HIDIR DAŞTAN -
Toroslar ve Akdeniz Kıyıları Çevre Derneği Taş Ocaklarıyla Mücadele Platformu Sözcüsü olan Ali Ulvi ve Aysin Büyüknohutçu çifti, 9 Mayıs’ta Finike’deki dağ evlerinde öldürüldü. Çift, Antalya Finike’de taş ve mermer ocaklarına karşı bölge halkının da desteğiyle yaklaşık 5 yıldır hukuk mücadelesi veriyordu. Sebebi ve sorumlusu bilinmeyen (!) bir ölüm bu çevre dostu aileyi dağ evlerinde cansız bıraktı; dağı, ormanı, çiçeği, böceği bıraktığı gibi...
Yalnız yürüdükleri için değil, yalnız bırakıldıkları için mücadeleleri yarım, yeşilin griye çalan tonları ile katledilmiş bir çevre ve iki tabut kaldı geriye.
Memleketin tüm doğal zenginlikleri cüzdan odaklı bir anlayışla bir bir tüketiliyor. Dünyanın Alplerden sonra oksijenin en yoğun olduğu yer olan Kaz Dağlarındaki görüntü içler acısı. Şu an medyada yer bulmamış ancak Valiliğin itiraf gibi basın açıklamasından da anlaşılacağı gibi Gümüşhane ili Merkez ilçesi Karamustafa Köyü’nde bulunan madenin atık barajı bağlantı borusunda meydana gelen kırılma nedeniyle atık barajına gitmesi gereken siyanürlü sıvının çevredeki temiz su kaynaklarına karıştığı beyan edilmiştir. Madenlerde yapılan kazılar sonrası elde edilen hafriyatın işlenmesinde kullanılan siyanürün (karbon ve azot bileşiği) doğaya kontrollü salınımı gerçekleşmediği takdirde insan hayatını sonlandırabilir ve çevreye büyük zararlar verir. Gümüşhane’de meydana gelen olayda Valilik açıklamasına göre sudan alınan numunelerin analizine göre “Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği’ndeki ilgili sınır değerleri aştığı beyan edilmiştir.
Uşak, Kütahya, Kaz Dağları, Gümüşhane ve memleketin birçok yerinde açılan maden ocaklarının çevreye ve yöre insanına verdiği ve gelecekte vereceği zararlar büyüktür. Madenciliğin dünyadaki örnekleri ile kıyaslandığında memleketimizde yapılan madenciliğin ekonomik nedenler ve daha çok para kazanma hırsıyla kontrolsüz yürüdüğünü ve daha büyük felaketlere neden olabileceği açıktır. Bu sorun münferit olarak Kaz dağlarının ya da Gümüşhane’nin sorunu değil hepimizin sorunudur.
Çocuklarımızın gözlerinin içine bakabilecek cesaret ancak ve ancak onların geleceğine hep birlikte sahip çıkarak var olur. Başkalarından uzak durabiliriz ancak kendinizden ve bizi biz yapan değerlerden kaçamayız. "Hissetmediğimiz yaraları iyileştiremeyiz." demiş S.R.Smalley. İç dünyamıza çekilip gözlerimizi kapayarak kaçamayız sorunlardan. Geleceğe borcumuz var, geçmişi olacağımız geleceğe...
O ağaçları kesen biz olmasak ta, meydanlarda uğrunda mücadele edeceğimiz ağaçların sayısı kadar çok olmazsak, sapı olduğumuz balta kadar anlamsız, değersiz ve özüne ihanet dolu oluruz. İşsiz bırakılan ve ekonomik gücü elinden alınan yöre halkı baltaya sap yapılmak istenmektedir. Bir annenin söylediği “Oğlum işsizlikten, açlıktan öleceğine siyanürden ölsün” sözü ölümü gösterip sıtmaya razı etmekten başka bir şey değildir.
Dün kurtuluş savaşında nasıl birlik ve beraberlik içerisinde omuz omuza mücadele edip vatanımızı koruduysak, şimdi de daha çok kazanmak için siyanürle altın ayrıştırma yapan, zehirli atık bırakan, tedbir almayı maliyet olarak görenlere karşı omuz omuza mücadele etmeliyiz. Bukowski’nin dediği gibi “İyikileriyle güçlenir insan, keşkeleriyle tükenir. Karar senin”