Arif Kızılyalın
Cumhuriyet Gazetesi Spor Müdürü
1999'un son günleriydi.
Şampiyonlar Ligi'nde sıfır çekip, kendisini en azından UEFA Kupası'na atmak için, İtalyan devi Milan'ı yenmesi gereken Galatasaray, 'eski' Ali Sami Yen Stadı'nda tekliyordu.
Yenik duruma da düşmüştü.
Sonra inanılmaz bir 'Diriliş', o günlerde pek bilinmeyen ifadeyle, 'geri dönüş...'
Şu sıralar milletvekilliği görevini sürdüren Hakan Şükür'ün golü ve son dakika penaltısı...
Ümit'in kaleci ile topu farklı köşelere yollayışı...
Ve, Bologna, Mallorca, Dortmund, Leeds, Arsenal ile sonlanan UEFA zaferi...
Ardından, Fatih Terim'in bırakıp Mircea Lucescu'nun devraldığı Galatasaray'ın yine 'eski' Ali Sami Yen'de, 2-0 yenik duruma düşüp 'Süper' Mario Jardel ile, Real Madrid'i 3-2 yenişi...
Sonrasında uzun bir bekleme süresi...
Hem Galatasaray, hem Türk futbolu adına...
Ve 2008.
Bu kez formalar değişik.
Sarı-Kırmızı'nın yerinde Kırmızı-Beyaz var.
Milli takım Avrupa Şampiyonası finallerinde..
Ekibin başında Fatih Terim...
Gruptaki ilk maçlarda puanlar kaptırılmış, ev sahiplerinden 'isviçre' ile 'hayat-memat' maçına çıkılmış. Ve yine klasik bir savunma hatası, takım 1-0 yenik...
Ardından o yıllarda henüz 20 yaşında olan Arda'nın müthiş futbolu, golü, inanılmaz bir geri dönüş.
Keza Çek Cumhuriyeti karşısındaki 'rus ruleti..."
Nihat'ın füzesi...
Ve Hırvatistan mucizesi, uzatmalarda geriye düşüş, Semih'in uzatmanın da uzatmasındaki golü, penaltılar...
Sonra yıl 2012.
Şampiyonlar Ligi grupları.
İlk 3 maçta alınan 1 puandan sonra, Cluj galibiyeti. Manchester United zaferi...
Ve Braga maçı.
Yine geri düşüş, o sıralarda puan olarak çekişilen Cluj'un Old Trafford'da öne geçiş haberi...
Önce 1-1, sonra şu sıralar adı bile geçmeyen Aydın Yılmaz'ın, turu getiren golü...
Ve 2013.
İstanbul'daki 1-1'lik skorun rövanşında, 'saçma sapan' bir ölü top golü. 50 bin Alman önünde geriye düşüş...
Hatta, Ruhrlu taraftarların, "Bekle bizi Bayern-Dortmund, çeyrek finale geliyoruz.." şarkısı...
Ve yine 'muhteşem bir geri dönüş...
14 yıl önce Hagiler'in, Hakanlar'ın, Ümitler'in yerini bu kez Hamitler, Buraklar, Umutlar almış...
Üstelik, Schalke 04'e bu yıl Şampiyonlar Ligi'ndeki 'ilk ve tek' yenilgisini aldırarak.
Evet, gerçekten kalp hastalarının tanıklık etmemesi gereken maçları yaşadı Fatih Terim, teknik direktörlük gömleği ile.
Ve, bu son geri dönüş, gerçekten akıllara zarar.
Çıkarın Fatih Terim ve öğrencileri üzerindeki formaları, giydirin 'üniformaları', alın size yakın tarih yazarı Turgut Özakman'a yeni malzeme.
Çılgın Türkler ve Diriliş'ten sonra bu 3. kitap da sallar Türk edebiyatını...
Üstelik Eserin adı da hazır: Geri Dönüşün Fatihleri"
Evet, işin şakası bir yana gerçekten Galatasaray, 'olanaksız' gibi duran işleri başaran bir camia.
Yoksa, tam 2 yıl önce bu zamanlar, küme düşme hattında dolaşırken, Avrupa'nın en iyi 8 takımı arasına adını yazdırmak her babayiğidin harcı değil.
Öncelikle şunu belirtmekte fayda var ki, futbol takım oyunu.
Ve istediğiniz kadar iyi ve nitelikli oyuncuları kadrosuna alın, ilk 1-2 yıl öyle ahım-şahım başarılar elde edemezsiniz.
Galatasaray, bunu da başardı.
Galatasaray'ın Schalke maçındaki kadrosuna bir bakın.
2 yıl öncesinden tek bir futbolcu dahi yok.
18'de sadece Hakan Balta, Sabri ve Emre ile 24 ay önce genç takımlarda dolaşan kaleci Eray var.
Sözün özü; Sarı-Kırmızılı ekip, geride kalan 23 ayda yeniden yapılandı.
Bu yapılanma elbette futbolcu kadrosu ve teknik direktörle sınırlı değil.
Anımsarsınız, tarihini yenilgilerin alınıp, küme düşme korkusunun yaşandığı günlerde Galatasaray camiası, 'tehlikenin' farkına varıp Adnan Polat yönetimini 'al aşağı' etmiş, onun yerine Ünal Aysal'ı getirmişti.
Ünal Aysal, futbolu değil ama şirket ve holding yönetimini çok iyi bilen bir patrondu ve 'profesyonellerin en iyisi' ile çalışarak başarıya ulaşacağını biliyordu.
Ancak şark&garp yani doğu-batı sentezini yapacak bir kişiydi de aynı zamanda.
Üstelik çok yakın geçmişte, dünyaca ünlü teknik direktör Frank Rijkaard'ın, Galatasaray'da nasıl 'rezil' olduğunu ve camianın onu gönderdiğinde arkasından nasıl 'teneke çalıp kutlama' yaptığını görmüştü.
Öyle ise, Galatasaray’ı başarıya taşıyacak kişi, hem 'kariyer' sahibi, hem 'deneyim' sahibi, hem, otoriter, hem de Florya'yı tanıyan biri olmalıydı.
Bu nitelikler alt alta yazıldığında tek isim çıktı ortaya FATİH TERİM...
Terim'i ikna etmeye kalmıştı iş.
Çünkü ünlü hoca, artık 'para-pul' işlerini aşmış, 4 ay önce Adnan Polat'ın kendisine teklif ettiği öneriyi 'bu takımın hocası var' diyerek geri çevirmiş, üstelik "Türkiye'de artık teknik direktörlük yapmam zor' diye kapıları da kapatmıştı.
Peki, Terim nasıl ikna olacaktı?
Çok basit...
Ünal Aysal ve ekibindeki bir iki kişi Terim'in Tarabyaüstü'ndeki evinin kapısını çaldılar ve "Hocam, Galatasaraylısın ve Galatasaray'ın da sana ihtiyacı var. Bak takım küme düşüyordu" dediler.
Sonrası teferruat.
Çünkü Terim para konusunu konuşmadı Galatasaray başkanı ile.
Zaten, o mevkii için ödenecek ücret belliydi; bu rakam da Rijkaard'ın aldığı paranın yarısı bile etmiyordu.
Ama Terim de çalışacağı kişilere karıştırmazdı.
Hasan Şaş ve Ümit Davala'ya 'Giyin eşofmanları, başlayın antrenmanlara' dedi.
Bir de emektar Fahri Yılmaz.
Fahri Yılmaz, eski sutopçudur, ama önemli bir 'idareci'dir.
Onun olmadığı günlerde Florya'daki başıbozukluğu yakından gördüğü için Terim'in olmazsa olmazları arasına giriyordu Fahri hoca...
Hatta sözleşme bile imzalamadan iş başı yapıyor, konu medyaya yansıyınca, Ünal Aysal yönetimi 'hoca ile gönül sözleşmemiz var" diyerek, noteri Fatih Terim'in menajerine gönderiyordu.
Ardından yeniden kurulan bir takım oldu Galatasaray.
Kulüp Başkanı Ünal Aysal'ın da etkisi vardı 2011 Haziranındaki değişimde.
Çünkü "Travma yaşayan futbolcu istemiyorum" diyordu.
3-4 futbolcu dışında da Ünal Aysal'ın dediği olmuş, takım sil baştan değişmişti.
Ve ilk yıl, gerçekten mucize gerçekleşti.
İlk kez bir araya gelen futbolcu grubu, normal sezonu uzak ara' önde bitirip, Mehmet Ali Aydınlar tarafından icat edilen Play-Off grubunu da 'en önde' tamamlayıp Kadıköy'de kupa kaldırıyor, yıllar sonra Şampiyonlar Ligi'ne geçiş yapıyordu.
Sonrası malum...
Hamitlerin, Amrabatların, Burakların katılımı...
Sneijder ve Drogba'nın da gelişi ile Galatasaray'ın 'çilek bahçesi'ne dönüşmesi...
Elbette Fatih Terim'in başarasını, bu yazıyı kaleme alan kişinin 'ifade ettiği' kadar kolay değil.
Öncelikle Terim, ip üstünde yürüyor aylardır.
Takımın yumuşak karnı savunmanın yaşadığı sıkıntıları en iyi o biliyor.
Semih-Dany'den birinin aksaması halinde ya 'sol' bek Hakan'ın stopere çekilmesi ya da emektar Gökhan'a 'dön' çağrısı yapılacağı gerçeği.
Keza, Muslera'nın cezalı duruma düşmesi halinde kaleyi genç Eray'ın koruyacağının da farkında.
Üstelik biliyor ki, takımda işler iyi gitmezse, tek sorumlu o olacaktı.
İşler iyi giderse, "Bu takım zaten Schalke'yi elerdi..." rüzgarını da hesaplamıştır yılların deneyimli hocası....
Ama futbol böyle bir oyundu...
Kazandığın sürece -eleştirilirsin- ama varsın, kaybedersen 'yoksun'...
BBC'nin Avrupa futbolundan derlediği haber, analiz ve izlenimleri, BBC Türkçe'nin Facebook'taki futbol sayfası Altıpas'ta da okuyup paylaşabilirsiniz.