler, bugüne kadar olduğu gibi 65 yaşına kadar değil 67 yaşına kadar çalışmak zorunda kalacaklar.
"Yok, bana yarısı yeter diyenler", yani tuzu kurular, isterlerse 62 yaşında emekli olabilecekler. Bugüne kadar bu yaş 60 idi.
Aynı reform kamu emeklilik rejimi ile özel sektörünkini de eşitlemeyi hedefliyor. Kamuda emeklilik rejimine katkı, kazancın % 7,85’iyken, özel sektörde % 10,55’iydi. Sanılmasın özel sektör çalışanlarının katkısı azaltılacak. Elbette tam tersi.
İlk bakışta kaçınılmaz gibi görünmekte bu reform.
İnsanlar her geçen gün daha uzun yaşıyorlar, daha az çocuk yapıyorlar, dolayısıyla daha fazla çalışmalılar, yoksa devlet iflas eder...
Bu düz mantık Sarkozy yönetiminin "ultra liberal" politikalarının tümü göz önünde bulundurulduğunda, elbette, iskambil kağıdından bir kale gibi yıkılıyor.
'Vergi kalkanı' Örnekler çok. Elbette en başta, şu meşhur "vergi kalkanı" meselesi.
Sarkozy’nin en önemli icraatlarından biriydi bu. 2007 senesinde çıkarılan yeni bir kanunla vergi kalkanı % 50’ye çekildi. Yani kimse gelirinin yarısından fazlasını devlete vermeyecekti.
"İki gün çalışanın bir gününü devlete vermesi adaletsiz" diye açıkladı bunu sosyal mesajlar vermeyi çok seven Cumhurbaşkanı.
Herkes alkışladı. Halbuki gerçekten çalışanların hemen hemen hepsi, zaten daha az vergi veriyordu. Kalkandan yararlananlar çalışmadan, üretmeden büyük gelir sağlayan şirket ve borsa hissedarları oldu. Bir senede vergi verenlerin % 6’sı, kalkan sayesinde, ödenmeyen vergilerin % 63’ünü cebe indirdi.
Sırf 2009’da, devletin kaybı 679 Milyon Euro. Sadece 19 bin kişi faydalanmış. Fransa’nın nüfusu ise 60 Milyon...
Çok fazla sayılı oldu bu yazı. Biliyorum.
Ancak "Sarkosistem"i anlamak için bu sayılar şart, daha fazlası şart. Uzun lafın kısası, çalışanlar daha fazla çalışacak. Emekli oldukları için değil, zengin oldukları için çalışmayanlar daha rahat etsinler diye.
İşte bu yüzden sokaklarda Fransızlar. Bu yüzden grev mevsimini açtılar.
Akrep sepeti Unutmadan belirtmek gerek.
Yeni kanunu hazırlayan Bakan Eric Woerth, finansal ve siyasi bir skandalın tam göbeğinde aylardır.
Bütçeden sorumlu Bakan olduğu zamanlarda aynı anda Sarkozy’nin partisi UMP’nin kasasının başındaydı Woerth. O dönemde hem karısı, Fransa’nın en zengin kadını, L’Oréal’in Sahibi Liliane Bettencourt’un servetini yöneten Patrice de Maistre’in yanında çalışmaya başlamış; hem Bettencourt’un vergiden kaçmak için servetinin bir kısmını İsviçre’ye kaçırmasına göz yummuş; hem aynı milyarderden Sarkozy’nin seçim kampanyası için yüzbinlerce euroyu kabul etmiş, hem de karısının patronuna "Liyakat Nişanı" verilmesi için aracı olmuştu.
Siyaset böyle bir akrep sepeti olsa gerek.
Evet Fransızlar yaşlanıyor, daha çok, daha uzun çalışmaları gerek. Çalışan kalmayacak yoksa.
Aman 2 milyon işsizden bahsetmeyin; aman "göç, genç iş gücü" demeyin.
2011’de seçimler var. UMP, ırkçı sağ oyları kaybedebilir.