Kayseri Arkeoloji Müzesi'nde bulunan gözyaşı şişeleri farklı dönemlerde kadınların sevgilerini ve aşklarını anlatmada kullandıkları bir araç olarak karşımıza çıkıyor. Hözyaşı şişelerine akıtılan gözyaşları, aşkın geçmişte nasıl yaşandığına dair ipuçları da veriyor.
Gözyaşının çokluğu sevginin büyüklüğünü gösteriyor
Erciyes Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nilay Çorağan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, gözyaşı şişelerinin hikayesinin antik döneme kadar uzandığını söyledi.
Gözyaşı şişeleriyle "Unguentarium" adı verilen objelerin, aynı kap formuna sahip olduğu için birbiriyle özdeşleştiğini belirten Çorağan, bu objelerin Roma dönemi sonu ve Bizans dönemine kadarki süreçte insanoğlunun hayatında önemli yere sahip olduğunu ifade etti.
Unguentariumların camdan ve seramiklerden üretildiğine dikkati çeken Çorağan, yağ, parfüm, krem ve farklı sıvıların da bu şişelerde saklandığını dile getirdi.
Gözyaşı şişelerinin kap, tüp, şamdan ve makara biçimi olmak üzere birçok çeşidinin olduğunu belirten Çorağan, şunları kaydetti:
"Sevgiyle ilintisi nedir diyecek olursak, antik dönemde bu şişelerin içerisine, ölenlerin arkasından ölüye saygı ve üzüntülerini belirtmek amacıyla insanların, göz yaşlarını biriktirdiği, ardından mezarlara konulduğu da biliniyor. Özellikle kap, tüp, şamdan ve makara biçimi olmak üzere çeşitleri var. İran'da kadınların, oğulları ya da eşleri savaşa gittiklerinde gözyaşlarını bu şişelere dökerek biriktirdikleri rivayet edilir. Yine Avrupa'da tıpalı gözyaşı şişelerinin geliştirildiği bilinmekte. Aynı şekilde kadınların eşlerinin arkasından, ölenlerin arkasından gözyaşlarını bu şişelere biriktirip tıpayla kapattıklarını biliyoruz. Bu tıpa aslında gözyaşının buharlaşıp yok olmasını da engelliyor. Buharlaşıp yok olduğu andan yas bitiyor. Bir anlamda yası içerisinde saklamak kederi, üzüntüyü, içinde saklamak anlamına da geliyor."