Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, gençlere Allah ve Peygamber yeterince anlatılabilseydi bu acıların yaşanmayacağını belirterek, “Camilerimiz, minberlerimiz ve mihraplarımız iki tehlikeye maruzdur. İslam alemini saran tekfircilik ve mezhepçilik ideolojileri. Biz mezhepçilik hastalıklarını Türkiye’de millet olarak camilerimize, minberlerimize, mihraplarımıza bulaştırmamalıyız” dedi.Rescate Otel’de gerçekleştirilen ‘Din Görevlileri İstişare Toplantısı’na Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Van Valisi İbrahim Taşyapan, Van İl Müftüsü Nimetullah Arvas, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde görev yapan din görevlileri katıldı. Kuran-ı Kerim tilavetinin okunması ile başlayan program, sırasıyla Van İl Müftüsü Nimetullah Arvas ve Van Valisi İbrahim Taşyapan’ın birer kısa konuşma yapması ile devam etti.Ardından kürsüye gelerek açıklamalarda bulunan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, sözlerine Kürtçe ’hoş geldiniz’ diyerek başladı. Cizre’den, Silopi’den, Nusaybin’den, Sur’dan, yaralı şehirlerden, terör mağduru olan ve haneleri yıkılan şehirlerden, gelenlere geçmiş olsun dileklerinde bulunan Prof. Dr. Görmez, “Yakınlarınızı kaybettiniz, bazılarınız babalarınızı, ailenizi kaybettiniz başsağlığı diliyorum. Bu toplantının bir dertleşme hem hal olma, acıları birlikte paylaşma, yaraları birlikte paylaşma ve kentlerimizi yeniden imar etme, birlikte sadece çukurları değil kalplerde acılan hendekleri nasıl kapatacağımızı istişare toplantısı olduğunu hatırlatmak isterim. Van’da sizlerle birlikte olmaktan mutluluk duyduğumu ifade etmek istiyorum” dedi.“YARALARI SARMA ZAMANI”İnsanların zor zamanları olduğunu, her insanın bir zorluğun içinde doğduğunu ama insanların aynı zamanda zorluğu kolay kılmak için yaratıldığını ifade eden Prof. Dr. Görmez, “Dağların ve göklerin üzerine almadığı çekindiği emaneti üzerine alması, sadece zarun ve cebur olmasından kaynaklanmıyor. Aslında oradaki zarun ve cebur emanete riayet etmeyenlerle ilgilidir. Aynı zamanda bu emanete hakkıyla omuzlayabilecek bir fıtratta yaratıldığı için aynı zamanda. Zorluğu kolay kılacak varlık olduğu için Allah bu emaneti insana yükledi. Bu emanetlerin altında insan zaman zaman zorlanır, taşımakta güçlük çeker, sıkıntılara duçar olur fakat sonunda onları aşacak güç ve kudrette olduğunu bilmelidir. Bu zor zamanlar İnsanların zor zamanlarında güçlü yürekle bunları aşar. İnsan yüksek imanla bütün zorlukları aşar. Sabırla, cesaretle bütün zorlukları aşacak şekilde hak edilmiştir. Nefsiyle mücadele ederek, kötülüklerle mücadele ederek samimiyet ile insan zorlukların üstesinden gelebilir. Milletlerin zor zamanları vardır. Sadece insanları değil, bu zor zamanları da milleti millet kılan yüce değerleri birlikte yeniden inşa ederek geçebilir. Safları sık tutarak, dayanışma ile birlik kardeşlik ile, firkatte kardeş kılan, dinde kardeş kılan aynı rahmana secde etmenin tevhit ve vahdet ile yeryüzünü imar ederek, kendi gönlün imar ederek dayanışma içerisinde milletler de bu zor zamanlarından geçebilirler. Medeniyetlerin de zor zamanları vardır. Bugün öyle bir zaman diliminden geçiyoruz ki ümmeti İslamın içinden geçtiği zor süreçten geçiyoruz. Böyle bir süreçte bir araya geliyoruz. Öncelikle büyük zorluklar yaşadığınızı biliyorum. Yaraları sarma zamanı. Sadece maddi yardım toplamak için başlattığımız bir kampanya değildir. Önce bizim birbirimizin yaralarını sarması gerekiyor. Bir araya gelerek birbirimizin yaralarını saracağız. Sonra hep birlikte seferber olarak milletimizin, kardeşlerimizin yaralarını saracağız. Sonra yaraların maddi yaralar olmadığını, bizi ateş çemberinde dolaştıran manevi yaralar olduğunu, gençlerin yüreklerinde zihinlerinde yaralar olduğunu bileceğiz ve bu yaraları sarmak için seferber olacağız. Hasar tespitleri yaptık Mardin’de. Bunun maddi ve manevi boyutları var. Maddi boyutuyla camilerimizi harabeye döndü, Allah’ın evleri tahrip edildi. Allahın mescitlerinde isminin anılmasını men etmekten ve onları tahdit edenlerden harabeye dönüştürenlerden daha zalim kim olabilir ayetini hatırlatacak camilerimizin harabeye döndüğünü görüyoruz. Vakfımızdan başkanlığımızdan teknik heyetlerimizi camilerimizi tespit ettiler. Hangi camilerin onarılacağını tespit ettiler ve arkadaşlarımız seferber olacak camilerimizi eskiden daha güzel hale getirerek milletimizin hizmetine sunacağız” ifadelerini kullandı.“BİZ VAZİFEMİZİ YETERİNCE YERİNE GETİREMEDİK”Bu toplantının amacının öz eleştiri yapmak olduğunu, başta kendisi olmak üzere bu yüzden burada toplandıklarını ifade eden Prof. Dr. Görmez, “Bütün bu yaralı ilçelerimizde siz fedakar arkadaşlarımızla birlikteyiz. Öz eleştiri yapmak zorundayız. İçinden geçtiğimiz süreçleri dikkate alarak, milletimizin çektiği acıları, milletimizin kalpleri arasına giren tefrika unsurlarını dikkate alarak çok ciddi bir öz eleştiri yapmamız gerekiyor. Son bir ay içinde benim İslam dünyasının muhtelif yerine ziyaretlerim oldu. Görüştüğüm bütün devlet ricaliyle, konuştuğum alimlerle söze şeyle başladım. Bizim fıkıh kitaplarımızda bir tartışma vardır. Bir insan huzur ve huşu içerisinde Rabbinin huzurunda namaza durduğu zaman eğer yanı başında bir çocuk ateşe doğru gidiyorsa, eğer yanı başında bir ama bir çukura, bir uçuruma, bir kuyuya gidiyorsa, söz konusu abit şahsın ibadetini secdesini rükunu bırakması o çocuğu kurtarması üzerine yüklediği bir vecibedir. Ancak İslam ümmetini bütün çocukları ateşlere gidiyor. İslam ümmetinin nice mensupları kalpleri görmediği için uçuruma gidiyor. Helak olmakla yüz yüze. Bağdat’tan ateş yükseliyor. Medinetül Selam Medinetül harap oldu. Şam’ı şeriften dumanlar yükseliyor. Irak işgalinden bu yana iki milyon Müslüman katledildi. Suriye’de 500 bini aşkın insan katledildi. 5 milyon insan kendi vatanını terk etmek zorunda kaldı. Onların çocukları ve gençleri denizlerde boğuluyorlar, yok oluyorlar. Yemen’de, Sana’da hikmet diyarından ateşler yükseliyor. Libya’da kardeşlik yara aldı, insanlar birbirlerini katlediyorlar. Mısır’da insanlar kendi ülkelerini kendilerine zindana düşürdüler. İslam alemi bu haldeyken biz nelerle uğraşıyoruz. Burada bir öz eleştiri yapmak zorunda değil miyiz? Böyle bir zaman dilinde insanların tarihin medeniyetin içinden geçtiği zor dönemde, dünyanın en ücra köşesinde insanların yaralarını sarmak için seferber olduğumuz dönemde kendi hanelerimizin ateşini söndürmekte güçlük çekti. Kendi hanelerimize ateş düştü. Bizim eksikliklerimizin ihmallerimizin katkısı yük mu. Bölgelerimizde 28 bin din gönüllüsü görev yapıyor. Türkiye genelinde 120 bini aşkın kardeşimiz görev yapıyor. Efendimiz 100 bin kişiye hitap etti. Biz bu neslin sayesini kadro olarak geçtik. Her biri Allah’ın rahmet mesajını yaymak için seferber oldu. Bizi sayımız sahabenin o günkü sayısını geçti. Bu kadar güzide bir kadronda neden hala ayrılıklar olabiliyor. Bunda bizim kusurumuz yok mu. Biz eğer gençlerimizi Rabbimizi anlatabilseydik, gönül dünyalarına Peygamber efendimizin o rahmet iksirini aşılayabilseydik, acaba eli kalem tutacak çocuklarımızı dağa kaptırabilir miydik? Nereye gidiyorsunuz, Allah bizi kardeş kılmış, Allah ve efendimiz her türlü asabiyeyi ayağının altına alarak yok etmiştir. Üstünlüğün sadece takvada olduğunu anlatabilseydik, imanla ahlakla faziletle erdemle Allah’ın huzurunda değerli olacağını anlatabilseydik, milletimizin fertleri arasına bu ayrılıklar gayrılıklar girebilir miydi. Milletimizin evlatlarına izzetin Allah’tan, peygamberde imanda olduğunu anlatabilseydik, birileri onlara bayatlaşmış ideolojilerle yeni kimlikler biçmeye kalkışabilirler miydi? Biz vazifemizi yeterince yerine getiremedik. Bizim vazifemiz sadece namaz kıldırmak mıdır? Bizim görevimiz sadece camilerde namaz kıldırmak değil, aynı zamanda kalpler arasındaki birliği ahengi inşa etmek” şeklinde açıklamalarda bulundu.“GENÇLERİMİZE, RABBİMİZİ VE PEYGAMBERİMİZİ ANLATABİLSEYDİK ÇOCUKLARIMIZI DAĞA KAPTIRABİLİR MİYDİK”Milletimizi millet kılan değerleri daime ayakta tutmak, görevlerinin mefsehetleri önlemek, maslahatları hakim kılmak olduğunu da ifade eden Prof. Dr. Görmez, “Kur’an-ı Kerim’de fesat kelimesi 50 yerde geçer. Yeryüzünü ifsal etmeyin dediğiniz zaman biz ıslah ediyoruz derler, hanesine girer halili ismetine tecavüz eder ama ben sana özgürlük getiriyorum der, şehrini harabeye çevirir, evini yıkar, evini terk ederek göç etmek zorunda bırakır ama ben sana özgürlük getireceğim der. Tarih boyunca öyle olmuştur. Firavunlar da, nemrutlar da böyle yaptı. Namuslarına tecavüz edilmesini sağlarken ıslah ettiğini söylüyordu. Onun için kardeşlerim bizim görevlilerimizden her birimiz kendi bölgemizde sulhu, salahı, ıslahı VE maslahatı gerçekleştirmekle mükellefiz. Bundan dolayı hepimiz öz eleştiri yapmalıyız. Cizre de, Silopi de, Sur da Nusaybin de tarihin en büyük ilim merkezleridir. Büyük alimlerin yetiştiği mekanlardır. Siz onların mekanında görev yapıyorsunuz. Buralarda sizin evlatlarınız çocuklarınız Allah’ı tanımayan,değer tanımayan, iman ve namus mefhumunu dahi defterinden silen bir takım ideolojileri gönüllerini kaptırıyorsa bu bizim görevlerimizi hakkı ile yerine getiremediğimizi gösteriyor. Eğer bu topraklarda, bu vatanı birlikte inşa ettiğimiz, birlikte kurduğumuz, Malazgirt’te de beraber olduğumuz Çanakkale’de de beraber olduğumuz insanlar, herhangi birisi diğerine dilinden ırkından renginden dolayı üstünlük taslıyorsa ya da zulmediyorsa bizim bu hakikati kendi halkımıza kendi milletimize çok doğru anlatmadığımız ortaya çıkar. Eğer biz çocuklarımıza ve gençlerimize hakkı ile bunu doğru anlatabilseydik bu acılar yaşanır mıydı, bu şehirlerimiz harabeye döner miydi. Bu konuda her birimizin üzerine düşen görevler vardır. Burada 2 gün boyunca konuşacağımız hususlar var. Müzakereye açık olmayacak iki konu vardır. Bu camilerimiz minberlerimiz her türlü ideolojiden uzak tutmak olsun. İki büyük tehlikeyle karşı karşıyayız. Camilerimiz, minberlerimiz ve mihraplarımız iki tehlikeye maruzdur. Bunlardan biri İslam alemini saran tekfircilik ve mezhepçilik ideolojileri. Biz mezhepçilik hastalıklarını Türkiye’de millet olarak camilerimize, minberlerimize, mihraplarımıza bu hastalıkları bulaştırmamalıyız. Bizim camilerimize bu hastalık asla girmemelidir. Bugün öyle bir dünyada yaşıyoruz ki alemi İslam’da din hizmetleri bir güvenlik meselesine dönüşmüştür. Böyle bir dünyada 90 bin camiden Diyanet işleri Başkanlığı olarak bütün camilerimizde milletimizin bütün fertlerine hiçbir sıkıntı çıkmadan zorluk çıkarmadan, bu hizmetleri en güzel şekilde yapıyor olmamız en büyük nimetlerden biridir. Biz bunun farkında olmalıyız. 30 yıldır 40 yıldır dini mümini İslamı’n bütün esaslarını bir tarafa bırakan birbirleriyle savaşmayı cihat kabul eden bu hastalıkla düşüncelerin ülkemize girmesine asla ve asla izin vermemeliyiz. Hele hele bunların camilerimizde mihraplarımızda, minberlerimizde bir tek cümleyi dahi telaffuz edilmesine hiçbirimiz izin veremeyiz. Ancak bizim mihraplarımız minberlerimi korumamız gereken bir husus daha var. Biz bu topraklarda aynı şekilde her türlü ırkçılığı, her türlü ayrımcılığı, bu toplumun imanını değerlerini yok etmeyi hedefleyen müneffez ideolojiyi asla minberlerimize ve mihraplarımıza yaklaştırmamalıyız. İnsanız insanlık üzerimize de emanet. Ama her bir din gönüllüsünün bunların yanında bir de Allah’ın evleri sizlere emanet. Bu mabetlerin birinde görev yapan bir arkadaşımız bu gün bu halkımızı İslam’a teslim olduğu günden bu yana halkımızı İslam’dan koparmayı hedefleyen ideolojiyi ona ait bir tek cümleyi peygamberin minberine taşıyorsa hep beraber bizim o camimizi bu kötülükten kurtarmak gibi bir görevimiz vardır. Mescitler devletin daireleri değildir, Allah’ın evleridir. Biz Allah’ın evlerinde peygamberlerin mihrabında dini mübini İslam’a aykırı herhangi bir kelimeyi ifade etme hakkına sahip değiliz. Bunun üzerinde tartışma kabul etmeyecek husus varsa o da bu olmalı. 2 gün boyunca burada sizleri dinleyeceğiz. Mardin’deki toplantı verimli oldu. Bölgenizde yaşanan acıları bizlerle paylaşacaksınız. Biz bir daha bu topraklarda şehir eşkıyaları şehirlere gelip, şehirleri tahrip etmemesi için, hanelerimize tecavüz etmemeleri için ne yapabiliriz. Bunların arkasında yatan bizden kaynaklanan tarihimizden kaynaklanan eksiklikler nedir. Neden insanlar kalem tutacak evlatları bu milletin evlatlarını dağlara götürülür orada neden şehir eşkıyası olup tekrar şehre dönerler bunları hep birlikte mütalaa edeceğiz” şeklinde ifadelerde bulundu.“KALPLERDEKİ HENDEKLERİ KAPATMALIYIZ”Başlattıkları kampanya kapsamında yaraları saracaklarını da ifade eden Prof. Dr. Görmez, “Evleri yıkılanların evlerini yeniden yapacağız. Ondan sonra manevi yaraları saracağız. Hep birlikte bundan sonra bu manevi yaralara odaklanmamız lazım. Şehirlerde açılan çukurları kapatmak kolaydır ama kalplerde açılan hendekler var onları kapatmalıyız. O kalplerde açılan hendekler bir kin öfke ve nefrete dönüşmemeli. Biz hep birlikte yeniden rahmeti kendi şehirlerimizi hakim kılmalıyız, şehirlerimizi manen de imar etmeliyiz” açıklamalarında bulundu.Yapılan konuşmanın ardından iki gün sürecek olan ‘Din Görevlileri İstişare Toplantısı’ basına kapalı şekilde sürdü.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, gençlere Allah ve Peygamber yeterince anlatılabilseydi bu acıların...
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz