Fundus değeri, hamilelik için önemli olan sayısal verilerden bir tanesidir. Belirli bir değer aralığında olması, hamileliğe ilişkin yorum yapmayı kolaylaştırır ve anne sağlığı hakkında da bilgi verici nitelik taşır. Fundus yüksekliği ya da düşüklüğü ne derecede etkilidir veya bu değerler kaç olmalıdır gibi sorular oldukça merak edilir.
Fundus değeri de diğer pek çok değer gibi, hamilelik süreci içerisinde ölçülebilen değerlerden biridir. Fundus değerinin ölçümü, gebelik izleminin rutinleri arasındadır ve gebelik ile alakalı yorumların yapılmasına yardımcı olur.
Fundus uterus, rahmin tepe noktasında bulunan bir bölümdür. Hamilelik dönemi dışında ölçümü yapılan bir bölüm değildir. Bu dönem içerisinde fundusun, parmak uçları ile kontrol edilmesi, hamileliğin kaçıncı ayında olduğu bilgisini verir. Rahmin tam olarak üst kısmında yer alan bu bölüm, uzman hekim tarafından ölçülmesi gereken değerleri verir.
Fundus ölçümü ile pek çok farklı bilgiye erişim sağlanır. Bu bilgiler; bebeğin kaç aylık olduğundan, kilosuna kadar olan veriler olabilir. Ultrasonun olmadığı alanlarda kullanılan bu ölçüm, içerisinde farklı formülleri barındırır. Genelde ebelerin kullanmış olduğu bu yöntem, günümüzde halen kullanımına sıklıkla devam edilen yöntemler arasında yer alır.
Fundus yüksekliği yada düşüklüğü, gebeliğin olumlu geçmesini engelleyici etkileri ifade edebilir. Çünkü fundus ölçüm değeri, oldukça önemli bir etkiye sahiptir. Ölçüm değerleri, aylara göre farklılık gösterebilir. 30. hafta göz önüne alınırsa, fundal yüksekliğin bu hafta için 27 ile 33 cm arasında olması gerektiği söylenebilir. Bunun düşük ya da yüksek olmasının belirleyicisi de doktorların yapmış olacağı muayenelerdir. Diğer bir deyişle, teşhisi koyacak kişi uzman hekimler olmalıdır. Bu nedenle de rutin kontroller oldukça önemli ve dahası hayati önem taşır.
Fundus korpus ve antrum mukozası aynı zamanda mide ile ilişkilendirilen kavramlardır. Hiperemi ise vücudun farklı bölümlerinde bulunan damarlarda olması gerekenden daha fazla kan bulunması kaynaklı olarak oluşan kızarıklık ve şişlikler olarak kendini gösterir. Vücutta bulunan doku ya da organlar içerisinde artan kan miktarı bu duruma neden olabilir. Farklı pek çok organda yine hiperemi belirtileri görülebilir. Gözler, cilt, karaciğer, kalp veya beyin; en sık görülen yerler arasındadır.
Hiperemi; aktif ve pasif olarak 2 gruba ayrılır. Bu iki grubun etkileri, sonuçları ya da belirtileri de birbirinden farklılık gösterir. Aktif hiperemi, herkeste sıklıkla görülebilecek türdedir. Bazı aktiviteler sonrasında ortaya çıkabilecek ve oksijene gereksinim duyulan türdür. Spor yaparken kalp ve kaslar daha fazla oksijene ihtiyaç duyar. Bu da aktif hiperemi için örnek olabilir. Sıcaklık artışı da aktif hiperemi için örnek teşkil eder. Sindirim, sıcaklık artışı, yara ve iltihap da yine aktif hiperemi örnekleri arasında yer alır.
Pasif hiperemi ise daha ciddi etkiler doğurur. Herhangi bir organda birikmiş olan kanın düzgün bir şekilde tahliye edilmemesi durumunda ortaya çıkar. Herkeste farklı şekilde gelişir ancak etkileri nispeten ağır olabilir. Özellikle kronik rahatsızlığı olan hastalar için tehdit taşıyan bu tür, kalpteki akışı engelleyeceği için, belirli bir süre geçtikten sonra tüm sistemi de olumsuz etkilemeye başlar. Bu yüzden belirti gösteren bireylerin, direkt olarak uzman bir hekime görünmelerinde büyük fayda vardır.
Aktif hiperemi belirtileri şunlardır;
· Dokununca nabzın çok kolay bir şekilde hissedilmesi
· Parlak olan kızarıklık
· Şişkinlik
· Bölgenin normal olan sıcaklığından, daha da sıcak olması.
Pasif hiperemi noktasında da belirtiler şu şekilde sıralanabilir;
· Ağrı, ödem ve şişlik
· Bölgenin normal olan soğukluktan, daha da soğuk olması
· Koyu kırmızı ya da mavi renkli görünüm
Hiperemi tedavisinde genelde spor ya da heyecan gibi nedenler ile oluşan bir durumdan bahsediliyorsa -ki bu da aktif hiperemi alanına girer- herhangi bir tedavi gerektirmez. Ancak Pasif hiperemi denilen ve pek çok farklı hastalığı tetikleyen türde ise hastalığın altında yatan nedenin bilinmesi gerekir. Bu sayede bir tedavi uygulanmalı ve bu tedavi de doktor kontrolünde devam ettirilmelidir.
Ödemli bir hiperemi şişliğin sonucunda oluşur. Oluşan şişlik ağrı ve sancı barındırıyorsa -ki bu da Pasif hiperemidir- oldukça farklı sonuçlar doğurabilir. Özellikle kalp yetmezliğine kadar gidebilecek seviyesi ile dikkat çeken bu hastalıkta, kanın akışının kontrol edilmesi gerekir. Bu akışın kontrolü de uzman bir hekim tarafından yapılır. Aktif hiperemi hissediyorsanız, bu normal bir durumdur ancak pasif hiperemi durumunda muhakkak profesyonel bir tedavi gerekir.
Ödemli olan hiperemi vücutta daha fazla ağrıya yol açabilir. Bu yüzden uygulanan tedavide ödem attırıcı tarzdaki ilaçların uygulaması da gerekir. Yeniden söylemekte fayda vardır ki belirtiler dahilinde bir uzman görüşü, ileride ortaya çıkabilecek pek çok farklı yetmezliğin önüne geçecek ve tetiklenen sağlık sorunlarını da ortadan kaldıracaktır.