Paralar toplanır, mahalle bakkalına topluca gidilir ve en yamuk olmayan plastik top seçilir. Sonra iki takım kaptanı adım sayarak takımlarını seçer. Çocukların kimisi Sergen olur, kimisi Hagi kimisi ise Jay Jay Okocha ve o kritik soru gelir: "Nesine?". Bu soruya verilecek cevap her zaman bellidir: "Gazozuna!"
Coşkulu bir mahalle maçını ancak gazozuna yapılan bir maç daha coşkulu hale getirebilir. Hele de maç aşağı mahalle ile yapılıyorsa... Yeni neslin bu zevkten mahrum kalması ise oldukça üzücü.
90'larda ve 2000'lerin başlarında çocuk olan nesil için sokakta oynanan en keyifli oyun tasolardı, bundan önceki nesil içinse tasoların yerinde gazoz kapakları vardı. Çocuklar itinayla toplanan ve poşet poşet biriktirilen gazoz kapaklarıyla taso benzeri oyunlar oynardı.
Kimi çocuklar için ise gazoz kapağı biriktirmek bir tutkuydu. Çizilmiş, yamulmuş, boyası dökülmüş gazoz kapakları o çocuklar için hayal kırıklığı anlamına gelirdi. En çok korktukları şey ise evin içine sakladıkları bir poşet gazoz kapağını annelerinin çöpe atmasıydı.
Bir zamanlar ilkokul kantinlerinin tartışılmaz yıldızları simit ve gazoz ikilisiydi. Birçok erkek ilk aşklarına yemek olarak simit ve gazoz ısmarladı. Belki de ilk öpücüklerini bu güzel ikili sayesinde aldı.
Hala vapura binerken, parkta bir bankta otururken gazoz - simit ikilisiyle karnımızı doyurup çocukluğumuzu hatırlamıyor muyuz? Süheyl ve Behzat Uygur ikilisi bile zaman zaman birbirinden ayrı işler yaptılar ama simit ve gazoz ikilisi birbirinden hiç ayrılmadı.
Babanız böyle kek yapmayı nereden öğrendi bilmiyoruz ancak kekinin böyle kabarmasının sırrını biliyoruz; gazoz! Hanımlar altın günleri için bir araya geldiklerinde en tane tane pilavı yapmak, en temiz tül perdelere sahip olmak ve en kabarık keki yapmak için birbirleriyle tatlı bir yarışa girerler. En kabarık kek için birçok yol denenmiştir ama her zaman çalışan bir püf noktası vardır, keki gazozla yapmak.
Gazozlu kek tarifleriyle siz de misafirlerinize tüm zamanların en sevilen ikramlarından birini sunabilirsiniz ama yine de hiçbir kek annenizin keki kadar güzel olmaz.
Gazoz, kendine Yeşilçam filmlerinde de yer bulmuştur. Hayatımızın içinden hikayeleri anlatan filmlerde hayatımızın meşrubatı gazoz da olmazsa olmazdı.
Önder Somer veya Nuri Alço birine gazoz ikram ediyorsa işin tatsızlaşacağını biliriz ama Sadri Alışık abimiz de hayatının aşkı Müjgan'a sahildeki çay bahçesinde gazoz ısmarlar, Hababam Sınıfı ön bahçede ya hoşafına ya gazozuna maç yapardı. Şimdilerdeyse gazoz sinemalarda tek başına başrol olmuş durumda.
Kışın bu soğuk ve kasvetli günlerinde özellikle böylesine karlı ve yağışlı bir kış geçirirken hangimiz yazı özlemedik ki? Dalgalar kıyıya vururken kumlara uzanıp buz gibi gazozumuzu açıp denizi ve cıvıl cıvıl insanları izlemeyi istemez miydik?
Geçmişte sahillerin vazgeçilmez meşrubatı her yerde olduğu gibi yine gazozdu. Buz dolu bir kova içerisinde satılan gazoz sıcak yaz günlerinin en güzel serinleme yöntemiydi. Günümüzde ise gazoz içmek tekrar sahillerin en keyifli serinleme yöntemlerinden biri olma yolunda ilerliyor.
Gazoz kendine sadece sinemada değil, hayatın birçok alanında kendine yer bulmuştur. Sabahattin Kudret Aksal'ın 1955 yılında Sait Faik Öykü Ödülü aldığı Gazoz Ağacı isimli bir hikayesi vardır ki okuması da gazozun kendisi kadar lezzetlidir. O meşhur Roman havasında ise bayılana limon ayılana gazoz ikram edilir. Birinin anlattığı şey çok saçma ve gerçek dışıysa "O senin dediğin Meksika'da gazoz ağacı." denir. Kahvehanede hep kaybedip, sürekli bir şeyler ısmarlamak zorunda kalanlara da gazoz ağacı lakabı takılır.
Kısacası gazoz, çocukluk oyunlarımızdan sinemaya, sahillerden altın günü ikramlarına, edebiyattan müziğe ve dilimize, buzdolabımınız üzerine yani hayatımızın her yerine ulaşmış vazgeçilmez tatlarımızdan biri olmuştur.