Gümüşhane’nin Kürtün ilçesinde üretildikten sonra Türkiye’nin dört bir tarafına ulaştırılan zilin üretimi 70 farklı aşamayla gerçekleştiriliyor. Eski musluk ve bataryaları dönüşümle tekrar ekonomiye kazandıran ustalar ise madenciler gibi yıpranma payı istiyor.
Daha çok büyük ve küçük baş hayvanların boyunlarına asılan, ev ve işyerlerinde dekor olarak da kullanılan zil üretimi uzun yıllardan beri Kürtün ilçesinde gerçekleştiriliyor. Ses ayarı yapılamaması nedeniyle fabrikasyon üretiminin başarısızlıkla sonuçlandığı zil üretimini Kürtün ilçesinde de yapan yalnızca 15 usta kaldı.
Bir zamanlar yüzlerce ustanın bulunduğu Kürtün’de “En fazla yaşayanımız 55 yaşını görüyor” değerlendirmesi nedeniyle çocuklarının bile bu işi yapmak istememesi ise bir el sanatının daha yok olacağının sinyallerini veriyor.
Kum aşamasından kalıp aşamasına, dökümden silinme aşamasına kadar 70 farklı aşamadan geçen zil üretimi yapan zanaatkarların en büyük sıkıntısı ise yıpranma payı. Metallerden çıkan gaz, buhar ve toz nedeniyle bugüne kadar birçok ustanın cilt kanseri olduğu, akciğer rahatsızlığı yaşadığını kaydeden ustalar madencilerden hiçbir farklarının olmadığını belirterek kendilerinin de erken emekliliği için yıpranma payı verilmesini istedi.
Türkiye’de yalnızca Kürtün’de ve buradan göç eden bir ustanın Samsun’da ürettiği “Kırkambar Sanayi Sarısı” rengindeki zilin üretimi için ilk olarak Harşit çayından sıfır numara kum alınıyor.
Elenip çeşitli karışımlarla kumdan kalıbın hazırlanmasının ardından bu kez gazı alınmış ceviz kok kömüründe eritilen eski musluk, batarya ve diğer bazı metaller eritildikten sonra kalıba dökülüyor.
İlçe merkezimdeki Camiyanı mahallesinde 25 yıldır zil dökümü yapan 3 çocuk babası Şeref Yöndemir (45), dedelerinden kalan el sanatını sürdürdüklerini fakat son dönemde işlerin iyice düştüğünü söyledi.
“Bir zilin ortaya çıkabilmesi için en az 70 defa elden geçmesi gerekiyor”
İlçede kendisi gibi 15 usta olduğunu ve geçimlerini buradan sağladıklarını kaydeden Yöndemir, “Bir zilin ortaya çıkabilmesi için en az 70 defa elden geçmesi gerekiyor. Bunun kendine has aşamaları var. Kalıp hazırlama, döküm, işleme aşamaları var. Bu aşamaların ardından zil olarak satışa hazır hale getiriliyor. Kalıpta kullandığımız kum döküm kumunun en incesi diye geçiyor. Sanayi döküm kumu. Sıfır numara diye geçer. Bunun içerisinde tutulması için bazı katkı maddeleri katılıyor. Bu dökülen zillerin hammaddesi evlerde kullandığımız musluk, bataryalar. Bunları gazı alınmış ceviz kok kömürüyle körükte bir potanın içerisinde eriterek içerisine katkı maddelerini katıp eritip kalıplarımızı hazırladıktan sonra döküm aşamasına geçiyoruz. Bir günde ziline göre değişir. Sıfır numara denilen zilden 70 civarında büyükleri daha az üretiyoruz. Ortalama 40-50 adet arasında zil imal ediyoruz” dedi.
“Bu işin kökeni sadece burası”
Ürettikleri zilleri ilçe merkezindeki bir esnafın Ankara, İstanbul ve İzmir’de ki toptancılara göndermesiyle sattıklarını, Türkiye ve dünya geneline zillerin Kürtün’den dağıldığını kaydeden Yöndemir, “Türkiye’de zili buradan başka üreten sadece buradan Samsun’a göç eden bir arkadaşımız var o yapıyor. Aynı sistemde yapıyor. Bu işin kökeni sadece burası. Fabrikasyon sistemini denediler ama yapılamadı. Kumun özelliğinden dolayı olmadı. Ne olursa olsun bu klasik sistem olmak zorunda. Fabrikasyon yaptıkları zaman bu sesi vermiyor. Teneke gibi ses veriyor. Sarı ayarı sanayilerde Kırkambar Sanayi Sarısı diye geçer bizim sarı. Biz o sesi bulmak için içine katılacak kurşunu, bakırı, çinkoyu, alüminyumu tecrübe ile katıyoruz” diye konuştu.
“Bu el sanatlarını öldürmemek lazım”
Yaklaşık 25 yıldır yaptığı işi bugün imkan bulsa bırakacağını anlatan Yöndemir, gerekçelerini ise şöyle sıraladı: “Benim elimde imkanım olsa bugün vazgeçerim. Ekonomik olarak çok fazla bir getirisi yok. Bir ay boyunca çalışsak sigorta giderlerinden sonra bize kalan para asgari ücret dolayında. Bu rakamlarla 2 öğrenci okutup 5 nüfus bakmak zorundayım. Sağlık açısından döküm yapanlar çok uzun süreli yaşayanlar değil. Ciğer rahatsızlığı, cilt kanseri veya pankreas kanseri gibi hastalıklardan 50-55 yaş civarında vefat ediyorlar. Devlet desteği şuana kadar olmadı. Devlet el sanatları yapan insanlara 50 bin liraya kadar hibe desteği yapmıştı. Bizde bu kapsama girmek istedik. Biz bu sanatı yapan 15 hane olduğumuz için hibe desteği veremeyeceklerini söylediler. Bu el sanatlarını öldürmemek lazım. Bizden sonra gelecek olan nesiller bu sanatın içerisine girmek istemiyor. Buna benim kendi evladım da dahil. Bu iş fabrikada yapılamaz. Burada aktif çalışan ustalara en azından bir ekonomik destek veya sigortası ödenmesi konusunda bir kolaylık gösterilmesini istiyoruz.”
"Sürekli gaz ve dumana maruz kalıyoruz"
Evinin kapısındaki atölyesinde metallerin eritildiği körük için özel bir baca sistemi yapmasına rağmen sürekli gaz ve dumana maruz kaldıklarını ifade eden Yöndemir, yer altında çalışan madencilerden farklarının olmadığını belirterek, “Madenciler erken emekli olabiliyorlar. Burada 15 kişiyiz, bizde bu emeklilik konusunda madencilerin dahil olduğu sistemden yararlanmak istiyoruz. Şuanda mevcut sistemle ben 65 yaşında emekli olacağım. Bu işi yapanlar en fazla 50-55 yaşına kadar yaşıyor. Ben ne zaman emekli olacağım veya nasıl emekli olacağız?” dedi.
Yöndemir’in okul harici zamanlarında babasına yardım eden 15 yaşındaki oğlu Fahrettin Yöndemir ise büyüyünce bu işi yapmak istemediğini, elektrik-elektronik mühendisi olmak istediğini belirterek, “Babama burada çalışırken yardımcı oluyoruz. Su getirip götürüyoruz. Döküm işinde ufak tefek yardımlarda bulunuyoruz. Bu meslek çok zor bir meslek. Toz, kum, buhar, eriyen metallerden çıkan dumanlarla insanın ciğerlerine ve diğer organlarına bulaşıyor” şeklinde konuştu.