YURTHABER

Bize Ulaşın BİZE ULAŞIN

Gül: Bölge Dışı Ülkelerin Çelişkili Tavrı Istikrarsızlığı Tetikliyor

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Ortadoğu ülkelerinde yaşanan olaylara ilişkin yaptığı konuşmada, bölge dışındaki ülkelerin çelişkili yaklaşımlarının...

Gül: Bölge Dışı Ülkelerin Çelişkili Tavrı Istikrarsızlığı Tetikliyor

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Ortadoğu ülkelerinde yaşanan olaylara ilişkin yaptığı konuşmada, bölge dışındaki ülkelerin çelişkili yaklaşımlarının istikrarsızlığı artırdığını söyledi. Gül, "Son üç yılda birçok uluslararası aktörün bir yandan bölgesel istikrarın gerçek teminatının halklarının taleplerini karşılayan meşru yönetim yapılarından geçtiğini savunduğunu ve bu nedenle değişim güçlerinin yanında yer aldığını gördük. Fakat aynı aktörlerin ortaya çıkan ilk olumsuz sonuçlar üzerine istikrarsızlığa kapı açtığı gerekçesiyle bu defa değişime karşı çıkan aktörleri desteklediklerini de gördük." dedi. Cumhurbaşkanı Gül, bu durumu da İslam dünyasının sosyo-kültürel dokusunun çağdaş demokratik düzene uygun olmadığına dair oryantalist tartışmalarla bağlantılı olduğunu belirtti. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 4. İstanbul Forumu’nun açılışında yaptığı konuşmada, Ortadoğu ülkelerindeki gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Yaşanan durumu 4 temel tespitle yorumlayan Gül, bölge dışındaki ülkelerin yaklaşımların da istikrarsızlığı körüklendiğini söyledi. Cumhurbaşkanı Gül, temel problemlerden ilkinin bir ülkede başlayan toplumsal değişim sürecinin diğer ülkeleri de etkilediği yönünde olduğunu vurgulayarak, “belli bir ülkedeki toplumsal ve siyasal değişim süreci sadece o ülkeyi değil bölgedeki ülkelerin ve halkların da geleceğine de tesir eden dönüşüm süreçlerini de tetiklemektedir. Büyük toplumsal heyecan uyandıran bu dönüşüm süreçlerinin belirli dirençlerle karşılaştığını, uluslararası sistem ve güç dengeleri kaynaklı jeopolitik çıkar algılarının da süratle devreye girdiğini görüyoruz.” şeklinde konuştu. Abdullah Gül, diğer tespitlerini de şöyle sıraladı: “İkincisi bölgedeki her değişim güç dengelerini de temelden değiştirmektedir. Üçüncüsü geçmişte uzun süre baskı altında tutulan geleneksel aidiyetlerle ilgili artan bilinç, Ortadoğu’da maalesef etnik, dini ve mezhepsel temelli kimlik siyasetlerinin öne çıktığı bir dönemi başlatmıştır. Bu da ulus devletleri yeni sorunlarla baş başa bırakmaktadır. Neticede ülkelerin ulusal kimliklerinin toprak bütünlüklerinin ve iç barışlarının daha da sorgulanır hale geldiği bir sonuç ortaya çıkmaktadır. Etnik ve mezhepsel aidiyetlerin körükleyeceği uzun vadele istikrarsızlık ve çatışma ihtimali bölgeyi daha fazla etkisi altına almaktadır. Ortadoğu’daki mesele sadece belirli ülkelerdeki siyasi dönüşüm meselesi olmanın çok daha ötesinde etnik ve mezhep gruplarının arasındaki potansiyel ihtilaf alanlarının fiili güç mücadelesi ve çatışmaya dönüşmesinin önüne geçmektir. Dördüncüsü bölgedeki değişime ilişkin olarak bölge dışı ülkelerin yaklaşımlarındaki çelişkilerdir. Son üç yılda birçok uluslararası aktörün bir yandan bölgesel istikrarın gerçek teminatının halklarının taleplerini karşılayan meşru yönetim yapılarından geçtiğini savunduğunu ve bu nedenle değişim güçlerinin yanında yer aldığını gördük. Fakat aynı aktörlerin ortaya çıkan ilk olumsuz sonuçlar üzerine istikrarsızlığa kapı açtığı gerekçesiyle bu defa değişime karşı çıkan aktörleri desteklediklerini de gördük. Bu çelişkili durumun başlıca nedenlerinden birinin İslam dünyasının sosyo-kültürel dokusunun çağdaş demokratik düzenine uygun olmadığına dair oryantalist tartışmalarla bağlantılı olduğu da anlaşılmaktadır.” Ortadoğu’da dünyada küresel bir dönüşüm sürecinden geçildiğini anlatan Gül, bu süreçte uluslararası düzenin daha karmaşık ve geçirgen bir hal aldığını kaydetti. Gül, “Güç parametreleri ve küresel güç dengelerinde köklü değişiklikler yaşanmaktadır. Bir yandan uluslararası arenada güç temerküz eden devletlerin sayısı artmakta diğer yandan devlet dışı faktörler ve ulus altı kimliklere dayalı oyuncular güç kazanmaktadır. İkinci gruptaki aktörler ulus devlet sınırlarını ve aidiyetlerini aşacak ve merkezi yönetimleri zayıflatacak şekilde güç ve nüfuza kavuşmaktalar.” şeklinde konuştu. Artık iki kutuplu bir dünyada yaşanmadığının altını çizen Gül, “Ama gerçek anlamda çok kutuplu bir güç dengesi veya kutupsuz bir dünya düzeninden de söz etmek hala mümkün değildir. Bu tartışmalardan bağımsız olarak, temel verilere ilişkin bazı tespitler de yapmak istiyorum. ABD halen dünyanın en büyük askeri gücüne sahip ülkedir. Ancak küresel düzende yegane hakim oyuncu da değildir. Bundan sonra uluslararası sistemin makul bir dengede olması ancak yükselen güçlerin de dahil edildiği önde gelen aktörlerin uyumuna bağlı olacaktır. Diğer taraftan dünyanın ekonomik güç merkezi transatlantik bölgesinden Asya’ya doğru kaymaktadır. Farklı vesilelerle vurguladığım gibi uluslararası sistemde eksik bir üç boyutlu denge halini yaşıyoruz. Bu eksik denge hali siyasi, iktisadi ve beşeri açılardan kaynaklanmaktadır. Bu listeyi olumsuz etkilemeye başlayan iklim değişikliği ve ekolojik açığı da eklemek mümkündür. Küresel yönetişimi olumsuz anlamda etkileyen bu açıklar kapanmak yerine maalesef her geçen gün daha da açılmaktadır.” değerlendirmesinde bulundu. Siyasi alanda, dünyada çok sayıda ülkede demokrasinin, halkın taleplerini karşılayan ve yönetimlerin meşruiyetini sağlayan en ideal yönetim şekli olarak moral üstünlük kazandığını söyleyen Gül, sözlerine şöyle devam etti: “Burada önemli olan sadece rejimin demokrasi olması değil, toplumlar bir yandan yöneticilerini özgür iradeleriyle belirlemeyi isterlerken, diğer yandan demokrasinin olmazsa olmaz koşulları olan özgürlükler, hukukun üstünlüğü, insan hakları, iyi yönetişim ve ekonomik refahtan yararlanmak istemektedir. Diğer yandan ekonomik alanda teknolojik yenilikler daha fazla üretim ve refah getirmekle birlikte bu refah dünyanın en önemli kısmına adil bir şekilde de yansımaktadır. Ayrıca sonuçları itibariyle toplumsal ve siyasal baskıları da beraberinde getirecek küresel ekonomik dalgalanmalar önlenememektedir. Küresel krizin etkileri daha uzun ve daha yoğun bir şekilde konuşmaktadır.”Tek çekim merkezi bulunmayan bir siyasal sistem ve ağırlık merkezleri çeşitlenen ekonomik ve kültürel bir düzenle karşı karşıya olunduğunu anlatan Gül, “Bu geçiş süreci nedeniyle dünyada birçok bölgede önemli istikrarsızlık unsurları da ortaya çıkmaktadır. Bu sürecin sancılarının en yoğun şekilde hissedildiği coğrafyanın başında da Ortadoğu gelmektedir. Artık köklü bir paradigma yaşanmaktadır. Yüz yıllık statüko kendisine eşlik eden tüm köhneleşmiş yapılarla birlikte yıkılmaktadır. Kökeninde toplumsal hareketlerin yer aldığı kapsamlı bir değişim süreci yaşanmaktadır. Birçok ülkede değişimin tetikleyicisi ülke içi toplumsal tepki ve baskılardır. Bugün bölgede halkların talebi kendilerini yönetenler ile aralarındaki ilişkinin meşruiyet temelinde sürmesi ve rejimlerin meşruiyet temeline dayanmasıdır. Dolayışla geri dönülmezdir. Bu sürecin sonunda beşeri coğrafyada devlet ve iktidar anlayışında köklü değişiklikler yaşanması yeni bir düzenin kurulması kaçınılmaz olacaktır. Bölgede nasıl bir siyasi ekonomik düzenin ortaya çıkacağı bugün hepimizin cevap aradığı bir meseledir. Bölgedeki değişim ihtiyacına 2003 yılında Tahran’da düzenlenen İslam Konferansı Örgütü Dışişleri Bakanları Toplantısında yaptığım konuma da dikkat çekmiştim. Mevcut yapıların halkların özlemlerini karşılama yetmediğini söylemiştim. İyi yönetişim şeffaflık ve hesap verebilirlik taleplerine cevap verilmesi gerektiğini de belirtmiştim. Bu gerçekleşmediğinde halkların bir gün isyan etmelerinin ya da dış müdahalelerin kaçınılmaz olacağını söylemiştim.” diye konuştu.

Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz

En Çok Aranan Haberler