HABER

GÖRÜŞ - Stratejik aklın izinde: İngiliz diplomasisi

Stratejik aklın izinden ısrarla gitmeyi iyi bilen İngiltere ile işbirliği her zaman önemli oldu ve öyle de olacak. Bu nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyaretinin sonuçları önem arz ediyor - Krallar, kraliçeler, başbakanlar, dışişleri bakanları değişse de değişmeyen bir şey kalır; İngiltere dış politikasının temel prensipleri: “Harpten çıktığınızda düşmanınız mağlup, dostlarınız yıpranmış olsun” - İngiliz dış politikasının temelinde en net şekilde menfaatlere erişmek yatar. Bu çerçevede bugün bir devletle, yarın başka devletle işbirliği yapar - İngiltere, her ne kadar 19. yy ve 20. yüzyılın ilk yarısındaki siyasi etki alanına sahip olamasa da, halen dünyanın çeşitli yerlerinde ortaya çıkan kaos ortamlarından en iyi şekilde yararlanıp, kendisi en az zarar gören devletlerin başında geliyor - AB'nin gidişatının iyi olmadığını veya en azından kendi menfaatleri doğrultusunda bir yöne gitmediğini gören İngiltere, topluluğu terk etme sürecini başlattı. Artık düne göre, İngiliz dış politikası bugün daha bağımsız ve daha çok yönlü

FATİH ERBAŞ- Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 13-15 Mayıs 2018 tarihleri arasında Birleşik Krallık’ı ziyaret ediyor. Türkiye ile İngiltere arasında bir diyalog mekanizması olarak kurulan Tatlı Dil Forumu’na katılan Erdoğan bu ziyaretinde, Kraliçe II. Elizabeth ve Başbakan Teresa May ile görüşecek.

Çoğu zaman dünya siyasetini şekillendirmeyi başarmış bir devlet olan İngiltere, devlet politikasında stratejik aklı dün çok iyi kullandı ve bugün de kullanıyor. Krallar, kraliçeler, başbakanlar, dışişleri bakanları değişse de değişmeyen bir şey kalır: İngiltere dış politikasının temel prensipleri. Bu prensipler Kraliçe I. Elizabeth’in hâlâ geçerli olan şu sözleri ile ifade edilebilir: “Harpten çıktığınızda düşmanınız mağlup, dostlarınız yıpranmış olsun”. Bu ifadenin sözde kalmadığını, yaşanan olaylar bize gösteriyor.

İngiliz dış politikasının temelinde en net şekilde menfaatlere erişmek yatar. Bu çerçevede bugün bir devletle, yarın başka devletle işbirliği yapar. 19. yüzyıl tam da böyle yaşandı. Yüzyılın başında Mısır özelinde Fransa’ya karşı Osmanlı ve Ruslarla beraber hareket eden İngiltere, önce bu vesile ile Fransa’yı devre dışı bıraktı. 1827’ye gelindiğinde, bu sefer Osmanlı’ya karşı Fransa ve Rusya ile birlikte mücadele etti ve ortaya Yunanistan çıktı. 1853’e gelindiğinde İngiltere’nin karşısında Rusya, yanında ise Osmanlı ve Fransa yer almıştı. Böylelikle İngiltere, 19. yüzyılda akıl dolu hamlelerle dostlarını birbirine kırdırttı, kendisi aradan sıyrıldı.

İngiltere bu hamleleri yaparken, gerek ortağı olduğu gerek ise hasım kabul ettiği devletlerin iç siyasetini, sosyal yapısını ve silahlı kuvvetlerini iyi yönlendirdi. İngiltere’nin bu dönemde diplomasi aracı olarak en etkin kullandığı güç ise donanması oldu.

Ayrıca İngiltere uluslararası politikada, bölgesel ve küresel örgütler ile yetiştirdiği insan gücü vasıtasıyla etkili oldu. Geçmişte, mücadele ettiği toplumların hassas noktalarını tespit ve kullanma maksatlı olarak Lawrence ve Gertrude Bell gibi kişilerin de içinde bulunduğu grupları kullanan İngiltere, günümüzde de küresel ve bölgesel örgütlerin alt ve üst kademelerindeki etkin kadroları elinde tutmaya gayret ediyor.

- İngiliz strateji düşüncesinin doğuşu

1756-1763 yılları arasında gerçekleşen Yedi Yıl Savaşları, ardından Fransız Devrimi (1789), Trafalgar savaşı (1805) ve takiben Napolyon savaşlarının (1803-1815) en önemli sonuçlarından biri, dünya ticaretinin İngiltere hâkimiyetine girmesi oldu. Bu süreçle birlikte, Birinci Dünya Savaşı’na kadar geçen sürede, ciddi bir tehlike olmaksızın İngiltere dünya siyasetinin, ticaretinin ve denizlerinin neredeyse tek hâkimi oldu.

Mesela İngiltere’nin Akdeniz’e girişi ve bugüne gelişi, stratejik aklın yönlendirmesiyle gerçekleşti. İlk kez 1704’de Cebelitarık’ı ele geçiren İngiltere, 1882’ye gelindiğinde, 178 senede, altı stratejik hamleyle Akdeniz’in kontrolünü ele geçirmişti. Bu stratejik hamleler Akdeniz’le sınırlı değildi. Aynı İngiltere aynı dönemde, benzer süreçleri takip ederek dünyanın dört bir yanında uyguladığı stratejik hamlelerle, etkisi bugün de devam eden benzer sonuçlara ulaştı.

İngiltere 1704’de Cebelitarık’a yerleşmek suretiyle başlattığı Akdeniz hamlesini 1708’de Minorka, 1800 yılında Malta, 1815 Korfu ve 1878 Kıbrıs ile devam ettirdi ve nitekim 1882’de Mısır’ı ele geçirerek Akdeniz’deki stratejik hamlelerini sonlandırdı. İngiltere aynı dönemde Hindistan’dan Güney Afrika’ya, Avustralya’dan Kanada’ya hep aynı yolu izledi. Yol aynı kalırken İngiltere’de krallar-kraliçeler, başbakanlar ve dışişleri bakanları geldi geçti.

İngiltere 18. yüzyılda donanması vasıtasıyla Rusya’yı Akdeniz'e çeken devletti. Hindistan, Afganistan ve İran'dan uzak tutmak ve kendisi Avrupa'da liderlik için Fransa ile mücadele ederken, Osmanlı'yı kontrol altında tutabilmek için, daha sonra başa çıkabileceğini düşündüğü Rusya'yı Akdeniz'e girmek konusunda teşvik etti. Hatta Çeşme baskınında Akdeniz'e gelen Rus donanmasında İngiliz subaylar görev yaptı.

İngiltere’nin dünya siyasetinde ve ticaretinde hâkim olduğu, Pax-Brittanica adı verilen dönemin ilk bölümü olarak tanımlanabilecek olan süreç 1815 Viyana Kongresi’nden sonra başladı ve 1850'lere kadar sürdü. Bu dönemde uluslararası politikayı yönlendiren anlaşmalar, hep İngiltere’nin koordinatörlüğünde yapıldı ve bu nedenle çoğunun adı “Londra” ile başlar. Yunanistan’ı ortaya çıkaran 1827 Londra Antlaşması, Boğazların statüsünü belirleyen 1841 Londra Boğazlar Sözleşmesi ve Kırım Harbi’nin sonunda yapılan 1856 Londra Antlaşması bunlara örnektir.

- Sanayi devrimi, İngiltere ve Akdeniz politikası

17. ve 18. yüzyılda okyanuslarda, Afrika'da ve Asya'da yeni yerler arayan İngiltere, oluşturduğu sömürge imparatorluğunun Akdeniz'de de hakimiyetini sağlayabilmek maksadıyla (ki o dönemde dünya deniz ticareti açısından Akdeniz önem arz ediyordu) gayretlerini yoğunlaştırdı. Bu çerçevede 1704 tarihinde İngiltere’nin Cebelitarık'ı ele geçirmesi önemli bir dönüm noktası oldu. Gelişmeler, İngiltere ile Osmanlı devletini ortak noktada buluşturdu. Osmanlı açısından İngiltere, Rusya ve Avusturya'ya karşı bir denge unsuru demekti. İngiltere açısından ise Osmanlı devleti Asya'da sahip olduğu sömürgelere ulaşmak için irtibat kurmak zorunda olduğu bir devletti.

20. yüzyıl İngiltere için hem büyük yıkımlar hem de büyük fırsatlar çağı oldu. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları sonrası dünya sistemini yönlendiren devletlerin başında İngiltere geliyordu. Ne istediğini bilen ve bunun için neler yapıp neler yapmaması gerektiğini en iyi şekilde değerlendirebilen İngiltere, her ne kadar 19. yüzyıldaki ve 20. yüzyılın ilk yarısındaki toprak büyüklüğü ve siyasi etki alanına sahip olamasa da, günümüzde de dünyanın çeşitli yerlerinde ortaya çıkan kaos ortamlarından en iyi şekilde yararlanıp kendisi en az zarar gören devletlerin başında geliyor.

Avrupa Birliği’nin gidişatının iyi olmadığını veya en azından kendi menfaatleri doğrultusunda bir yöne gitmediğini gören İngiltere AB’yi terk etme sürecini başlattı. Artık düne göre İngiliz dış politikası bugün daha bağımsız ve daha çok yönlü. Stratejik aklın izinden ısrarla gitmeyi iyi bilen bir devlet olan İngiltere ile işbirliği her zaman önemli oldu ve öyle de olacak. Bu nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyaretinin sonuçları önem arz ediyor.

[Uluslararası güvenlik stratejileri uzmanı Dr. Fatih Erbaş 1986-2014 yılları arasında Genelkurmay Başkanlığı, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ve NATO Güney Kanadı Komutanlığı’nda farklı birlik ve karargah görevlerinde bulundu; Harp Akademileri Komutanlığı ve Stratejik Araştırmalar Enstitüsü'nde öğretim üyeliği yaptı]

“Görüş” başlığıyla yayımlanan makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansı'nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

En Çok Aranan Haberler