YURTHABER

Bize Ulaşın BİZE ULAŞIN

Gaflet Uykusundan Uyanın Artık

Hiç kimsenin, bu millete ve bu milletin bin yıldır bin bir cefayla ayakta tuttuğu bu devlete, hüsran yaşatma hakkı yoktur.

İki haftadan fazla oldu özel olarak Şemdinli’de ve genel olarak da bölgede saldırı üstüne saldırı yiyor, şehid üstüne şehid veriyoruz...

Aslında aylardır neredeyse her gün bir - iki şehidimizin cenazesi kaldırılıyor ama başta TRT olmak üzere bilumum yandaş medya “Esed ile yatıp Esed ile kalkıyor!”

Baştan sona yanlış bir politikanın üstünü örtmek için resmen borazanlık yapıyorlar!

Niye ki?

Suriye devlet başkanı Beşar Esad, bize açık bir savaş mı ilan etmişti de bizim mi haberimiz yoktu?

Asıl düşman Kandil’de keyfinde keyfiyetinde yayılıp, lokal saldırılar düzenliyor ve hemen her gün şehidlerimizi bayraklara sardırıyorken, biz, El Kaide, Mossad ve CIA ortaklığıyla Şam’da Yezid bin Muaviye’yi diriltmeye çalışmakla meşguldük!

Bu arada...

Yandaş medyadaki bilumum teklifsiz tetikçiler ve yalakalar da AK Parti ve başbakan Erdoğan’ın muarızlarına ağır top atışlarıyla düşman çatlatıyorlardı...

PKK’ya ve onun alçakça saldırılarına dâir tek satır dahi yazmaya, milletin asıl düşmanını hedef almaya gerek bile görmüyorlardı...

***

Misyonları belliydi onların...

Geçen hafta bunlara bir başkası daha katıldı. Adı sanı pek duyulmamış biri, bir başka papağan, kalktı Ali Bulaç’ı başabakan Erdoğan’a jurnalledi.

“Solcular Tayyip Erdoğan’ı sevmiyor!” dedi...

Sır değil, dünya âlem biliyor bunu... Devamını getirdi:

“Ali Bulaç da sevmiyor!”

Neden sevmiyor acaba? Solcu olmadığına göre; bunlar gibi biat etmiş bir papağan mı olmalıydı?

Ya da herhangi bir çıkar peşinde miydi? O yüzden “Misketlerimi isterim bana ne, bana ne!” diye mızıkçılık mı yaptı Ali Bulaç?

Yoo...

Sebep çok açıktır aslında... Ali Bulaç’ın da bizzat dediği gibi; bunlar, “Ali Bulaç’ı medyadan sürmek istiyorlar”...

Çünkü...

Birkaç ay önce başlatılan “Ehl-i Beyt dostlarına akıl almaz bühtanlarla saldırı harekâtına” katılmadı Ali Bulaç...

Bilakis, akıl ve vicdanı İslâm fıkhıyla harmanlayarak aklıselimden yana tavır aldı ve bunların çirkefliklerine şerik olmadı... Asıl kuyruk acılarının birinci sebebi budur...

İkinci olarak da, gene vicdanı ve adaleti öne çıkararak Tayyip Bey’in yanlışlarını da ortaya koymaya başladı Ali Bulaç...

Böyle bir şey olabilir miydi hiç?

Bunların mantığına göre olamazdı!

O da bulunduğu yer itibariyle bunlar gibi kayıtsız şartsız teslimiyet içinde olmalı, iktidarın her yaptığını şak şak diye alkışlamalı, aynı bunlar gibi Tayyip Bey’in muarızlarına sebepli - sebepsiz hücûm etmeliydi...

Etmeyince de adamı jurnallemeyi seçti bay papağan!

Keşke “seviyor - sevmiyor” diye bir de papatya falı açsaydı...

***

Bir önceki yazımızda “teklifsiz tetikçilerin, son PKK hareketine dair söyleyecek hiç sözleri yok mu?” sorumuza, adeta cevap teşkil edermiş gibi; biri, iki gündür ucundan köşesinden yazmaya başladı...

Diğeri de, dün bütün Türkiye 8 şehidimizi yazıyor ve konuşuyorken; o, tutup Mustafa Balbay’ın eşi ile röportaj yapma cür’eti(!) gösteren Ayşe Arman’ı sigaya çekiyordu...

Her daim “cinsel arzuları kışkırtan” Ayşe Arman nasıl oluyor da bu sefer Silivri taraflarını kışkırtmaya kalkışıyordu öyle?!

Derhâl haddini bildirmek lâzımdı ve âlimallah o haddi en kısa süre içinde bildirdi bu Anadolu yiğidimiz. Allah izin verirse çok yakında “duhul ettim” demek yerine, “dâhil oldum” diyerek dilbilgisini de geliştirecektir inşallah...

Nihayet bugün, PKK melânetinin başlattığı alçaklığa da sıra gelmiş ama onu da mutadı üzre başkalarıyla polemik yapmak suretiyle yazmayı seçmiş...

***

Ulusal yayın yapan koca koca gazetelerin köşelerini yalakalık meziyetleriyle kapmış bu zat-ı câhuflara, birilerinin çıkıp “köşe yazarlığının sadece ona buna lâf sokmak sanatı olamadığını, birinci önceliğin ülke sorunlarını ele almak ve iktidarın doğrularına doğru, yanlışlarına da yanlış demek, devleti yönetenlerin ve halkın ufkuna da yeni ufuklar katmak olduğunu” anlatmalıdır...

***

Netice itibarıyla; iktidarların geçici olduğunu, bugün AK Parti iktidarda ise yarın kara partinin gelip devleti yöneteciğini bilmek; aslolanın devletin ve milletin bekasının temini olduğun derk etmektir...

Hiç kimsenin, hiçbir hâl ve şart altında bu millete ve bu milletin bin yıldır bin bir cefayla ayakta tuttuğu bu devlete, hüsran yaşatma hakkı yoktur.

Milletin fidanları, vatan savunmasında üçer beşer yere düşerken; bu ülkenin yönetimini elinde tutanlarla onlara medya cenahında teklifsiz tetikçilik yapanların ıvır zıvır konularla uğraşma lüksleri de yoktur!..

Aksi hâlde tarih de millet de bunları affetmez!

Fehim molla?!

***

Yezid bin Muaviye’yi diriltmek dedik de, millet kalkıp da “nereden uyduruyorsun bunu” diye soracak olsa, buyurun cevabı:

Yukarıda gördüğünüz fotoğrafta, Twitter’da görüşünü paylaşan Suudi Amerikanistanlı bir Selefî’nin kısa mesajı, her şeyi ve her niyeti açıklıyor.

Hz. Peygamberin (s.a) torunu, Hz. Ali ve Hz. Fatıma’nın kızları, Hz. Hüseyin’in yiğit bacısı, Kerbelâ’dan Şam’a kadar çıplak develerin üstüne oturtulan veya kızgın kumlarda çıplak ayaklarla yürütülerek getirilen Ehl-i Beyt esirlerinin lideri, Şam harabelerine doldurulan mâsum ve mâzlumların yegâne dayanağı Hz. Zeyneb’in Şam’da adını taşıyan “Zeynebiye Mahallesi”nin adını değiştirip “Yezid ibn-i Muaviye yapacağız” diyor bu mel’ûn!

Bir daha: Fehim molla?

___________________

cahitkilic54@mynet.com

@deli_esen_yel

Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz

En Çok Aranan Haberler