“HEDEF AB’YE GİRMEK DEĞİL, KRİTERLERİ YAKALAMAK”
"Özgürlük ve demokrasi Alman için iyi de Türk halkı için çok mu?” diye soran Cumhurbaşkanı: “Şeffaflık, bütün devlet adamlarının hesap vermesi, böyle bir ülke bizim için gerekmez mi? Fasılların açılıp kapanması beş dakikalık seramoni. Türkiye fasılların gereğini yapınca zaten çehresi değişecek.”
Cumhurbaşkanı Gül, “Biz gerekeni yaptıkça Türkiye’nin cazibesi değişiyor. Bu durum, o zaman Almanya ve Fransa’yı da değiştirecek. Biz, Türkiye’nin cazibesini 10’a, 20’ye katladığımızda Almanya’daki seçimin sonucu ne olursa olsun, etkilemez. O zaman belki Norveç’in yaptığını da yapabiliriz” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, AB ile ilgili meselelerde dışarıya değil, içeriye bakmak gerektiğini söyledi. Asıl hedefin AB’ye girmekten çok kriterleri yakalamak olduğuna işaret eden Cumhurbaşkanı, “Kriterler belli olduğuna göre, biz bunları kendi kendimize yapabiliriz. Niye reformları kendimiz yapmayalım? Benim içimdeki en büyük hüzün, başkasının çapası ile kriterlere ulaşmaya çalışmamız” dedi.
Alman için gerekli olan özgürlük ve demokrasinin Türk halkı için çok görülmemesi gereğine işaret eden Gül, “Şeffaflık ve bütün devlet adamlarının hesap vermesi, böyle bir ülke bizim için gerekmez mi? Fasılların açılıp kapanması beş dakikalık seramoni. Fasılların gereği yapılınca Türkiye’nin çehresi değişecek. Biz gerekeni yaptıkça Türkiye’nin cazibesi değişiyor. Bu durum, Almanya ve Fransa’yı da değiştirecek. Biz, Türkiye’nin cazibesini 10’a, 20’ye katladığımızda, Almanya’daki seçimin sonucu ne olursa olsun etkilemez. O zaman belki Norveç’in yaptığını da yapabiliriz” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, sorularımıza şu cevabı verdi:
Soru: TBMM’de yaptığınız konuşma çok değişik yorumlara sebep oldu. Hatta siyasi parti liderlerinden sert eleştiriler geldi. Siz bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Gül: Ben doğrusu zaten bu fikirlerimi paylaşıyordum da. Hem siyasilerle, hem Türkiye’nin aydınları, entelektüelleri ve gazetecilerle, devlet adamlarıyla, bizim kendi resmi toplantılarımızda. Orada da Türkiye’deki yaşayan insanlara “Türk Milleti denir” diyordum. En çok vurguladığım şey şu oldu: Çağın içinde yaşamamız lazım. Eğer çağın içinde yaşamazsak, o zaman çağ bizi zorlar. O zaman çağa adapte olarak devam etmeliyiz. Bu çağın en önemli değeri demokrasidir. Hukuk, demokrasi, bunlar insanları birbirine çok daha fazla bağlıyor. Bunlar karşılıklı saygıyı, sevgiyi oluşturuyor. Söylediklerim gayet açık. Yanlış anlamalar olur diye de bir nevi açıklayıcı şeyler kullandık. Mesela, “farklılıklar” derken, bunun farklı farklı devletler, farklı farklı milletler, Türk Milleti içerisinde farklı millet adacıkları ortaya çıkartmak olmadığını söyledik. Bunları çok açık net bir şekilde söyledik. Bunlar yapılırsa, hem milletin tamamına, hem de böyle bir adacık oluşturmaya çalışanlara çok büyük deprem olarak döner, dedim. Ben büyük bir sorumluluk duygusu içerisinde açıkçası konuşmamı hazırladım ve yaptım. Söylediklerim de gayet açıktır. Farklılık sadece etnik, kültürel farklılık değil. Siyasi farklılıklar, çoğulculuk, öyle değil mi? Farklılık deyince sadece problemler etnik veya kültürel farklılıklardan çıkmıyor ki. Bir zamanlar Türkiye siyasi farklılıklardan dolayı da çok gergin dönemler yaşamıştı. Allah bir daha yaşatmasın, 1970’li yıllarda bu memleketin en kıymetli gençleri kimi vatansever, kimi yurtsever diyerek kayboldu. Biz bunları yaşadık, bunların içinde olduk, parçası olduk. Onun için “farklılık” derken, ben bunu çok geniş anlamda kullanıyorum. Mezhep meselesi de bunun içinde. Onun için bunu böyle anlamak gerekir. Ayrıca, farklı anlamaya çalışanları da bir nevi uyarıcı biçimde, “Bakın bunu böyle söylüyorum” diye bir açıklık da getirdim. Bir şey söylemek istemiyorum, herkes yorumlayacaktır; ama şöyle tahmin ediyorum: Bazen açıkça yaptıkları yorumlar ile vicdani yorumlarının farklı olduğu kanaatindeyim.
Soru: Yani farklılıklar olabilecektir diyorsunuz. Ancak, bu farklılıklar ayrı millet adacıkları yaratmamalıdır, diyorsunuz.
Gül: Hayır, kesinlikle. Bunu çok açık, çok açık söyledim. Somut, müşahhas bir örnek de gösterdim. “Bunu yapmak isteyenler, hemen sınırlarımızın ötesine baksınlar” dedim. Ülke ismi vermedim, ama herkes biliyor. O ülkede yeni yapılan anayasa hadi ismini de söyleyeyim Irak Anayasası’nın ülkeyi ne hale getirdiği görülmüyor mu? Çünkü, etnik ve din temeli üzerine kurulan bir anayasa oldu, Irak Anayasası. Şimdi, hepsi de nasıl olur da bunu düzeltiriz arayışı içindeler. Yani ibret alınmalıdır derken gösterdiğim şey ortadadır. O bakımdan siyasi yorumlar yapılabilir. Ancak, demin söylediğim gibi hepsinin de vicdanlarında daha farklı değerlendirildiği kanaatindeyim.
Soru: Askerler ilk defa sizin konuşmanızı dinlemek için TBMM’ye geldiler. Daha önce DTP’yi protesto ediyorlardı. Şimdi bu tavırlarını demokratik açılımı değerlendirdikleri şeklinde yorumlayabilir miyiz?
Gül: Silahlı Kuvvetler daima değerlendirmesini yapar ve doğru işler de yaparlar. Benim Türk Silahlı Kuvvetleri’ne olan güvenim tamdır. Silahlı Kuvvetler doğrusu değerlendirmesini yapar. Benim o bakımdan güvenim tamdır, açıktır. Tabi durumu görmüşlerdir. Her şeye çok aşırı anlamlar da yüklememek gerekir. Gayet açık. Kendi ülkelerinin Devlet Başkanı konuşuyor ve Türkiye’nin Meclisi. Dolayısıyla böyle görmek gerekir. Daha farklı farklı anlamlar, daha farklı şeyler aşırı zorlama olur. Biz kendi ortamlarımızda çok serbest şekilde görüşlerimizi paylaşıyoruz. Benim güvenim tamdır Türk Ordusu’na.
Soru: Soru biraz erken, ama 2012’deki Cumhurbaşkanlığı seçimi tartışılmaya başlandı. En önemli soru da sizin tekrar aday olup olmayacağınız. Çeşitli formüller ortaya atılıyor. Bunlardan biri de Sayın Erdoğan’la yer değiştireceğiniz şeklinde. Ne diyorsunuz bunlara?
Gül: Daha önce de söyledim. Ben bu konulara girmeyeceğim. Çünkü o zaman insan görevini yapamaz. Yani sizin göreviniz bulunduğunuz süre içinde işinizi en iyi şekilde yapmanız. Bunlar nasıl denk gelirse öyle olur. Meclis’in bileceği şeylerdir. Eğer ben bu konulara açık veya gizli olarak kafamı yormaya bir kez başlarsam, o zaman görev yapamam. Samimiyetle söylüyorum, Hiç yani nasıl olursa benim için fark etmez. Ben şimdi görevimi yaptığım süre içinde ülkeme en iyi şekilde yararlı olmayı düşünüyorum. Yapmam gereken Anayasa’nın verdiği sorumlulukları ve görevi en iyi şekilde yerine getirmektir. Beni şu anda o meşgul ediyor.
Soru: Biraz önce demokrasiden söz ettiniz. Türkiye’nin problemlerinin giderilmesi için nasıl bir demokrasi düşünüyorsunuz?
Gül: Ben karşı karşıya olduğumuz problemlerin hepsinin çözümünü demokratik standartlarımızın yükseltilmesinde görüyorum. Sadece bugün tartışılan konuyla ilgili değil, diğer konularla ilgili de. Dinle, mezheple, laiklik anlayışı, farklı sosyolojik kültürel sorunlarla ilgili, karşılaştığımız sıkıntılar aslında isim koymadan şu mesele, bu mesele demeden Türkiye’nin demokratik standartlarını beraber olmaya çalıştığımız Avrupa’nın, evrensel şekilde kabul edilen kriterler seviyesine çıkartmaya başladığımızda otomatik olarak o sorunlar yok olacak. Diyelim ki bir Kürt vatandaşımızın, alevi vatandaşımızın, dindar bir şekilde yaşamaya çalışan vatandaşımızın problemleri varsa, bence bunlara tek tek isim koymadan, standartları yükselttiğimizde zaten problemler otomatik olarak devre dışı kalacak. Onun için bir ön yargıya girmeden standartları yükseltme yönünde çalışma yapmak lazım. Türkiye’nin hedefi zaten gelişmiş ülkelerin demokratik standartlarını yakalamak. Cumhuriyet kurulurken Atatürk bu hedefi göstermiş. Hedef o gün başka cümlelerle, bugün başka şekilde dile getiriliyor. O açıdan, Türkiye’nin AB ile beraber olma kararı ve politikası bundan dolayı değil mi? Muasır medeniyeti yakalama politikasıdır, AB diyoruz. AB ile ilgili olarak da şunu söylemek isterim. Hedef aslında birliğin içine girmek falan değil, esasında. Esas olan o kriterleri uygulayabilmek. Norveç AB üyesi mi? Değil. Zaman zaman AB konusunda konuşurken de şunu söylerim: Benim içimdeki en büyük yeis, üzüntü, hüzün niye başkasının çapası ile bu kriterlere ulaşmaya çalışıyoruz da, kendi dinamomuzla, kendi dinamiklerimizle, kendi liderliklerimizle bu seviyelere ulaşmıyoruz. Bu gerçekten benim içinde bir hüzündür. Bizim halkımız için neyin iyi olup, neyin iyi olmadığını, kriterleri onlara bakarak mı belirleyeceğiz. Yani özgürlük, demokrasi Alman için iyi de Türk halkı için çok mu? Veya şeffaflık, bütün devlet adamlarının hesap verebilmesi, böyle bir ülke bizim için gerekmez mi? Onun için meseleye böyle bakmak gerekir.
Soru: Biraz önce Alman vatandaşı ve Türk vatandaşı karşılaştırması yaptınız. Almanya seçimleri Türkiye’nin AB üyeliğini nasıl etkileyecek size göre?
Gül: Ben AB konularında dışarı bakmıyorum, içeri bakıyorum açıkçası. Avrupa’da konjonktür değişiyor. Kohl dönemini, Schröder dönemini düşünün. İşte Chirac dönemi vardı. Her ülke kendi seçimini yapacaktır. Önemli olan formül. Bu formül Türkiye’de var, şimdi artık. Biz müzakereye başladık, tarama sürecini bitirdik. Türkiye’nin hukuku ile adapte etmek istediğimiz hukuku yan yara gördük. Hangisi noksan onları çıkardık, tespit ettik. Bizim hangilerini hemen, hangilerini daha sonra kabul edeceğimizi veya hiç kabul etmeyeceklerimizi de tespit ettik. Bunlar belli olduğuna göre, kendi kendimize bunları yapabiliriz. Niye yargı reformunu biz kendimiz yapmayalım? Niye sağlıkla ilgili konuları kendimiz yapmayalım? Enerji faslını bloke ediyorlar şimdi. Enerji fazlını ben kendim açıp kaparım doğrusu. Fasılların açılıp kapanımı 5 dakikalık seramoni. Onun için Almanya’daki seçimlere, Fransa’daki gelimlere takılmamak lazım. Türkiye zaten kendi kendine fasılların gereğini yapınca çehresi değişecek. Türkiye’nin cazibesi değişiyor. Bu o zaman zaten Almanya ile Fransa’yı da değiştirecek. Biz 4-5 veya 10 sene sonrasına baktığımızda, o günkü Türkiye’nin cazibesinin 10’a, 20’ye katladığımız zaman Almanya’daki seçim ne olursa olsun. O zaman belki Norveç’in yaptığını da yapabiliriz.
Soru: Ermenistan ile açılım konusunda Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’le de görüştünüz. Ne düşünüyor Aliyev? Bu konudaki tereddütleri giderildi mi?
Gül: Bir statüko var, şu haklı, bu haksız o ayrı mevzu. Ama bunu bu şekilde götürmek mümkün değil. Konuşuyoruz, Ayiyev’e de Sarkisyan’a da söyledim. Onun için bu problemlerin çözümü gerekiyor. Burada taşlar oynadı. İlk defa Amerika ve Rusya başkanlar seviyesinde konuyla ilgilenmeye başladı. Bana Aliyev, daha önce Amerika’nın ufak memurları ile muhatap oluyorduk, ilk defa sayenizde dışişleri bakanları ve başkanlar bu konularla ilgilenmeye başladı, dedi. Siz konuların çözümünde etkili olmazsanız, başkaları devreye giriyor. Herkes demiyor mu, PKK sadece kendi gücüyle mi büyüdü. Dış destekle büyümedi mi? Nasıl dolandı Abdullah Öcalan bütün ülkeleri? Moskova’ya nasıl gitti? Hadi bakalım Murat Karayılan bugün gidebiliyorsa gitsin. Hadi gitsin Moskova’ya, hadi gitsin İtalya’ya. Hadi gitsin bakayım Yunanistan’a, Kenya’ya. Karayılan gitsin de göreyim. Ama o dönemde gidiyordu.
Soru: Türkiye’de siyaset geriliyor. Bu gerilimi ortadan kaldırmak için Cumhurbaşkanı olarak adım atmayı düşünüyor musunuz?
Gül: Ben günlük çalışmam. Farklı bir tarzım var. Siyasette de böyle yapardım. Temkinli, çok düşünerek ve alt yapısını oluşturarak adımlar atarım. Önemli meselelere de fazlaca kafa yorarım. Bundan 5 ay kadar önce siyasi liderlerle bir masa etrafında bir araya gelip, meseleleri bütün boyutlarıyla açık açık konuştuk. Türkiye’de başkanlık sistemi uygulanmıyor ki, ben hükümet işlerine karışayım. Türkiye’nin yönetiminden Hükümet sorumlu. Ancak, Türkiye’nin hükümetleri de aşan meseleleri var. Bu günkü hükümetin de bundan sonraki hükümetlerin de meselesi olan meseleler var. Onlarla ilgilenmek Devlet Başkanı olarak benim görevim. Bu çerçeve içinde daha önce onlarla görüştüm. O zaman dikkatlice dinleyip, takdir ettiler. Önemli olan konuşma ortamını sağlamak ve ben bunun için uğraşacağım. Daha önce de çeşitli vesilelerle bir masa etrafında konuşuldu. Ancak, sadece ben yaptım ve oldu, demek için bu adımı atmak olmaz. Önce ortamı oluşturmak lazım ki, yapılacak işler fayda versin. Buradan olumlu şeyler çıkartabilelim. Ben bu imkanı tabii ki arayacağım. Ben hepsinin ve herkesin görüşlerini takip ediyorum. Kaygılarını da itirazlarını d anlıyorum. Mesela, uluslar arası ve bölge ile ilgili konularda Hükümet’i de uyarıyorum. Hızlı hareket edilmesi gerektiğini söylüyorum. Bölge ile ilgili konular ve dış meselelerde, “Hızlı, azimli, kararlı olmak gerekir” diyerek, Hükümet’e uyarıda bulunuyorum.
Soru: Peki, bir uzlaşma zemini yakalamak için bugün ortamı müsait görüyor musunuz?
Gül: Neden olmasın? Herkes vatansever. Neden olmayacak ki? Ben, büyük partiler arasında işin özünde ve esasında bir farklılık olduğunu zannetmiyorum. Ayrıca, farklılık da görmüyorum. Politika, metodoloji gibi konular dışında çok köklü ideolojik ayrım olsa, o zaman sıkıntı olurdu. Çok derin ideolojik ayrımlar olsa, tehlikeli oldurdu.
Soru: Siz, çok ciddi görüş ayrılıkları olmadığını söylüyorsunuz. Ancak, MHP Lideri Devlet Bahçeli, demokratik açılım konusunda “ihanet” gibi ağır suçlamalarda bulunuyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Gül: Ben onları siyaset olarak değerlendiriyorum. Yanlış anlamalar, farklı metodlar, siyasetin getirdiği söylemler, kırgınlıklar falan… Bunlar var. Yoksa, çok derin ayrılıklar olduğunu sanmıyorum. Ben, bu günden itibaren uğraşıyorum. Ne kadar vadede olur, o ayrı mevzu. Buradaki önemli nokta, konuyu konuşamayacak şekilde, kırgınlık yaratacak boyutlara ulaştırmamak. Parti başkanları da insan. Kişisel ve nefislerini rencide edici tavırlar içine girmemeliler. Herkes için söylüyorum, büyük meselelerde çok söylerim. Bazen usul esasın da önüne geçiyor. Usul çok önemli. Zaman zaman öyle kırıcı olunuyor ki, iki insan bir araya gelemiyor.