Trabzon Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Orhan Öztürk, insan gözünün 400 nm ile 760 nm arasında dalga boylarına sahip ışıkları gördüğünü belirtti. Öztürk, dalga boyu küçüldükçe mavimsi, dalga boyu büyüdükçe kırmızımsı renkler görüldüğünü söyledi. 760 nm'nin üzerinde infrared, 400 nm'nin altında ise UV yani mor ötesi radyasyonun başladığını kaydeden Dr. Öztürk, "UV, radyasyon güneş ışınlarının yüzde 5'ini oluşturmasına rağmen çok tehlikelidir. Diğer taraftan UV ışığın çoğu atmosfer tarafından emilmektedir ve çok küçük dalga boyları yeryüzüne ulaşamamaktadır. Bulutlu havalarda emilim daha da artmaktadır. UV ışık yeryüzünden yansıtılır. Toprak ve çimen yüzde 1-5, su yüzde 3-13 arası yansıtırken, kar yüzde 88'e kadar yansıma yapabilir. UV etkisi yükseklerde artar, zira filtre edecek atmosfer azalmaktadır. Dağcılarda tırmanma sırasında, güneşin sıcaklık etkisinin azalmasına rağmen güneş yanığı olma olasılığı daha fazladır. Dağa tırmananlar ve kar kayağı yapanlar UV radyasyona en fazla maruz kalanlardır. Gözün yapısındaki belli özellikler UV'ye karşı koruma sağlar. Gözlerin yatay düzlemde yerleşmiş olması ve kemik yapısı önemli koruma faktörleridir. Daha ileri anatomik korunma burun, kaş ve yanakla sağlanır. Göz kapaklarının fazla ışıkta kapanması da koruyucu faktörlerden biridir" dedi. Göze ulaşan UV ışınlarının ancak bir kısmının gözün iç kısmındaki retinaya ulaşabildiğini hatırlatan Dr. Öztürk, kornea ve lenste oldukça fazla emilim gerçekleştiğini söyledi. UV'ye yüksek dozda ve uzun süreli maruz kalma durumlarında klinik etkiler ortaya çıkmaya başladığını belirten Öztürk, akut olarak UV ile karşılaşma sonrası 6 saat içinde yüzeyel punktat keratopatinin geliştiğini belirtti.
"HALK SAĞLIĞI AÇISINDAN BELLİ SAATLERDE GÜNEŞ GÖZLÜĞÜ TAKILMALI"
Op. Dr. Orhan Öztürk, "Yukarıda bahsedilen duruma kaynakçılarda ve kar ile uğraşanlarda sık rastlanır ve bu duruma 'kar körlüğü' adı verilmektedir. Bu fotokeratit tablosu oldukça ağrılı olup 8-12 saat içinde kendiliğinden iyileşir. Kayakçıların günde 12 saatten fazla kaymaları fotokeratit için ciddi tehlike oluşturur" diye konuştu. "Uzun süre güneşe maruz kalanlarda halk arasında et büyümesi diye bilinen 'pterjiyum veya pinguekula' gelişebilir" diyen Dr. Öztürk, açıklamasını şöyle sürdürdü:
"UV ışını, lensin içindeki proteinlerin yapısını bozarak katarakt oluşumuna yol açabilir. Sinir tabakası üzerinde de esaslı tesirleri vardır. UV ışığının tüm bu zararları göz önüne alındığında milyonlarca insanın bundan korunması gündeme gelmektedir. Halk sağlığı açısından insanların en azından 10.00-14.00 saatleri arasında güneş gözlüğü kullanması gerekmektedir. UV emen kontakt lens ve göz içi lensler de mevcuttur. UV'den korunmanın en kolay yolu tabii ki kapalı alanlarda kalmaktır. Gün içinde açık ortamlarda bulunurken giyilen şapka ve uygun şekilde kullanılan güneş gözlükleriyle göze gelen UV'den yüzde 95 oranında korunulabilir. Kullanılan gözlüklerde özel UV ışınları engelleyen elemanlar olmaksızın sadece cam yerine plastik gözlük seçilmesi bile UV'nin göze girmesini engelleyen önemli bir faktördür. Lensler, kromoforlar sayesinde UV radyasyonu filtre eder. Bunlar, lenslere renk veya koyuluk vermedikleri için, direkt lensin renk ve koyuluğuna bakarak UV emilimi konusunda fikir sahibi olamayız."
Dr. Öztürk, fotokromik lenslerin UV ışığa maruz kalınca renk değiştirdiğini ve oldukça iyi bir filtrasyon sağladığını ifade ederek, "Gözlüklerin şekli ve göz önünde duruş pozisyonları da UV'den korunma için önem taşımaktadır. Göz çevresini çepeçevre saran gözlük şekilleri en kıymetli koruyuculardır. Bunun yanında güneş gözlüklerinin lensleri de optik olarak kaliteli olmalı, çizik olmamalıdır. Lensin hafif bir esnemesinde üzerinde pigment defektleri oluşmamalıdır" şeklinde konuştu.