Şimdi hocanın kaleme aldığı yazıdan alıntıları okuyacaksınız. Kendimizi bildiğimizden beri kahvaltı, öğlen ve akşam yemeği yendiğini gördük. Ancak öğle yemeklerinin oldukça hafif, akşam yemeklerinin ise sofrada aile reisinin olması nedeni ile daha detaylı hazırlandığını biliriz. Benim ilkokul yıllarımda da beslenme çantamızın içine küçük bir sandviç ve bir adet meyve konulurdu. Gerçekten çok hafif yiyeceklerle geçiştirilen bir öğündü.
Anadolu'da kuvvetli bir kahvaltı sonrası akşama kadar yemek yenmiyor. Özellikle akşam köylerde yeterli aydınlanma olmadığı dönemlerde güneş batmadan önce akşam yemeği yeniyor. Bu gelenek tanzimat ile değişmeye başladı. Aristokrat sınıfın Avrupadan özenerek benimsediği öğle yemeği seremonisi başladı ve günümüzde de devam ediyor.
Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver’in tespitine katılmamak elde değil “Yemek biraz da insanları hasta etmek demektir. Bilhassa öğleyin çok yemek yiyen insan âtıllaşır, kafası işlemez. Bir nevi yemek hastası olur.”
“Ne yersen o’sun” dönemimizin gerçeği aslında. Çoğumuz yorgunuz, halsiziz, mutsuzuz, hastayız veya hastalık adayıyız. Lezzetli, cezbedici, yedikçe daha çok yemek istediği uyandıran ama içeriği zararlı besinleri yiyoruz. Nefsimiz ile sürekli bir mücadele içerisindeyiz.