Keyfine düşkündürler
Gaziantep’te sık anlatılan bir şehir efsanesi vardır. Kenan Evren helikopterle bir Pazar günü Gaziantep üzerinden geçmektedir, Dülükbaba ormanından yükselen yoğun dumanı görüp yangın olduğunu sanar ve yanındakileri uyarır. Yanında bulunanlardan biri “Paşam bugün Pazar, bütün Antep halkı şimdi pikniktedir” der. Hikaye ne kadar doğru bilinmez, ama pazar günü çoluğu çocuğu alıp Dülükbaba ya da Burç ormanına gidip piknik yapmak bir Gaziantep geleniğidir.
Coşkuludurlar
Gaziantep düğünleri, başladığı andan bittiği ana kadar neşe içinde geçer, üstelik düğün bittikten sonra en önde sepetli motorun içinde davulcu arkadan kornalara basan arabalar gelir. Gelinle damadın attığı her adımda yah çekilir, zılgıt basılır. Sadece düğünlerde değil, Gaziantep insanı okul mezuniyetinden asker uğurlamasına hatta herhangi bir etkinlik olmaksızın aniden gaza gelip her durumda yah çekebilir. Yaşamak için yemezler, yemek için yaşarlar
Bir Gaziantepli sırf karnını doyurmak, günü tok geçirmek için yemek yemez. Yemeğe müthiş bir tutkuyla bağlıdır. Öyle olmasa, yuvalamasından patlıcan kebabına, baklavasından katmerine, beyranından nohut dürümüne, Antep usulü dolmasına daha yüzlerce çeşit mükemmel yemeği ve dünyanın en müstesna mutfaklarından birini nasıl yaratırlardı?
Konuşkandırlar
Gaziantep kadınları cümle kapılarının (Gaziantep’te dış kapıya böyle denir) önüne hasırı serip oturur, çocukları sokakta koştururken ellerinde örgü işleri dünyayı onlarca kez yıkıp geri kurarlar. Hanek (sohbet) etmeye bayılırlar ama kötü haneğe de gelemezler. Misafirperverdirler
Gaziantepliler yemeyi sevdiği kadar yedirmeyi de çok severler. Öğle yemeği vaktinde çarşıya alışverişe gittiğinizde, esnaf o sırada yemek yiyorsa mutlaka size de bir lokma yedirmeden bırakmaz. Bir Gazianteplinin evine misafirliğe gittiğinizde siz ne kadar yerseniz yiyin, ne kadar doyduğunuzu iddia ederseniz edin evin hanımı hiçbir şey yemediğinizi iddia edip sizi lezzetli yemeklere boğmaya devam edecektir. Dilleri sivridir
Gaziantep'in yemekleri kadar bedduaları da meşhurdur. Bir Gaziantepli ile ters düşecekseniz iki kere düşünün. Ortalama bir Gaziantep kadını bayramlık ağzını açtığı zaman hayatınızda duymadığınız bedduaları birbiri ardına sıralayabilir. "Bedenine Fransız topu değsin." "Kanın içine aksın." "Ölmeyesin de b*kunla gülle oynayasın." "Ciğerin ağzından gelsin." "Yiğitken yıkılasın." Bu beddualara sadece birkaç örnektir. Ve en önemlisi cesurdurlar
Gaziantep, gazilik ünvanını boşuna almamıştır. 35 bin nüfuslu şehir 6317 şehit vermiştir, yine de Gaziantep’i vermemiştir. Nazım Hikmet, Kuvayi Milliye Destanı şiirinin girişinde Gazianteplileri şöyle tanımlar: “Antepliler silahşör olur/ Uçan turnayı gözünden/ Kaçan tavşanı art ayağından vururlar.” Atatürk ise “Ben Gazianteplileri gözlerinden nasıl öpmem ki onlar yalnızca Gaziantep’i değil, Türkiye’yi kurtardılar.”