Genetik olarak ailede kanser olması bizim de kanser olacağımız anlamına gelmeyebilir. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kanser hastalığına yakalanma riski hızla artmaktadır. Bunun nedeni ile ilgili birçok teori öne sürülmüştür. En önemli sorun bağışıklığımızın giderek çökmesidir. Kanser hastalığının temelinde bağışıklığın çalışmaması yatar. Bağışıklığımız çalışırsa her gün vücudumuzda halihazırda üretilen kanser hücrelerini zaten tanır ve yok edebiliriz. Tam tersi olursa kanser giderek yayılır ve bizi yener. Eğer bağışıklığımızı baştan itibaren yüksek tutar ve kanser yapan ana etkenlerden uzak kalırsak ne kadar yüksek risk yaşarsak yaşayalım kanser olmadan da bu hayatı doğru düzgün yaşayabiliriz. Bu yüzden kanser tedavilerinden ziyade kanserden koruyucu tedavilere de yönelmemiz gerekir. Koruyucu immünoterapi de bu tedavilerden bir tanesi.
Ailesel kalp hastalıkları, inme ve damar sorunlarına bağlı beyin kanamaları immünoterapi ile önlenebilir.
Ailesel kalp hastalıkları ve inme gibi durumlarda immünoterapi önemli bir tedavi seçeneği. Bu hastalar veya risk grubundaki ailelerde erken yaşta kalp krizi, inme, beyin kanması geçirme veya ani ölüm riskleri mevcuttur. Bu grup hastalar tüm dünyada azımsanmayacak kadar çoktur. LpA (lipoprotein A ), homosistein gibi değerleri yüksektir. Her ne kadar olay genetik gibi görülse de bu grupta immünoterapi tedavisi çok işe yaramakta olup hem hasta olanları diğer ataklardan korumakta, hem de henüz atak geçirmemiş olanları ömür boyu koruyabilmektedir. Tüm bu hastalarda 0 gizli şeker ve/veya şeker ve/veya insülin direnci mevcuttur. Aslında bu üç tanı da aynı kapıya çıkar. Bu hastaları bu açıdan çok iyi bir şekilde irdelemek gereklidir. Bağırsak floraları ileri düzeyde bozuktur ve bağırsak mantarı (candida) geliştirme riski artmıştır. Şiddetli gıda intoleransları vardır (laktoz ve gluten). Bağışıklıkları birçok tehdit altındadır. Tüm bu tehditlerin tek tek tanımlanarak tedavilerinin bir immünoterapist tarafından itina ile yapılması halinde genetik hastalıkları yüzde yüz şifa ile sonuçlanabilir.
Diyabet ve hipertansiyon da immünoterapiye olumlu yanıt veren rahatsızlıklardan.
Ailemizde yaygın şeker hastalığının bulunması bizim de gelecekte bu riski taşıdığımız anlamına gelmektedir. Özellikle Türkiye’de iki kişiden birinin bu riski taşıdığını biliyorsak zaten şeker hastalığına yakalanmanın çok uzağında olmadığımızı da biliriz. Bu nedenle çok erken yaşlarda önlemler alınmalıdır. D vitamin düzeyi yıllık olarak ölçümlenmeli, sağlıklı beslenme alışkanlığı ve spor hayata sokulmalı gizli şeker veya insülin direnci başlar başlamaz tedavi planlanmalıdır. Öte yandan hipertansiyonun genetik yatkınlıkla oluştuğunun düşünülmesi günümüzdeki en büyük yanılgıdır. En rahat çözümlenebilecek hastalıkların başında gelir. Ailemizde yüksek tansiyon varsa ve biz risk altında isek, tansiyonlarımız yeni yeni çıkmaya başladı ise hiç ilaç başlanmadan bu hastalıktan ömür boyu kurtulmak mümkün olabiliyor veya ilaç başlandı ise bile hastalığın gidişatını durdurabiliyor. Tüm bunların dışında hashimato tiroidit, ailesel polikistik over, ailevi Akdeniz ateşi (FMF), Behçet hastalığı, FAP (Familial adenomatöz polip hastalığı), sedef ve vitiligo, iltihaplı romatizma gibi rahatsızlıklar da immünoterapinin oldukça etkili olduğu rahatsızlıklar arasında yer alıyor.