Elazığ’da gündüzleri iş yerinde tespih işlemeciliği yapan 63 yaşındaki Ahmet Fatih Eren, akşamları ise 180 kişilik gönüllüler korosuna kullandığı müzik alet kanunla katılıyor.
Elazığ’da ikamet eden 2 çocuk babası Ahmet Fatih Eren, 1980 yılında Fırat Üniversitesi Edebiyat Fakültesini bitirdi. Üniversiteyi yanlış tercih nedeniyle 1 yıl erteleyen o sırada kahvehane yerine Musiki Cemiyetine giden Eren, görünce kendisini cezbeden kanunu çalmayı öğrendi. İlerleyen süreçte tekrar sınava girerek üniversiteyi bitiren Eren, kuyumcu dükkanı açtı. Müziğe hobi olarak devam eden Eren, derneklere giderek eğitimini sürdürdü. Son 8 yıldır gündüzleri tespih işleyip satan Eren, aynı zamana akşamları 180 kişilik Elazığ Belediyesi Gönüllüler korosunda kanun çalarak gönlünü dinlendiriyor.
Kuyumculuk ve tespih işlemesi yaptığını aktaran tespihçi Ahmet Fatih Eren, “Bir yıl içerisinde Belediye Başkanı ve Naci Sönmez hocamızın büyük emekleri ile bu koro oluştu. Müzik ile yaklaşık 40 senedir uğraşıyorum. Edebiyat fakültesi mezunuyum aynı zamanda esnafım. Şu anda zamanımızı, akşam vakitlerimizi müzikle uğraşarak geçiriyoruz. Haftanın 4-5 gününü müzikle uğraşarak geçiriyoruz. Koro oluştuğundan beri burada devamlı emek harcıyoruz” dedi.
“Kahvehane yerine Musiki cemiyetine gitti”
Bir arkadaşının tavsiyesi üzerine Musiki Cemiyetine gittiğini ve bir yıl içerisinde kanun çalmayı öğrendiğini dile getiren Eren, “1974 yılında liseden mezun olduğumda üniversitelere tercih sistemi yeni çıkmıştı. Yanlış bir tercihten dolayı bir yıl üniversiteye gidemedim. O bir yıl içerisinde kahve alışkanlığım olmadığı için Musiki Cemiyetine gittim. Cemiyette Kanun’u görünce, önce beni cezbetti. Ben Kanun’u çalmak için emek harcadım. Bir yıl boyunca uğraştım ve çalmayı öğrendim. Üniversiteyi 1980 yılında bitirdim. Okulu bitirdiğimde kuyumcu dükkanı açtım. Kuyumculuğu açtıktan sonra öğretmenlik bana pek cazip gelmedi ve öğretmenliği yapmadım. Belli bir seviyeden sonra kuyumculuğu bıraktım. Bu arada da müziğe hobi olarak devam ettim. Müziği bırakmadım. 30 sene boyunca devamlı derneklere giderek müzik eğitimimi devam ettirdim. Müziği belli bir seviyeye getirdim. Esnaflıktan da epey birikimim oldu. Emekli olup ayrıldıktan sonra esnaflığı bıraktım. Meğer esnaf emekli olmazmış ben bunu dükkanı bıraktıktan sonra öğrendim. Tespih işlemeciliğine de hobi olarak başladım. Tespih bir sanat olarak görüyorum. El sanatlarına olan yatkınlığımdan dolayı devam ettirdim. Altın, gümüş, ahşap boyama ve el işçilikleri gibi ürünleri de yapıyorum. Zaman ayırdıkça ve zaman olduğu müddetçe onlarla uğraşıyorum” şeklinde konuştu.
"Elazığ’ın kültürü müzik ile yoğrulmuş vaziyette"
Müzisyenliğin yörede pek önemsenmediğini vurgulayan Eren, "Yöresel Harput müziği için Fransa’ya program yapmaya gittim. Orada insanların müziğe vermiş olduğu değeri gördüm. Yöresel müzik insanın kültürüdür. Müzik unutulursa kültür de yavaş yavaş dejenere oluyor. Esnaflık ile müzisyenliği bir arada götürmek bayağı zor, bir uğraş gerektiriyor. Ancak Elazığ’da benim gibi bu işe gönül vermiş çok arkadaşımız var. Bunların içinde doktor, avukat, eczacı ve özellikle öğretmen var. Dolayısıyla Elazığ’ın kültürü müzik ile yoğrulmuş vaziyette" ifadelerini kullandı.
"Stres ve yorgunluğu müzik yaparak atıyoruz"
Haftanın yaklaşık 4 gününde müzik ile uğraştığına değinen Eren, “Haftanın belirli günlerinde akşamları ve belli grup arkadaşlarımızla toplanıp derneklerde, belediye korosunda türküler seslendiriyoruz. Belediye Başkanı Mücahit Yanılmaz ile koro şefimiz Naci Sönmez’in öncülüğünde belediye korosu kuruldu. Ben de koroda kanun sanatçısı müziğimi olarak icra ediyorum. Birikimlerimin yettiği kadar genç arkadaşlarımıza aktarmaya çalışıyorum. Osmanlı döneminde müzik ve makamlarla belli hastalıklar tedavi edilmeye çalışılırmış. Bunun bilimsel açıklamaları da günümüzde yapılmıştır. Sabahtan akşama kadar dükkandaki stres ve yorgunluğu akşamları dernekte müzik yaparak ruhumuzu dinlendiriyoruz. Gençler de mümkün olduğu kadar yöresel müziklerini öğrensinler. Yöresel müzik çok farklı bir şey. Her yöreni farklı müziği vardır ama Elazığ’ın müziği üç ana müzikten biridir. Urfa, Kerkük ve Harput üçlüsü nağme ve makamlar olarak birbirine çok yakındır. Kültürünü kaybeden hangi toplum olursa olsun nihayetinde yıkılmaya mahkumdur. Kültür kaybolunca benlik de kaybolur” diye konuştu.