Kürt siyasetçi ve yazar İbrahim Güçlü, terör örgütü PKK'nın oluşturduğu bir savaş baronları eliti olduğunu belirterek "Bu elit, PKK'nın ölümlere dayalı olarak var olma karakterini devam ettirmek ve geliştirmek için olağanüstü bir çaba sarf ediyor. Ölümlere doymuyor." dedi.
Açlık grevlerinin hileli olduğunun ortaya çıktığını dile getiren Güçlü, grevlerin sona ermesinden sonra hastaneye gidenlerin sayısına bakıldığında Başbakanın hükümet adına verdiği bilgilerin doğru olduğunun görüldüğünü ifade etti. Ölümlü durumda kimsenin bulunmadığına dikkat çeken Güçlü, bir de uyarıda bulundu: "Hükümet 'Herşeyi Öcalan yapabilir' anlayışıyla hareket ederse Kürt meselesini çözmesi olanaklı değildir. Demokrasiye zarar verir. Çünkü demokrasi halkla yapılan birşeydir. Bu ciddi tehlikedir."
Cihan Haber Ajansı'na (Cihan) konuşan Güçlü, terör örgütü PKK'nın talimatıyla başlayan ve BDP'nin de desteklediği cezaevlerindeki açlık grevlerinin başlayıp bitmesi sürecini bütün askeri darbelerin ve özellikle 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesinin hazırlanması ve gerçekleşmesi sonrası gelişmelere benzetti.
Darbenin yapıldığı günde yaşanan olayların, peynirin bıçakla kesilmesi gibi kesildiğini hatırlatan Güçlü, PKK'nın da merkezi bir kararla tutukluların tümünün açlık grevine girmesini sağladığını hatırlatarak teröristbaşı Abdullah Öcalan'ın emri ile de açlık grevlerinin son bulduğunu söyledi.
Açlık grevleri sırasında yapılan gösteriler, kepenk kapatmalar, molotof kullanımının insan yaralanmalarına ve dükkan talanlarına sebep olduğunu anlatan Güçlü, açlık grevlerinin sona ermesinin savaş baronlarının niyetlerini kursaklarında bıraktığını, halkın ve tutuklu ailelerin sevindiğini ifade etti.
"PKK SAVAŞ BARONLARININ NİYETLERİ KURSAKLARINDA KALDI"
"PKK'nın yarattığı bir savaş baronları eliti var. Bu elit, PKK'nın ölümlere dayalı olarak var olma karakterini devam ettirmek ve geliştirmek için olağanüstü bir çaba sarf ediyor. Ölümlere doymuyor." diyen Güçlü, şöyle devam etti: "Son zamanlarda da dünyada Latin Amerika, Uzak Doğu'da iflas etmiş olan mücadele tarzını 'Devrimci Halk Savaşını' ve buna bağlı olarak Şemdinli'de 'Kurtarılmış Bölgeler Stratejisini' benimsemekle yüzlerce Kürt ve Türk gencinin ölümüne dağlarda; şehirlerde de sivillerin ölümüne sebep oldu. Savaş baronları, en kapsamlı ölüm stratejisini de, kitlesel açlık ve ölüm oruçlarıyla gerçekleştirmek istedi. Açlık grevlerinin son bulması, PKK savaş baronlarının niyetlerini kursaklarında bıraktı. Halkın tümü ve özellikle de zaten açlık grevlerine karşı olan ve tepki içinde olan tutuklu ailelerini sevindirdi. Halkın ve tutuklu ailelerin yaklaşımı, tutuklu babanın yayınladığım mektubunda ne kadar haklı olduğunu da ortaya çıkardı. Çünkü açlık grevlerinde amacın, halkın taleplerini yerine getirmek olmadığı, PKK’nın savaş baronlarının isteklerinin ve arzularının gerçekleşmesi olduğu, ortaya çıktı."
"PKK VE YANDAŞLARI BANA TEPKİ GÖSTERDİ KÜFÜR ETTİ"
Açlık grevlerinin Öcalan'ın emriyle sona ermesinin PKK'nın merkezi bir kararı ile alındığını ortaya çıkardığını vurgulayan Güçlü, kendisinin böyle bir iddiayı ortaya attığında PKK ve yandaşlarından tepki aldığını, küfür edildiğini söyledi. "Kandil'de düdük çalındı açlık grevi başladı ve İmralı'da düdük çalındı açlık grevi son buldu." diyen Güçlü, "Acaba bu durumda eski milletvekilleri ve belediye başkanları, halkın seçtiği ve halen milletvekili ve belediye başkanı olanlar, güya dava sahibiyim diyenler, yazarlar ve çizerle bu durum karşısında nasıl kişiliksizleştirildiklerini görebildiler mi? Bunların için de bir grup insan da insanlık onurunu ve kendi onurlarını kurtarmak için açlık grevlerini devam ettirme kişiliğini gösteremez miydi? Bunu yapmamakla, insanlığı, kendi kişiliklerini öldürdüler. Bu durumda birbirlerinin yüzüne nasıl bakabilecekler, kamuoyunun yüzüne nasıl çıkabilecekler? Doğrusu incelemeye ve görülmeye değer bir durumdur." diye konuştu.
"BDP'Lİ MİLLETVEKİLLERİ VE BELEDİYE BAŞKANLARI HALKIN DEĞİL ÖCALAN'IN"
Açlık grevleriyle BDP milletvekillerinin ve belediye başkanlarının halkın değil Öcalan'ın milletvekilleri olduğunun ispat edildiğini dile getiren Güçlü, Öcalan düdük çaldığında BDP milletvekilleri ve belediye başkanlarının 'Bremen mızakıcıları' ve '23 Nisan Bayramı çocukları' gibi şen ve şakrak, hiçbir itiraz yapmadan kararı hayata geçirdiklerini kaydetti.
Öcalan'ın "içerdekiler değil, dışarıdakiler açlık grevini girsinler" talebini de saklamaya ve görmemeye çalıştıklarına dikkat çeken Güçlü, şunları söyledi: "Bu durumda BDP milletvekillerinin ve belediye başkanlarının, kendilerini nasıl hissettiklerini merak etmemek elde mi? Kendisini seçen seçmenin huzuruna çıkarken, yüzleri kızarmayacak mı? Açlık grevlerinde ileri sürülen taleplerin amaç olmaması ve asıl olanın gizli gündem olması. Açlık grevlerinde, Öcalan'ın konumu hariç, diğer talepler Kürtlerin haklı talepleriydi. Bu taleplere Kürtlerin ve hatta Türklerin de karşı çıkmadığı ortaya çıktı, ifade edildi. Ama ne yazık ki gelişmeler, Öcalan'ın düdüğü ile açlık grevlerinin son bulması, PKK'nın asıl gündeminin, devrimci halk savaşını ve PKK'nın egemenlik alanını hapishanelerde genişletmek-göstermek, varlık nedenini ispat etmek, verdiği büyük militan kaybını gizlemek, muhataplığını ispat etmek olduğu, bir kez daha açığa çıktı. PKK bunu yaparken, dağlarda ve şehirlerde insanları kurban seçmekte bir beis görmezken, hapishanelerde tutukluları kurban etmeye çalıştı."
"PKK FANATİK BİR TARİKAT ÖRGÜTÜ"
"PKK'nın fanatik bir tarikat örgütü olduğu açığa çıktı ve PKK'nın toplum-siyasal sistem projesinin de demokratik olmadığını ortaya koydu." diyen Güçlü, açlık grevlerinin PKK'nın kararıyla gerçekleştiği gibi binlerce tutuklunun da ölüme yatmasını sağladığını ifade etti. Bunun da PKK'nın, tehlikeli, fanatik, demokratik olmayan otoriter ve faşizan örgüt yapısını ortaya koyduğunun altını çizen Güçlü, "PKK'nın, halka sunduğu toplum ve siyasal sistem senaryosu ve projesinin demokratik olmadığını; Sovyetler Birliğinde Stalin Dönemindeki sol faşizan, Irak ve Suriye'deki Baas Diktatörlüğü, Almanya ve İtalya'daki Hitler ve Musolini faşist sistemleri gibi sistem olduğunu da bir kez daha ortaya çıkardı." şeklinde konuştu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bir süredir idamın geri getirilmesi konusunda açıklamalarda bulunduğunu hatırlatarak buna fazla bir anlam verilemediğini dile getiren Güçlü, açlık grevinin Öcalan'ın düdüğü ile son bulmasıyla birlikte bu fikir jimnastiğinin kitle tabanının ve hedefinin Öcalan olduğunun ortaya çıktığını vurguladı. "Başbakan, Öcalan'a ölümü göstererek sıtmaya razı etti." diyen Güçlü, "Öcalan'ın çok korkak bir insan olduğu, kendisini korumasının her şeyin üstünde tutuğu, Kürtleri ve taleplerini kendisi için bir araç ve enstrüman olarak kullandığı, dava adamı olmadığı, ölümden korktuğu, Türkiye'ye getirildiği ve yargılandığı zaman, kamuoyu düzeyinde tescil edilmişti. Elbette devlet için de Öcalan'ın bu konumu unutulmamak üzere özel bir yere not edilmişti. Başbakan bu nottan yola çıkarak, Öcalan'ı korkutarak amacına ulaştı. Öcalan'ın da bir kez daha korkaklığı ve dava adamı olmaması ispat edilmiş oldu. Öcalan'ın dışarıdakiler açlık grevini önermesi Başbakana kulak vermesidir. Ayrıca Öcalan Başbakanı dinleyip açlık grevine son verdiği gibi, bunun ötesinde Başbakanın görüşlerine değer verdi." dedi.
"AÇLIK GREVLERİ ÖCALAN'IN OTORİTESİNİ SAĞLAMAK BAKIMINDAN FIRSAT OLDU"
Öcalan'ın Kandil'e yani PKK merkezine laf geçirmediğinin söylendiğini hatırlatan Güçlü, şöyle devam etti: "Her iki tarafın kendi aralarında, ilişkili bulundukları güç odakları ve devlet güçlerini arasında bir çıkar çatışması vardı. Açlık Grevleri, Öcalan'a otoritesini sağlamak ve göstermek bakımından bir fırsat sağlamış görünüyor. Bu durumdan devletin ve hükümetin de memnun olduğu görülüyor. Devlet ve hükümet yine geçmişte olduğu gibi, Kürt milletinin haklarını teslim etme; devleti, Kürtlerin ve Türklerin devleti haline getirme; çoğulcu demokratik federal bir demokratikleşmeyi sağlama yerine, Öcalan muhataplığıyla asıl yapacaklarını sümen altı yapmak istiyor. Geniş Kürt Halkı muhataplığını bir tarafa bırakarak, dar muhataplık anlayışı, Öcalan'ı muhatap görme gibi bir yanlışa sapma içine girmeye çalışıyor. Ama şu çok iyi bilinmeli ki, Kandil ve Öcalan üzerinde daha büyük bir irade. Bu irade, İran ve Suriye'nin başında olduğu uluslararası bir iradedir. Kandil ve Öcalan istese de bazı şeyleri yapacakları durumda değillerdir. Bütün yapılacaklar için, PKK üzerinde oluşan uluslararası iradenin onayı gerekmektedir. Yoksa Kandil ve Öcalan'ın yapacağı bir şey yok.
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz