Gaziantep Üniversitesi (GAÜN) Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölüm Başkanı ve Gıda Mühendisi Yrd. Doç. Dr. İlkay Gök, “Şu anda sadece Türkiye'de değil dünyada henüz genetiği değiştirilmiş pirinç üretilmemektedir" dedi.
Gök, son dönemde yaşanan GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) sorunu ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Genetik değiştirme çalışmaları devam eden pirincin, önümüzdeki bir kaç yıl içinde başta Çin olmak üzere diğer Asya ülkeleri ile üretimine başlanacağı bildirildiğini ifade eden Gök, "Örneğin bir Amerikan firması olan Rockefeller Foundation genetiği değiştirilmiş pirinç ile ilgili 1980 öncesinden beri araştırma yapmaktadır, Asya ülkeleri ile işbirliği yaparak elde ettiği tohumun ekilmesi için hazırlıklara başlamıştır. FDA henüz ticari ekim izni vermediği için Amerika'da bu pirincin ekimi yapılmamaktadır" dedi.
Bu bilgiye FDA'nın sitesinden de kolaylıkla ulaşmanın mümkün olduğunu kaydeden Gök, "Amerika da genetik modifiye ürünler FDA tarafından incelenir ve sağlık açısından güvenliği netleşmeden marketlere giremez. Genetik modifiye gıda en son moleküler biyoloji teknikleri kullanılarak insan veya hayvan tüketimi için geliştirilmiş bitkisel üründür. Bu bitkiler böcek saldırılarına karşı dirençli veya besleyici değeri daha yüksek olması gibi istenilen özelliklerin sağlanması için laboratuar ortamında geliştirilirler. Bu tarz bitkiler genetik mühendisleri tarafından farklı bitki ve hayvanlardan, aranılan özellikleri sağlayan genlerin alınıp istenen ürünün genlerine yerleştirilmesiyle kolaylıkla elde edilir. Bitkiden bitkiye gen aktarımı dışında bitkisel olmayan organizmalardan da gen aktarımı yapılır. Buna örnek, böcek larvalarına karşı dirençli B. t kristal proteinlerini üreten genin, Bacillus thuringiensis adlı doğal ortamda büyüyen mikroorganizmadan alınarak mısıra transfer edilmesidir. Bu sayede mısır savunma için kendi ilacını üreterek böceklere karşı dirençli hale gelir” dedi.
Sadece Türkiye de değil dünya da genetiği değiştirilmiş gıdalar ile ilgili çok büyük karmaşa olduğunu ifade eden Gök, “Her ülkenin kendine göre uygulama kuralları vardır. Kimisi üretimi ve tüketimi ile ilgili izinler verirken kimlileri kesinlikle izin vermemektedir. İzin veren ülkeler arsında ise kullanım oranları değişmektedir. En büyük karmaşa tam olarak hangi ürünlerin genetik modifiye olduğu ile ilgilidir. Diğeri ise gerçekten genetik modifiye ürünlerin sağlığa zararlı olup olmadığıdır. Amerika da üç farklı kuruluş genetiği değiştirilmiş gıdalar ile ilgili çalışmalardan sorumludur. Bunlar EPA, FDA ve USDA dır. FDA bitkinin tüketilmesinin güveli olup olmadığına karar verir. Genetiği değiştirilmiş gıdaların bir kısmı FDA tarafından düzenlenir. Firmalar yeni bir genetiği geliştirilmiş gıda ürünü geliştirdikten sonra FDA'ya gönüllü olarak ürünlerini sunarak danışmanlık alırlar. FDA'ın önerileri doğrultusunda firmalar ticari satışına geçmeden önce ürünlerini sağlığa ve kanuna uygun olarak hazırlarlar. Amerika da FDA'ın danışmanlığı doğrultusunda incelenen ürünler eğer FDA'ın güvenlik ile ilgili sorularını geçemezse ticari satışı yapılmaz. FDA tarafından genetiği değiştirilmiş gıdaların güvenliği ile ilgili iki konu araştırılmaktadır. Yeni gıda maddesi üretildiğinde geliştirici firmanın bu ürünün a) allerjenik ya da b) zehirli olup olmadığını kontrol etmesi gerekir” diye konuştu.
GENETİK MODİFİYE ÜRÜNLER HANGİLERİDİR?
Mısır, pamuk, kanola, soya fasulyesi ve diğer bitkiler; yonca, çimen, keten, papaya, erik, patates, kabak, şeker pancarı, domates ve buğday ile ilgili genetik çalışmalar yapıldığının altını çizen Yrd. Doç. Dr. İlkay Gök, “Pek çok tüketici kullandığı ürünün genetiği değiştirilmiş bir ürün olup olmadığını bilmek ister. Fakat bu Amerika da firmalar paketlere zorunlu olarak değil gönüllü olarak yazarlar. FDA tarafından konulmuş bir zorunluluk yoktur. Genetiği değiştirilmiş mısır, kanola, soya fasulyesi, pamuk gibi bitkiler genellikle bazı gıdaların hazırlanmasında da kullanılmaktadırlar. Örneğin, çorba ve soslarda mısır nişastası, çok amaçlı tatlandırıcı olarak mısır şurubu, pamuk yağı, kanola yağı, soya fasulyesi yağı mayonez, salata soslarında, tahıllarda, ekmeklerde ve atıştırmalık yiyeceklerde kullanılmaktadır. En çok mısır ve soya fasulyesi genetiği değiştirilmiş olarak üretilmektedir. Pirinçle ilgili çok fazla çalışma yapılmış ve laboratuar ortamında farklı türlerde genetiği değiştirilmiş pirinç elde edilmiştir. Fakat henüz genetiği değiştirilmiş pirincin üretimine geçilmemiştir. Altın pirinç adı verilen A vitamin açısından zengin ve böceklere dirençli olan genetiği değiştirilmiş pirinç geliştirilmiş ve İran’da 2006 yılında 20 bin hektar ekilmiştir. Bunun dışında henüz genetiği değiştirilmiş pirinç ekildiği resmi olarak bildirilmemiştir. Fakat önümüzdeki bir iki yıl içinde, Çin, Hindistan, Endonezya ve Filipinler' de ekimi planlandığı bilinmektedir. Şu ana kadar ticari olarak Amerika ve Avrupa'da genetiği değiştirilmiş pirinç ekimi yapılmamıştır, izin verilmemiştir. Türkiye'de genetiği değiştirilmiş ürünlerin ekimine izin verilmiyor fakat bu gün soya fasulyesi, mısır ve pamuk gibi bazı genetiği değiştirilmiş tohumların çiftçiler tarafından izinsiz kullanıldığı söylenmektedir. Sadece ülkemizde değil dünyada genetiği değiştirilmiş ürünler ile ilgili çelişkiler bulunmaktadır. Etiketlerde bu ürünlerin varlığı ile ilgili bilgilerin bulunup bulunmaması ile ilgili ülkelerin farklı uygulamaları var. Türkiye de doğrudan olmasa da dolaylı olarak genetiği değiştirilmiş ürünler kullanmaktadır. Örneğin tatlandırıcı olarak kullanılan mısır şurubu. İthal edilen bu ürün yurt dışında genetiği değiştirilmiş mısırdan üretilmektedir. Bu bilgilerin hiçbiri etiketlerde bulunmaz. Bunun yanında Türkiye de genetik ürünlerin üretimi ve kullanılması yasak dense de toplumda sürekli ürünlerin çoğunun genleri ile oynanmıştır şüpheciliği var maalesef. Kendi kendimize emin olmadan yorumlar yapıyoruz. Çünkü gerek basılı yayında, gerek haberlerde resmi olmayan bilgiler tartışılıp duruyor. Birinin söylediği diğerini tutmuyor. Resmi bir kurumdan net bir açıklama yok” şeklinde konuştu.
Gaziantep Üniversitesi (GAÜN) Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölüm Başkanı ve Gıda Mühendisi Yrd. Doç. Dr. İlkay Gök, konuşmalarını şöyle tamamladı:
“En önemli sorun bu ürünlerin sağlığa gerçekten zararlı olup olmadığı ve Türkiye de gerçekten kullanılıp kullanılmadığıdır. Sağlığa zararlı olup olmadığı ile ilgili kesin bilgiler bulunmuyor. Bu konu ile ilgili görüşler birbirine tamamen zıt. Bir grup bilim insanı genetiği değiştirilmiş ürünlerin sağlığa zararlı olmadığını, kesinlikle üretilmesini desteklerken diğer grup bu konuya karşı çıkmaktadır. Genetiği geliştirilmiş ürünlerin insanlık için bir tehlike olduğunu söyleyenler bile bulunmaktadır. Öne sürülen teorilerin arasında bu ürünlerin kısır tohumlar olmasından dolayı eskisi gibi üründen tohum kullanılamaması ve diğer ülkelerin ürettiği tohumlara bağımlı olacağımız ve bundan dolayı doğal ürün çeşitliliğinin sona erebileceği. Diğeri toprağın özelliklerini olumsuz yönde etkilemesi ve zaman içinde kuraklaştırması. Sağlık üzerine ise kanser, kısırlık veya pek çok farklı hastalığa hatta genetik değişiklilere bile neden olabileceği. Eğer istenirse biyolojik silah olarak bile kullanılabileceği, tohuma eklenecek bir gen ile gelecek nesillerin kısırlaştırılması, gelişiminin durdurulması ve benzeri faydalarını savunanlar ise gelecekte artan nüfusu doyuracak. Yeteri kadar yiyecek bulunamayacağından dolayı açlığı engellemek ve aynı zamanda besin değerlerini arttırarak sağlıklı beslenmeyi desteklemek için genetik modifiye ürünlerin üretilmesinin gerekli olduğunu ve hiç bir zararı olmadığını kabul ederler. Hatta bu grup, genetiği değiştirilmiş ürünlerin sağlığa zararı olduğunu destekleyen hiç bir verinin olmadığını dolayısıyla söylenen diğer tüm olumsuzlukların yanlış olduğunu savunur. Konu ile ilgi yapılan bazı bilimsel çalışmalar sonucunda, genetik modifiye ürünlerin sağlık üzerine olumsuz etkilerini gösteren verilerin açıklandığı yayınlar var, ilerleyen zaman içinde başka ne gibi sonuçlar bulunacak merak konusu. Günümüzde gittikçe artan bir gıda fobisi oluşmaya başlamıştır ve tüm karışıklıklar bu fobinin daha da artmasına neden olmaktadır. Belirli yaş grubuna ulaşmış insanlar gıda fobisiyle yeni karşılaşmaya başlamışken, 2000 yılı sonrası doğanlar için bu fobi de tıpkı karanlık, yükseklik gibi fobi olma potansiyeline sahiptir ve bence diğerlerinden bile daha güçlü potansiyele sahip. Fark etmeden hepimiz bu sağlıksız gıdalarla zaten sağlıklı olunur mu düşüncesine kodlandık bile. Acaba yediğim bana ne kadar zarar verdi, çocuklarımı sağlıklı besleyebiliyor muyum, sağlıksız besleniyorum erken yaşta ölme riskim yüksek vs. gibi korkular. Yıllar önce kim zevkle yediği yemeklerin kendine zarar verebileceğini düşünürdü? Artan karmaşa, kesinleşmeyen veriler maalesef gıda fobisinin büyümesini de tetiklemektedir”
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz