Tıp literatüründe spontan abortus olarak adlandırılan düşük, hamileliğin ilk 20 haftası içerisinde gebeliğin kendiliğinden sonlanması durumudur. Büyük çoğunlukla ilk 13 hafta içerisinde meydana gelir. Bazı hallerde gebeliğin devam etmeyeceği döllenme aşamasında bile belli olabilir.
Düşük, gebeliğin ilk yarısı olarak sayılan 20. haftaya kadarki dönemde, yani bebek 500 gram ağırlığa ulaşmadan meydana gelir. Her beş gebeden birinin başına gelen görülme sıklığı yüksek bir problemdir. Gebeliğin 20. haftasından 37. haftasına kadar olan dönemdeki doğum ise düşük olarak değil, erken doğum olarak adlandırılır.
Düşüğün pek çok türü mevcuttur. (Erken düşük, geç düşük, kendiliğinden düşük, fark edilmemiş düşük ve tekrarlayan düşük gibi)
Bir kadının en az 2 kez arka arkaya düşük yapması halinde tekrarlayan düşükten söz edilebilir. Hamileler arasında yaklaşık olarak %1-%2 oranında görülür. Gebenin yaşı arttıkça tekrarlayan düşük riski de artar. Eğer gebe daha önce de farklı aralıklarla düşük yaptıysa tekrarlayan düşük olma olasılığı da artış gösterir.
Tekrarlayan düşük nedenleri çok çeşitli olabilir ve şu şekilde sıralanır:
Tüm bu faktörlerin yanı sıra kaynağı tespit edilemeyen tekrarlayan düşükler de görülmektedir. Sebepsizce görülen tekrarlayan düşüklerin oranı ise %50 seviyesindedir. Bu riskle karşı karşıya olan gebelere genellikle aspirin ile tedavi uygulanır. Ayrıca duysal destek almak da oldukça yararlıdır.
Tekrarlayan düşüğün tedavi edilebilmesi için önce sorunun kaynağı tespit edilmeye çalışılır. Eğer tekrar eden düşüğün nedeni rahimdeki miyom, polip gibi oluşumlar ise cerrahi müdahale ile gebenin bu oluşumlardan kurtulması sağlanır. Buna ek olarak kanamaya yol açan pıhtılaşma bozukluğu mevcut ise kan sulandırıcı ilaçlar ve iğneler ile tedavi planlanır.
Çoğunlukla ilk 3 ay içerisinde meydana gelen düşüğün en çok rastlanan nedenidir. Kromozom bozukluğu yüzünden henüz döllenme aşamasındayken yaşanan aksaklıklara bağlı olarak embriyo gelişemez. Fazla veya eksik olan kromozomlara bağlı olarak oluşan bozukluk özellikle 35 yaş üzerindeki anne adaylarının daha çok karşılaştığı bir sorundur.
Plasenta sayesinde besinler, kan akışı ve oksijen anneden bebeğe aktarılır. Bebeğin anne karnındaki yaşamının devam etmesini sağlayan plasentada bir sorun oluşması halinde bebek yeterli besini alamaz ve düşük meydana gelir.
Embriyo, yarısı babadan yarısı ise anneden alınan dokuyla oluşur. Embriyoyu yabancı bir madde olarak gören vücut çeşitli tepkiler geliştirir ve kendini koruma altına almaya çalışır. Koruma altına alması halinde bağışıklık sistemi işlev görmez. Ancak bazı gebeliklerde embriyoyu koruyan düzende aksaklık oluşur, embriyo bağışıklık sistemi tarafından reddedilir. Bu durumla karşılaşıldığında ise düşük meydana gelir.
Vücudun ekfeksiyon kapması doğrudan düşüğe neden olur. Bu enfeksiyonlar kızamık, kızamıkçık, toksoplazma, HIV virüsü, herpes virüsü, lupus, sıtma ve cinsel ilişkiyle bulaşan rahatsızlıklar olarak sıralanabilir.
Antikor bağışıklık sistemi tarafından üretilen vücudun hastalıklarla, enfeksiyonlarla savaşmasını sağlayan bir proteindir. Tekrarlayan ve arka arkaya görülen düşüklerin pek çoğunun nedeni vücuttaki antikor seviyesinin normalden fazla olmasıdır. Antikor yüksekliği kanın pıhtılaşmasına yol açar. Pıhtılaşma nedeniyle de embriyoya giden kan engellenir ve düşük meydana gelir.
Kontrol altında tutulamayan şeker hastalığı, yüksek tansiyon, lupus, böbrek hastalığı, tiroid ve çölyak hastalığı uzun süreli devam ettiğinde düşüğe neden olur.
Yaş arttıkça düşük yapma riski artış gösterir. 35 yaş altındaki bir gebenin düşük yapma olasılığı %15 iken, bu rakam 35 yaşındaki bir gebe için %20-%35 olarak belirlenmiştir. 45 yaş üstü gebelerin ise düşük yapma olasılığı %50'ye kadar çıkmaktadır.
Rahim yapısı düşüğe neden olur mu sorusu embriyonun geliştiği yerin rahim olması nedeniyle düşüğe neden olduğu şeklinde cevaplanabilir. Progesteron hormonunun yetersiz düzeyde olmasına bağlı olarak rahmin iç tabakası gelişemez ve buradaki kaslarda güçsüzlük meydana gelir. Rahmin iç tabakasındaki bozukluklar da embriyonun rahme tutunmasını engeller. Buna bağlı olarak bebek gelişemez ve gebe düşük yapar.
Romatizma, egzama, sivilce ilaçları, ağrı kesiciler ve iltihap kurutan ilaçlar düşük riskini artırır. Gebelik süresince ilaç kullanımından mümkün olduğunca kaçınılmalı ve mecburi hallerde kullanılacak olan ilaçların da mutlaka bir doktor kontrolünde alınması gerekir.
Radyoatif ışınlara maruz kalmak gebelikte embriyo gelişiminde anormallikler görülmesine yol açar ve düşük meydana gelir.
Bir kadının geçirdiği gebelik sayısı arttıkça düşük yapma olasılığı da buna paralel olarak artış gösterir. Son yıllarda sıklıkla başvurulan yardımcı üreme teknikleri nedeniyle çoğul gebelikler oluşur ve buna bağlı olan düşük sayısı da artar.
Hamilelikte düşük nedenleri için tüm bunların yanı sıra aşağıdaki faktörlerden de söz edilebilir.
Gebelik süresince vücudunda değişimler gözlenen anne adayı, anne olmaya hazırlanırken bazı ruhsal değişimler yaşar. Bu dönemde hormonların da etkisiyle duygusal açıdan hassas olunur. Hamilelikte sinir bozukluğu, depresyon, aşırı kızgınlık, ağlama nöbetleri, üzüntü, stres ve sıkıntılar daha şiddetli olur. Annenin yaşadığı her bedensel ve ruhsal problem bebeğini de etkiler.
Hamilelikte stresin bebeğe etkisi ise, kortizol ve adrenalin gibi hormonların anne kanı aracılığıyla bebeğe taşınmasıyla birlikte görülür.
Gebelikte stres nelere yol açar hususu üzerinde varılan sonuçlar şu şekilde sıralanabilir:
Strese bağlı olarak meydana gelen kasılmalar ile karın ağrısı oluşabilir.
Annenin duygusal halinden doğrudan etkilenen bebek olumsuz durumlar karşısında zarar görür. Ağlamak ve duygusal gerginlik düşük riskini artırır.
Üzüntü gibi duygusal etmenler sebebiyle kanama yaşanabilir ve buna bağlı olarak düşük yapma olasılığı artış gösterir.
Strese bağlı olarak da kanama görülebilir. Doğrudan stres sebebiyle düşük yapma riski yüksektir.
Hamilelikte strese ne iyi gelir hususu üzerine anne adayının atması gereken adımlar şu şekildedir:
Gebelik geçiren her 5 kadından birinin depresyona girdiği araştırmalarla kanıtlanmıştır. Sosyal hayattan geri çekilme, ilgi kaybı, isteksizlik, genel mutsuzluk, gebenin kendisini suçlaması, kendisini değersiz hissetmesi, uykusuzluk ve devamlı kaygı hali gebelikte yaşanan ruhsal sıkıntılar arasındadır. Gebelikte stres nasıl geçer diye düşünüldüğünde anne adayının yapması gereken ilk şey stresli ortamlardan uzak durmak, çevresinde yalnızca olumlu düşüncelere sahip, kendisine moral verip destek olan insanlara yer vermektir.
Düşüğün en yaygın ve en önemli belirtisi kanamadır. Kanamayla birlikte kramp, karın ağrısı da görülebilir. Gebeliğin ilk dönemlerinde bazı hallerde hafif kanama normal olarak karşılanırken bu durumun devam etmesi düşük tehlikesi anlamına geldiğinden büyük bir ciddiyetle ele alınması gereken bir sorun olarak kabul edilir.
Kasık ağrısı çoğunlukla gebeliğin ilk dönemlerinde karnın büyümesi ve rahmin yan duvarlarının gerilmesi nedeniyle oluşur. Kasık ağrısına ek olarak kanama da görülürse mutlaka ciddiye alınması gereken bir sorun oluşmuş demektir. Bu durumda hemen doktora başvurulması gerekir.
Kasık ağrısı ve kanamaya ek olarak kanlı beyaz et parçasına benzer pıhtıların görülmesi halinde düşüğün meydana gelmiş olması çok yüksek bir ihtimaldir.
Düşüğün en çok neden olduğu komplikasyon kanama ve ardından gelen enfeksiyondur. Kanamanın fazla olması halinde kansızlık görülür. Bazı hallerde kan nakline bile ihtiyaç duyulabilir. Aşırı miktardaki kanamaya müdahale edilmesinde geç kalınırsa gebenin hayatını tehdit edecek bir durum oluşabilir. Kanamanın etkisiyle gebe şoka girebilir. Düşük sebebiyle rahimde embriyodan bir parça kalırsa enfeksiyon oluşma riski oldukça yüksektir. Bunun nedeni ise canlılığını kaybeden dokuların bakteri üretmesidir. Bu hallerde gebenin hayatı ciddi bir tehlikeye gireceğinden mümkün olan en kısa sürede kürtaj yapılması gerekir.
Gebenin düşük yapması başlamış ise bu durumu durdurmanın herhangi bir yolu bulunmaz. Hamileliğin başlangıcında oluşan düşüklerde düşükten sonra geriye kalan herhangi bir tehlike unsuru bulunmuyorsa gebeliği sonlanan kadının doktor kontrolünde birkaç gün geçirerek durumunun stabil hale gelmesi sağlanır. Ancak düşükten sonra plasentanın bir kısmında yada rahimde bir dokunun kaldığı tespit edilirse kürtaj yapılır. Kürtaj uterusun enfeksiyon kapmasını önlemek amacıyla kalıntıların ortadan kaldırılmasını sağlayan bir tıbbi müdahaledir.
Düşük riskine karşı yapılan işlemler çoğunlukla şu şekildedir:
Düşük yapmamak için alınabilecek önlemler ise şu şekildedir:
Anne adayının düşük yapmasının ardından ilk olarak kan testleri yapılarak düşüğün nedenlerinin tespit edilmesi sağlanır. Daha sonra anne adayının gebelikten önceki ideal kilosuna ulaşması için destekleyici bir beslenme programının uygulanması oldukça yararlıdır. Ayrıca düşüğe neden olan guatr, şeker hastalığı gibi kronik rahatsızlıklar varsa bu hastalıkların tedavisine ağırlık verilmelidir. Düşük yapan anne adayının ruhsal durumunun eski haline dönebilmesi için psikolojik destek alması önemlidir.