İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, "Güneş tutulması ve deprem arasında kurulan ilişki, mantıkla açıklanamayan bir önyargı ve duygusal saplantıdır" dedi. Akla, deneye, gözlem ve kanıta dayanmayan senaryo ve tahminlerin doğru yolu göstermediğini vurgulayan Prof. Dr. Kadıoğlu, "Boğaziçi Üniversitesi Astronomi Bölümü, 1973-2002 yılları arasında tüm dünyada görülen depremlerin Güneş tutulmasıyla ilişkisini inceleyip istatistiksel anlamda bir ilişki olmadığını ortaya koymuştur" şeklinde konuştu.
2006 yılı içinde beklenen 2 ayrı Güneş tutulması, 'Güneş tutulması depremi tetikler mi?' sorularını da beraberinde getirdi. Konuya açıklık getiren İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, bu iki doğa olayı arasında herhangi bir bağlantı olmadığını söyledi. Prof. Dr. Kadıoğlu, "Güneş tutulması depremi tetikler mi? Bazılara göre 'olabilir'miş. Böylece 29 Mart 2006 tarihinde Güneş tutulması Türkiye'de fay hatlarını tetikleyecekmiş. 12 Kasım 1999 depreminin 5. yıldönümünde biz hala Güneş tutulmasıyla depremler arasında bir ilişki olup olmadığı gibi tuhaf şeyleri tartışıyoruz. 10 Temmuz 1894 İstanbul depreminden 11 gün, 17 Ağustos 1999 Kocaeli depreminden 9 gün ve en son olarak 8 Ekim 2005 tarihinde Pakistan'daki depremden 5 gün önce Güneş tutulmaları meydana gelmişmiş. Bazıları, 'Kainatta tesadüfe yer olmadığına ve her şeyin de her şeyle alakası olduğuna göre Güneş tutulmasıyla depremler arasında da mutlaka bir ilişki vardır' diyor. Bana da 'Güneş tutulunca deprem olur mu?' diye sorulsaydı, ben de 'Evet olur' derdim. Zaten irili ufaklı depremler her zaman oluyor. Bu kadar sık olan bir olayın bazılarının Güneş tutulmasından önceye, bazılarının ise sonraya rastlaması doğaldır" dedi.
Güneş tutulmasının depremi tetikleyebileceği yönündeki tezlere kesinlikle karşı çıktığını belirten Prof. Dr. Kadıoğlu, "Bilim böyle bir ilişkiyi henüz doğrulamamıştır; ama bu, ilişki olmadığı anlamına gelmez' gibi orta yolcu bir yaklaşım asla sergilemem. Çünkü bilim, ilişki olmadığını yıllardır söylüyor. Depremler aniden oluşan yeryüzü sarsıntılarıdır. Yerin yüzeyi hareketsizmiş gibi görünse de sürekli yer değiştirir, yükselir, alçalır, kıvrılır, bükülür. Bu durum kayalar üzerinde büyük bir gerilim oluşturur. Geniş zaman aralıklarında bu gerilimle biriken enerji, en zayıf noktadan kırılmayla boşalır. Açığa çıkan bu büyük enerjiden kaynaklanan titreşimler, dalgalar halinde yayılır ve geçtikleri ortamları sarsar. Depremlerin nerede ve ne zaman olacağı gün ve saat olarak bilinmez. Böylece Güneş tutulmasından sonra oluşan depremlerin de kimisi 11, kimisi 5 gün sonra dünyanın herhangi bir yerinde oluşabiliyor" diye konuştu.
"BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ HERHANGİ BİR İLİŞKİNİN OLMADIĞINI ORTAYA KOYMUŞTUR"
Prof. Dr. Kadıoğlu, Boğaziçi Üniversitesi Astronomi Bölümü'nün, 1973-2002 yılları arasında tüm dünyada yaşanan depremlerin Güneş tutulmasıyla ilişkisini inceleyip istatistiksel anlamda bir ilişki olmadığını ortaya koyduğunu söyledi. Kayıtlara göre, 9 yılda 66 Güneş tutulması gerçekleştiğini, aynı dönemde meydana gelen büyük depremlerin yüzde 55'inde tutulmanın 6 gün öncesi ve sonrasını kapsayan günlerde olmadığının görüldüğünü dile getiren Prof. Dr. Kadıoğlu, "Tutulmaların yüzde 45'indeyse büyük deprem görülmüş. Bunların sayısı da 30 yılda görülen büyük depremlerin yüzde 1'i kadar.' Eğer istatistiksel bir çalışmada anlamlı bir ilişki bulunsa ona da inanmam; çünkü doğada aynı anda artan veya biri artarken öteki azalan birbirinden bağımsız binlerce olay var. Örneğin, İstanbul'da kanserden ölenlerin sayısıyla trafiğe çıkan araç sayısı arasında aransa büyük bir ilişki bulunur! Önemli olan fiziksel ilişkidir. Bazı uzmanlara göre, faylardaki enerji birikimine, ayın çekim gücü nedeniyle tektonik tabakalar ve fay hatları üzerinde oluşan gerilim eklendiğinde deprem tetikleniyormuş. Phil Plait'e göre ' ww.badastronomy.com/bad/misc/planets.html' bırakın Güneş ve Ay'ın çekim gücünü, tüm gezegenleri bir sıraya dizsek de ortaya çıkan çekim gücünün fazla bir anlam ve önemi yok" açıklamasında bulundu. Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, şöyle devam etti:
"Benzer şekilde 5 Mayıs 2000 tarihinde Güneş, Ay, Dünya ve 5 gezegen bir sıra halinde dizilince kozmik felaket kopacak diye beklemiştik. 'Büyük Diziliş' olarak adlandırılan bu semavi olaya dayanarak ortaya atılan felaket senaryolarına göre, biraraya gelecek olan gezegenlerin dünyaya uygulayacağı ilave yer çekimi ve gel-git kuvvetleriyle, dünyada depremler oluşacak, volkanlar patlayacak, seller, kutuplardaki buzulların erimesi ve parçalanmasına neden olacak; hatta kıyamet kopacak ve Dünya'nın sonu gelecekti. 5-16 Mayıs tarihlerinde Dünya ve Ay ile birlikte Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter ve Satürn gibi 5 gezegen bir hat üzerine geldi. Gezegenler en son 6 Şubat 1962 tarihinde de bu şekilde biraraya gelmişti ve 8 Eylül 2040 tarihinde yine biraraya gelecekler. Dr. Monson'a göre yaklaşık olarak 4.5 milyar yaşında olan Dünya, gezegenlerin benzer şekilde dizilişine 45 milyon kez şahit olmuş. Yani, 5 gezegen her 50-100 yılda bir bu şekilde dizilmekte; ama ortaya atılan felaket senaryoları gerçekleşmemekte. John Gribbin 1970'lerde yayınladığı The Jupiter Effect adlı kitabında, 1983'te gezegenlerin sıraya dizileceği ve Dünya'nın sonunun geleceğini öngörüyordu. Şimdi bu yazıyı okuyabildiğinize göre böyle bir şey de olmadı."
Sonuç olarak, Güneş tutulması ve deprem arasında kurulan ilişkinin, mantıkla açıklanamayan bir önyargı ve duygusal s'cr. Bu durum kayalar üzerinde büyük bir gerilim oluşturur. Geaplantı olduğunu savunan Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, "Akla, deneye, gözlem ve kanıta dayanmayan senaryolar ve tahminler doğru bir yol gösterici değildir. Yani, Atatürk'ün dediği gibi 'Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için, en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin haricinde yol gösterici aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir" dedi.