13-17 Kasım'da ikincisi düzenlenecek olan İstanbul Uluslararası Deneysel Film Festivali'nin biletleri satışa çıktı. Festival bu yılki programında Cannes, Berlinale, Venedik, Rotterdam Doc Alliance gibi Dünya'nın en prestijli film festivallerinden, henüz keşfedilmemiş genç yeteneklere ve dünya prömiyerlerine varana kadar tüm renkleriyle deneysel sinemanın en güncel eserlerini İstanbullu sinemaseverlerle buluşturacak. Sizin için festivalde mutlaka izlemeniz gereken 10 filmi derledik.
2. İstanbul Uluslararası Deneysel Film Festivali’nde mutlaka izlemeniz gereken filmler
Francine Was a Machine:
Filmin başlangıç noktası, Rene Descartes'in mekanik kızıyla ilgili hikaye. Fırtınalı bir deniz yolculuğunda, denizcilerin kabininde bulması sonucu dehşete düşerek denize fırlattıkları ölü kızı Francine'in yerine insan görünümlü bir makine yaratmış, bu rasyonellik ve bilim adamı hakkında bir masal. Film, bu hikayeyi yapay zeka ile seks bebekleri üreten bir atölyenin görüntüleri ile birleştiriyor. Gövde parçaları ve elektronik aksam, ten rengi silikon ve döküm kalıpları bu yerde bir araya geliyor. Film ayrıca, denizin dibinden Descartes'ın oyuncak bebeğinin mekanik ömrünü nerede bitirdiği ve yaratıcısının rasyonel dualist dünya görüşünden kaçtığında ne olduğu üzerine spekülasyon yapan, sefalopodların görüntülerine yer veriyor.
İda’nın Sesleri:
İda, bir evin duvarları arasından Kuzey Ege coğrafyasına bakarak bünyesinde birikenleri hatırlamaya çalışır. İda bu duvarların bulunduğu dağın adıdır aslında. İda bir çok kahramanın sesini aynı anda barındırarak farklı kimliklere bürünür; mitolojiden, tarihten, psikanalizden, aşktan ve de edebiyattan beslenerek kolektif bellekten katmanlı bir hikaye anlatmaya başlar. Homeros’tan başlayan anlatı bugüne kadar uzanarak İda’nın hafızasını temize çekmeye dair yakarışıyla son bulur.
İda’nın Sesleri “Essay Film” seçkisi içerisinde yer almaktadır.
Letters to Paul Morrissey: Letters to Paul Morrisey, Andy Warhol’un Fabrikası’nın ortağı Paul Morrisey’le ilişkili, birbiriyle ilişkisiz beş ayrı hikayeden oluşan bir filmdir. Hikayelerin temelini oluşturan uyuşturucu, vampirizim, varoluşsal krizler ve dönemsiz melodilerin tanımladığı karakterlerse; kefaretini arayan bir adam, lanetli iki aşık, başarısız bir aktrist, döneminin yeraltı sinemasının seks ikonu ve gizemli bir hastalığa yakalanmış bir Japon’dur.
Luminous Void: Docudrama: Experimental Film Society altında üretim yapan bir grup yönetemenin garip üretim pratikleri ve fantezileri ile başlayan film, bir ışık ve ses manifestosu etrafında şekil alıyor. Sinemayı kozmik bir ritüel ve erotik bir hezeyan olarak algılayan bu göz kamaştırıcı seyir, izleyiciye medyumun kendisine dair nevi şahsına münhasır bir övgü sunuyor. Rouzbeh Rashidi’nin gösterişli görsel stili, vizyon sahibi sahnelerden oluşan bir geçiş törenini serbest bırakırken, film büyüsünü ateşli bir halüsinasyon olarak yeniden tanımlıyor.
2. İstanbul Uluslararası Film Festivali’nde Dünya Prömiyerini gerçekleştirecek olan film, yönetmeni Rouzbeh Rashidi’nin de katılımıyla 14 Kasım Perşembe günü 19:00’da Kadıköy Sineması’nda.
Odyssey: Dünyanın en prestijli belgesel ödülü olan Doc Alliance’ın 2019 yılı kazananı olan “Odyssey”, Sabine Groenewegen’in, uzak yıldızlarda yer alan tanımlanamayan bir zeka özelinde Dünya’mızı anlamaya çalışmasını esas alır.