Hüseyin Özer, Londra’da önündeki kuyruklarla ünlü Sofra restoranlarının sahibi. İngiliz Kraliyet Ailesine Türk yemekleri yediren dünyaca ünlü bir şef. Londra’da kaliteli Türk yemeğiyle özdeşleşen Sofra’nın halihazırda 2 şubesi daha faaliyetine devam ediyor. Hüseyin Özer, aynı zamanda Discovery Channel’ın “Dünyanın En Zengin İnsanları” belgeselinde yer alan 3 Türk isimden birisi. Ancak Hüseyin Özer buralara çok kolay gelmedi, filmlere konu olacak hayat hikayesini okudukça ağzınız açık kalacak. İşte keçi güderken okuma yazma öğrenen çocuğun küçük bir köyden Londra’ya uzanan azim dolu hayatı.
Kraliyet Ailesi’ne Türk yemekleri pişiren adam: Hüseyin Özer!
10 YAŞINA GELMEDEN EVLATLIKTAN REDDEDİLDİ
Tokat’ın bir köyünde, daha 10 yaşını bile doldurmamış bir çocukken babası tarafından evlatlıktan reddedilir Hüseyin. Babasının annesinden de ayrılmasının ardından istenmeyen çocuk olarak birkaç hayvanla birlikte bir ağanın yanına verilir. Birlikte keçi güttüğü çoban Celal emmiden okuma yazmayı öğrenir, ondan sonra elinde değnekle toprağa, taşa, kayaya yazı yazmaya başlar.
BABASINI VURMAK İÇİN SİLAH ALMAYA ANKARA'YA GİTTİ
Kendisini evlatlıktan reddeden ve annesinden ayrılan babasını vurmak için kullanacağı silahı alabilecek parayı kazanmak üzere, annesi tarafından bileti alınarak Ankara’ya gönderilir. Ancak daha küçük bir çocuktur, 11 yaşındaki bu çocuğa kimse iş vermek istemez.
Ulus’ta çakmaktaşı, benzin satmaya başlar, günde sadece 75 kuruş kazanıyordur, 11 yaşındaki bu küçük çocuk Sıhhiye’de bir tuvalette yatıp kalkmaya başlar.
O günleri bir konuşmasında şöyle anlatır Hüseyin Özer, “O tuvalet benim için çok güzeldi, çünkü yatacak yerimdi. Minnettarım ben o tuvalete. Kazandığım parayla köfte ekmek alamıyordum. Günde 75 kuruşa bir ciğerciyle anlaştım. Günde bir öğün ciğer yiyordum.”
ABİSİ ONU ÖLDÜRMEK İSTEDİ
Hayatındaki zorluklar bu kadar da değildir. Anne tarafından kalan tarlanın ikiye bölünmesini istemeyen ağabeyinin kendisiyle ilgili planları vardır. Tarlalara ortak olmaması için ağabeyi Hüseyin’i öldürmek ister, Hüseyin Özer bu hikayeyi şöyle anlatır, “Bir gün zehirli inciri ağzıma attım ama bir şey engel oldu ve hemen tükürdüm. Çocuklara anlattığımda bana bohçalarını açmışlardı ve ne güzel bir yemek yemiştim bilemezsiniz. Yani, zehir yediğim gün en mutlu günümdü.”