Erhan Yazıcıoğlu, duygu dolu yaşam öyküsünü anlattı.
Babasının itirazlarına rağmen, 17 yaşındayken İstanbul Şehir Tiyatroları'na figüran olarak girme cesaretini gösterdi. Tiyatroya, oyunculuğa ömrünü adadı... Yıllarca hem sahnede hem rol aldığı diziler ve sunuculuğunu üstlendiği yarışma programlarıyla televizyon ekranlarında oldu. Sonra aniden ortadan kayboldu.
1995 yılında yakalandığı kanserle mücadele edebilmek için tüm birikimini harcadı, bu zorluğa rağmen yaşama sevincini bir an olsun kaybetmedi. Erhan Yazıcıoğlu, Yedikule'de başlayıp bugünlere uzanan fırtınalı hayatını "Kenar Mahalle Delikanlısı" adlı kitabında anlattı.
hürriyet
Hayatınızın ikinci baharını yaşıyorsunuz. Neler olduğunu, neler atlattığınızı biraz anlatır mısınız bize?
- Evet... 1995 yılında tiroit kanserine yakalandım. 2011 yılında da bağırsak kanseri oldum. Ama mesleğe olan bağlılığım, beni hayata daha çok bağladı. Hiç pes etmedim, vazgeçmedim. İkinci bahar dediğiniz şeye ben şimdi "mucize yaşam" diyorum.
- Önce kanseri nasıl tesadüfen fark ettiğimizi anlatayım. Aşırı kiloluydum ve artık bu kilolarımdan kurtulmak istiyordum. Bir gün televizyonda "şekere son" diye bir haber izledim, Doç. Dr. Alper Çelik'e gittim. Diyabet hastasıydım, kendisine derdimi anlattım. Pankreas ameliyatı olup bu rahatsızlığımdan kurtulmak istediğimi söyledim. Sekiz saat süren ameliyat sırasında bağırsağımda üç kanserli hücreye tesadüfen rastlanmış.
- Bu kanserli bölgeyi de pankreas ameliyatı sırada almış. O sayede kanser yayılmadan temizlendi. Hayata dönüşüm işte o noktada başladı. Ameliyattan sonra doktorum bana kanserli hücrelerin fotoğraflarını hediye etti. Çok etkilendim ve hayata eskisinden de sıkı sarıldım. Artık kişiliğim ve hayata bakışım değişmişti. Hayata olan bağlılığım kanseri yenmemde en önemli etkendir.
46 yıllık bir kariyeriniz var. Hem tiyatro, hem televizyonda yer aldınız. Servet denebilecek kadar kazandığınızı tahmin edebiliyorum. Ne oldu o birikimler?
- 1995 yılında, ilk tiroit kanserine yakalandığım dönemlerde, dokuz dairem ve 1 milyon dolar nakit param vardı. 15 yıl ortalarda olmadım, bu süre içinde çevremde ne bir sanatçı arkadaşım ne de dostum vardı. Tedavi olabilmek için dokuz ev harcadım, her şeyim gitti.
Ama en acısı insanların nankörlüğünü gördüm. Kapımı çalan kimse yoktu. Eşim Müge'den başka bana destek çıkan, moral veren kimse olmadı. Sonuç olarak şunu gayet iyi anladım; ayaktaysan, güçlüysen yanında insanlar var ama düştüğün anda kimse kalmıyor.