Bebeğim ve biz dergisi, Mayıs sayısında verdiği özel ekte "Hamilelikte merak edilen sorular"ın cevaplarını yayınladı. Biz de sizler için Op. Dr. Seval Taşdemir'in cevapladığı soruların bir kısmını derledik.
Hamileliğin en önemli belirtisi regl gecikmesidir. Fakat her kadın düzenli regl kanaması yaşamıyor olabilir. Regl kanamaları; hastalıklar, mevsimsel değişiklikler ve stresten etkilendiği için diğer belirtilerin de görülmesi gerekir. En sık gözlenen belirtiler; ağrılı göğüsler, yorgunluk hissi, mide bulantısı, diğer mide şikayetleri, sık sık idrara çıkma isteği ve karında şişkinlik hissidir. Bazı hamilelik belirtileri hamile olma olasılığınızın bulunduğunu, bazıları ise bu olasılığın yüksek olduğunu akla getirir. Hiçbir erken belirti hamileliğin kesin işareti değildir. Aslında hamileliği kesin kanıtlayan ilk belirti bebeğinizin kalp atışlarıdır ki bu da ultrason ile yaklaşık 10-12’ inci haftalar arasında duyulabilir.
Hamilelik ve doğumdan sonra vücudun eski haline dönmesi zaman alır. Bebeğinizi emziriyorsanız regl dönemleriniz doğumdan 6 hafta sonra başlayabilir ve tekrar hamile kalabilirsiniz. Doğumdan 6 ay sonra tekrar hamile kalmak size fiziksel bir zarar vermez, fakat psikolojik açıdan hamileliklerin arasının en az 2 yıl olması önerilir.
Doktorunuz son regl tarihini referans alarak hamileliğinizin haftasını hesaplar ve yaklaşık doğum tarihini belirler. Döllenme ve hamilelik, son regl tarihinizden 2 hafta sonrasına denk gelen günlerdeki yumurtlama döneminde gerçekleşir. Buna rağmen kolaylık ve doğru olması açısından hamilelik haftası hesaplanmasında son regl tarihi kullanılır.
Bebeğin cinsiyeti, döllenme esnasında genetik olarak belirlenir. Kadınlar 2 tane X cinsiyet kromozomu, erkekler ise bir tane X bir tane de Y cinsiyet kromozomu taşır. Eğer yumurtayı döllemeyi başaran sperm X kromozomu taşıyorsa bebek kız, Y kromozomu taşıyorsa bebek erkek olur.
Hamileliğin ilk 16 haftasında, kan damarlarında genişleme ve baş ağrısı görülür. Stresten kaynaklanan sızı, beyin bölgesindeki kasların kasılmasını artırır ve anne adayı kendisini sürekli yorgun hisseder. Bu ağrıların bir kısmı dinlenme ile geçer. Baş ağrıları genellikle hamileliğin 3. ve 4. ayında kaybolur. Eğer ağrılarınız devam ederse, bu durumda burunda iltihaplanma, yüksek tansiyon ya da altta yatan başka bir neden olup olmadığı araştırılmalıdır.
Hamilelik son regl tarihinden itibaren 40 haftadır. Son regl tarihine 7 gün ekleyip 3 ay geri gidildiğinde tahmini doğum tarihi bulunabilir; son regl tarihi 5 Mart 2001 olan bir hamilenin, tahmini doğum tarihi 12 Aralık 2001’dir.
Sık idrara çıkmak, uykusuzluk nedenlerinin başında gelir. Ayrıca bebeğiniz ve rahminiz büyüdükçe rahat uyku pozisyonu bulmakta zorlanabilirsiniz. Eğer hamilelik öncesi sırtüstü ya da yüzükoyun yatıyorsanız, yan dönüp uykuya dalmak sizin için zor olabilir. Ayrıca kilonuz arttıkça uyurken pozisyon değiştirmeniz güçleşir. Bu durumda verimli bir uyku uyuyamazsınız. Bir de kramplar, mide yanması ve nefes darlığı gibi etkenler de uykuya dalmayı zorlaştırır.
Hamileliğin ilk 3 ayında annenin maruz kaldığı zararlı etkiler, bebeği diğer aylara göre daha çok etkiler. Örneğin; izotretinoin içerikli sivilce ilaçları doğumsal anomalilere neden olur. Saçları ilk 3 aydan sonra, bitkisel boyalarla boyatmak gerekir.
Sebep, tam olarak bilinmemektedir. Bulantı daha çok sabahları açken görülür, daha az sıklıkla akşamları da olabilir. Ağır vakalarda bulantı ve kusmalar gün boyunca devam eder. Tüm sosyoekonomik seviyedeki insanları etkiler, her seviyedeki hamilede görülebilir. Ancak ilk hamileliklerde daha sık görülür. Bulantı-kusma varsa; düşük, anne karnında bebek ölümü, düşük doğum ağırlığı ve erken doğum riski azalmaktadır. Bulantı, bebeğin yaşadığına dair bir işarettir. Hamileliğe bağlı kusmalar; özellikle et, balık, yumurta tüketiminin daha fazla olduğu toplumlarda daha sık görülür. Hamilelerde değişen metabolik ve hormonal faktörler, hamileliğe bağlı bulantı ve kusmaları tetikler. Bazı mide hastalıkları, safra kesesi hastalıkları, bazı tiroit hastalıkları da bulantı ve kusmaları artırır.
Kilo kaybı, susuzluk, asidoz, kusmaya bağlı kas güçsüzlüğü, istemsiz kasılmalar, pıhtılaşma bozuklukları ve psikolojik bozukluklar olabilir. Aşırı kusmaya bağlı çok nadiren yemek borusunun yırtılması, bazı beyin hasarları, karaciğer ve böbrek yetmezlikleri de görülebilir. Böyle bir durumda hemen doktorunuza haber verin.
Bulantı yapabilecek sebepler araştırıldıktan sonra hamileliğe bağlı kusmalar eğer hafifse tedavi edilmeyebilir. Tedavide önce diyet ayarlanır. Tuzlu gıdalar, kuru ve katı gıdalar, nişasta ve tavuk eti bulantıları bastırabilir. Mide boşalmasını geciktiren yağlı ve lifli gıdalar kısıtlanmalıdır. Gazlı içeceklerden kaçınmak gerekir. B6 vitamini kullanımı bulantıyı azaltabilir. Zencefil kullanımının bulantıları azalttığına dair bilgiler de vardır. Aşırı durumlarda sıvı-elektrolit tedavisi ile kaybedilen elektrolitler yerine konulabilir. Bulantıyı azaltıcı ilaçlar yararlı olabilir. Bu tedaviler cevap vermezse, aşırı bulantılar devam ederse ve hamilenin genel durumu bozulursa hastaneye yatırarak da tedavi edilebilir.
Sigara bebeğin oksijenlenmesini azaltarak büyüme geriliğine ve erken doğuma neden olur. Bebeğinizin sağlıklı olması için hamilelik döneminde sigarayı mutlaka bırakmanız gerekir.
Sigaranın hamileliğe olumsuz etkileri şunlardır:
-Sigara erken doğum riskini arttır.
-Sigara düşük riskini arttırır.
-Sigara yarık damak gibi bazı doğumsal anomalilerin görülme riskini arttırır.
-Sigara düşük doğum ağrılığı görülme oranlarını yüzde 30 arttırır.
-Sigara anne karnında bebek ölüm riskini arttırır.
-Sigara çocukta ileri dönemlerde astım ve benzeri kronik hastalıkların görülme
riskini arttırır.
-Sigara çocuğun ileriki yaşamında öğrenme yeteneğinde azalmaya neden
olur.
-Sigara çocuğun hiperaktif olmasına neden olabilir.
Regl dönemleri düzensiz olan hastalarda yumurtlama ve döllenmenin ne zaman olduğunu tahmin etmek zordur. Hamileliğin büyüklüğü ve tahmini doğum tarihi son regl tarihine göre değil de ultrasonografik ölçümlere göre belirlenir.
Beklenen regl günü geçtikten yaklaşık iki hafta sonra hamilelik ultrasonografik olarak tespit edilir ve bebeğin gelişimi izlenir. Genel olarak, hasta doktoruna geldiği ilk muayenesinde ultrasona alınmasında fayda vardır. Ancak ilk ultrason muayenesi, amacına uygun olarak hastaya göre değişiklik gösterebilir. Daha sonra fetüsün gestasyonel yaşa uygunluğunu görmek için en doğru zaman ilk trimester (ilk 3 aylık dönem) iken, doğuştan gelen anomalilerin saptanması 18-22. haftalar arasıdır. Çünkü hamileliğin orta döneminde organların gelişimi tamamlanmış ve anatomik oluşumlar doğru değerlendirme için uygun büyüklüğe ulaşmıştır.
Bir anne adayı için bebeğinin kalp atışlarını duyabilmek belki de hayatında yaşadığı en heyecanlı anlardan biridir. Her anne bebeğinin ilk kalp atışını duymak için sabırsızlanır. Karnındaki bebeğiyle bir nevi ilk tanışma gerçekleşecektir. Anne adayları bugün diğerlerine oranla biraz daha heyecanlıdır. Bebeğin kalp atışları 10-12. haftalar arasında duyulmaya başlanır. Bebeğinizin kalp atışlarını doktorunuz Doppler cihazı veya Doppler ultrasonografi ile size dinletebilir. Bebeğin ilk kalp atışını dinleteceğim zaman ben özellikle baba adaylarının da anne adaylarının yanında olmasına önem veriyorum.
Öncelikle kendi doktorunuza başvurmanız daha iyi olur. Çünkü sizin hamilelik öykünüzü kendi doktorunuz daha iyi bilir. Vajinal kanama ile hastaneye gelen hamilelerde son regl tarihi ve ultrasonografi ile hamilelik yaşı tespit edilir. Hamilelik kesesinin normal olup olmadığını, embriyonun varlığı ve kalp atışının devam edip etmediği ultrason ile bakılarak sonuca varılır. Annenin genel muayenesi yapıldıktan sonra kanama miktarı, rahim ağzında açıklık olup olmadığı ve vajina içinde hamileliğe ait parça olup olmadığı kontrol edilir. Gerekirse kürtaj veya istirahat ile takip kararı alınarak anne adayı gözlem altında tutulur.
İlk hamileliğini yaşayan kadınların düşük yapma ihtimalinin, diğerleri ile karşılaştırıldığında üç kat daha fazla olduğu görülmüştür. Kısırlık vakalarının yüzde 3-5’i tekrarlayan düşüklere bağlıdır. Benzer şekilde düşük yapan kadınlar arasında kısırlık, genel toplumla karşılaştırıldığında iki kat daha fazladır. Eğer düşükler beklenen regl döneminden önce oluyorsa kadın kendini kısır zannederek doktora başvurabilir.
Menideki prostoglandin adı verilen maddeler, rahimde kasılmaları başlatarak düşüklere neden olabilir. Düşük tehdidi olan kişilerin durumlarını doktorlarına danışmaları ve gerekirse kondom kullanarak ilişki kurmaları önerilebilir.
Düşük yapıyor olmanıza rağmen, hamileliğe bağlı hormonlar bir süre daha kan düzeylerini koruyacağı için hamilelik testiniz pozitif olabilir. Bir süre sonra, testin negatifleşmesi gerekir. Eğer uzun bir süre geçmesine rağmen testiniz hala pozitifse doktorunuza başvurun. Mol hamilelik diye adlandırılan bir hastalık olabilir. Bu amaçla tedavi ve takiplerinizin yapılması gerekir.
Yirminci hamilelik haftası öncesi ve bebeğin ağırlığı 500 grama ulaşmadan gerçekleşen 2 veya daha fazla sayıdaki düşüğe, tekrarlayan düşük denir. Hamileliğin en sık görülen komplikasyonu düşüktür. Birçok kadın çok erken dönemde düşük yaptığından, düşüğü ağır bir menstrual kanama zannederek fark edemeyebilir. Hamileliklerin yüzde 20’si düşükle sonlanır. Bu durum üreme çağındaki çiftlerin yüzde 5’inde infertilite nedenidir.
Düzenli ve dengeli beslenen bir kadında hamilelik sırasında tüm vitaminleri dışarıdan vermeye gerek yoktur. Dengeli bir beslenme ile hamile bir kadın gerek duyduğu tüm vitaminleri zaten alır. Ancak B grubu vitaminler hamileliğe bağlı bulantı ve kusmaların önlenmesinde etkilidir. Hamilelik artan kan yapımı nedeniyle demir gereksiniminin arttığı bir dönemdir. Yine hamile bir kadında kalsiyum gereksinimi de fazlalaşır. Süt ve süt ürünleri ile bu kalsiyum alınabilse de dışarıdan vitaminlerle desteklemek yararlıdır. Hamilelikte folik asit kullanımı da son derece önemlidir. Eğer vitamin kullanımı midenizi çok bulandırıyorsa, vitaminleri tok karnına veya yatmadan önce alırsanız mide bulantısını önleyebilirsiniz.
Günümüzde her ne kadar hamilelik haftalar kullanılarak ele alınsa da dokuz aylık bu dönem trimester adı verilen üç eşit döneme ayrılır. Latince “üç ay” anlamına gelen trimester kelimesi, hamileliğin genel gelişimini betimlemede kullanılır. Genellikle birinci trimester (ilk 12 hafta) bebeğin organ gelişiminin başladığı ve tamamlandığı, anne adayında hamileliğe uyumun gerçekleştiği, ikinci trimester (12-24. hafta) bebeğin hızla gelişimini sürdürdüğü, üçüncü trimester (24. haftadan doğuma dek) ise doğuma hazırlığın başladığı ve tamamlandığı dönemdir.
Tüm hamilelik boyunca sağlıklı olanı 8-10 kilo alınmasıdır. Normal kiloda hamile kalan anne adaylarına, birinci trimester yani ilk 3 aylık dönemde 1 ile 3.5 kilo arası almaları önerilir. Bundan sonraysa haftada yaklaşık 400 gram almaları uygun bulunuyor. Kilo fazlası olan annelerin ise, birinci trimester’i kilo almadan tamamlamaları, ardından haftada en fazla 300 gram almaları gerekir. Bazı anne adayları, estetik kaygılarla kilo almaktan çekindiklerinden sağlıklı şekilde kilo almıyorlar. Ancak bu, bebeğin gelişimi ve emzirme dönemi için son derece tehlikeli. Dikkat edilmesi gereken diğer önemli konu da; hamileliğin ilk 3 ayında fazla kilo alan kadınların genellikle hamileliğin sonuna dek istenenin üzerinde kilo almalarıdır.
Hamilelik döneminde rahim büyüyerek mesaneye baskı yapar. Bu da baskı hissine ve sık idrar çıkmaya neden olur. Bu durum hamileliğin ilk 12 haftasında devam ettikten sonra rahmin yükselmesi ile kaybolur fakat hamileliğin son döneminde tekrar görülür. Anne adayları idrar yapma ihtiyacını asla ertelememelidirler. Beraberinde idrar yaparken yanma, ağrı gibi şikayetler varsa bu durumun idrar yolu enfeksiyonunun habercisi olabileceğini unutmayın ve doktorunuza danışın.
Doğum kontrol hapları düzenli kullanıldığında hamilelik oluşmaz, çok nadir görülen bu durumda bebek için bazı riskler olsa da yapılan çalışmalar bu hamileliklerin diğer hamileliklere göre daha yüksek oranda anormal bebek doğumu veya düşük ile sonlanmadığını göstermiştir. Hamilelik fark edildiği anda doğum kontrol hapı hemen kesilmelidir.
Hamilelik döneminde çok zorunlu hallerde karnı çelik yelek ile koruyarak göğüs röntgeni çekilebilir. Amerikan Radyoloji Birliğinin açıklamasına göre hiçbir tanısal radyolojik işlem, gelişmekte olan embriyo ve fetüse zarar verecek yüksek doz radyasyon içermemektedir. Birçok x-ışını tetkikleri boyunca (ayak, bacak, baş, diş veya çene gibi) üreme organları doğrudan x-ışınına maruz kalmaz. Bu tür durumlarda doğmamış çocuk için herhangi bir risk bulunmamaktadır. Fakat karın, mide, böbrek gibi gövdenin alt kısımları için uygulanan x-ışınları doğmamış çocuğu korunmasız bırakabilir.
Hamilelik henüz fark edilmeden alınan alkol bebeğe zarar vermez fakat hamilelik döneminde alkol kullanımına kesinlikle son verilmelidir. Hamile kadınların çok az alkol almaları bile, doğacak bebeğin beynindeki microglial hücrelerini öldürür. Merkezi sinir sisteminin ara dokularını oluşturan, ancak sinir hücresi olmayan microglial hücreleri, alkole karşı beyindeki en hassas hücrelerdir. Hamile bir kadın içki içtiği zaman, alkol plasentadan embriyoya geçer ve bebeğe ciddi zarar verir, bebeğin özürlü olmasına bile neden olabilir.
Hamilelik gibi vücut direncinin fizyolojik olarak azaldığı durumlarda grip anne ve bebeğin sağlığını ciddi şekilde etkiler. Bebeğin ana rahminde gelişimini, hatta anne ve bebeğin hayatını tehdit edebilir. Gribin doktor kontrolünde atlatılması anne ve bebeğin sağlığı açısından çok önemlidir. Gribe yakalandıysanız,bebeğinize zarar vermemek için gelişigüzel ilaç kullanmamanız gerekli. Gribin etkileri genellikle çok ağır değildir ve bebeği doğrudan etkilemez. Ancak anne ağır bir gribe yakalanırsa, organ sistemlerini etkileyen grip, dolaylı olarak bebeğe de zarar verir. Bu sebeple, zorunlu durumlarda doktora danışılarak bebeğe zarar vermeyen antibiyotik ilaçlar kullanılabilir. Gripten korunmanın en iyi yollarından biri, salgın dönemlerinde kalabalık yerlerde bulunmamak ve grip olan kişilerle yakın temasa girmemektir. Anne adayının, grip olan kişilerle aynı ortamda bulunması şartsa, ortamın sık sık havalandırılması gerekir. Elleri sık sık yıkamak da gribe karşı koruyucu bir önlemdir. Gribe yakalanan anne adayı bol sıvı almalı ve mümkünse ilaç almadan gribi atlatmaya çalışmalı. Solunum yollarının buğu yapılarak veya zararsız boğaz pastilleri ile yumuşatılması, gerektiğinde parasetamol grubu ağrı kesici ve ateş düşürücü ilaçlarla vitaminlerin kullanılması gribin atlatılmasına yardımcı olabilir.
Ağır ve tehlikeli egzersizler yapmadığınız sürece günlük egzersiz programını za devam edebilirsiniz. Yorgunluk hissettiğinizde egzersiz yapmaya ara vermelisiniz. Karnınıza zarar verebilecek ve dengenin gerekli olduğu egzersizlerden kaçınmalısınız. Ancak egzersizin amacına ulaşması için düzenli yapılması gerekiyor. Hamilelik boyunca yapılan nefes çalışması doğumu kolaylaştırır. Uzmanlar uyarıyor: Rahatlamayı sağlamak için gevşeme hareketlerini unutmayın. Fırsat buldukça yapılan egzersizler amacına ulaşmaz. Herhangi bir sağlık problemi olmayan bir anne adayı haftada 3-5 kez, 20-30 dakika devam eden ve yorucu olmayan egzersizler uygulayabilir. Arada sırada uygulanan egzersizler kasların tutulmasına ve egzersiz sonrası günlerce ağrıya neden olabilir. Düzensiz egzersiz yapanlarda yaralanma riski artar. Egzersiz asla kilo alımını kısıtlamak için yapılmamalı. Amaç formda kalmak olmalı. Hamileliğin dördüncü ayından itibaren doğuma kadar günde en az bir kez 15-20 dakika nefes egzersizine ayrılmalı. Nefes alma egzersizi yaparken rahat bir yere oturup bağdaş kurabilir. Otururken kuyruk kemiğini zedelememek, kalça ve bel ağrılarını önlemek için kalça altı bir yastıkla desteklenebilir.
-Burundan nefes alıp ağızdan verin (Dudaklarınızı hafif büzerek üfler tarzda
nefesinizi verin. Üflediğiniz nefesin sesini duymalısınız).
-Nefes alıp verirken içinizden yavaşça dörde kadar sayın (Egzersizler ilerledikçe
nefes alma kapasiteniz artacağından sayma işlemini artırabilirsiniz).
-Nefes alırken önce karnınızı sonra ciğerlerinizi nefesle doldurun (Karın solunumu
yaparken nefesinizin karın duvarlarını gerdiğini hissedin. Karın solunumu
hamilelikte oluşan kabızlık sorununuzu çözmenize faydalı olacaktır).
-Nefes verirken karnınızdan dizinize kadar olan bölgedeki kaslarınızın gevşemesini
sağlayın.
Diş doktorlarının kullandığı röntgen makinelerinde radyasyon çok düşük seviyede olmasına rağmen hamilelerde röntgen çekiminden kaçınılmalıdır. Eğer acil bir tedavi için kesinlikle röntgen filmi çekilmesi gerekiyorsa, anneye özel koruyucu amaçlı kurşun önlük giydirilmeli, hızlı film ya da dijital film kullanılarak çok düşük doz uygulaması yapılmalıdır.
Kolay bulaşan bir hastalık olmadığı için eğer kan transfüzyonu, şüpheli cinsel ilişki ve ilaç bağımlılığı gibi risk faktörleri yoksa AIDS testi yaptırmanıza gerek yoktur. Fakat ülkemizde oldukça yaygın olan ve hamilelikte bebeğe de bulaşabilen Hepatit B enfeksiyonu için testler yapılmalıdır. Anne taşıyıcı ise bebekte enfeksiyon oluşmasını engellemek için doğum sonrası gerekli serum ve aşılar yapılır.
Aslında ideal olanı; hamile kalmadan önce bir kadın doğum uzmanına başvurmanız ve genel bir check-up’tan geçmenizdir. Ancak bu her zaman mümkün olamayabiliyor. Kişiler beklemedikleri anda hamile kalabiliyorlar. Böyle durumlarda hemen tam idrar tahlili, gerekirse idrar kültür-antibiyogramı, idrar testi, kan grubu tayini için kan testi, kansızlığın tespiti için kan sayımı testi, TORCH taraması testi, Hepatit B, Hepatit C, AIDS taraması, Rubella (kızamıkçık), Sifiliz (frengi), Toksoplazma, Herpes gibi bazı enfeksiyonları araştıran testler ve Servikovaginal smear testi (PAP smear testi) yapılmalıdır.
Hamileliğin ilk döneminde, yükselen hormonlara bağlı ciltte değişiklikler görülür. Bu dönemde her zaman kullandığınızdan farklı içerikteki kremleri kullanmayın.
Bu kremlerin içerdiği etken maddeler size ve bebeğinize zarar verebilir. Alerjik reaksiyonlara yol açabilir. Zaten vücudunuz bu hormonlara alıştıktan sonra cildiniz zamanla düzelecektir. Siz cilt temizliğini ve her zaman kullandığınız nemlendiricinizle bakımını düzenli olarak yapmaya devam edin. Ekstra bir krem ya da kozmetik ürünü kullanmayın. Eğer çok şikayetçiyseniz bir dermatoloğa başvurmanızda sakınca yoktur.
Cildinizin yapısına göre gerilmeye bağlı çatlaklar oluşabilir. Hamile kadınların yüzde 90’ına yakınında hamilelikleri sırasında çatlaklar oluşabilir. Hamilelikte cildiniz normalden çok daha fazla gerildiği için karnınızda, kalçalarınızda ve göğüslerinizde küçük kırmızı çizgiler oluşur. Sizde çatlak oluşup oluşmayacağı, kalıtımsal olarak sahip olduğunuz cilt tipine de bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Bazı kadınların ciltleri daha esnektir. Ancak çatlakları engelleyemezsiniz. Cildinizde çatlakların oluşmasını kesin olarak engelleyen herhangi bir ürün yoktur. Cildin nemli tutulmasını sağlayan kremler çatlak oluşumunu engellemede yararlı olabilir. Doktorunuza danışarak bu ürünlerden de kullanabilirsiniz. Hafif egzersizler de etkili olacaktır. Ancak en iyi yöntem bol sıvı tüketmektir.
Hamile kadınlar hamilelik dönemiyle birlikte ciltlerindeki ve vücutlarındaki değişimleri fazla önemsememeli ve olumsuz düşüncelere kapılmamalıdırlar. Bu değişimler normaldir. Özellikle açık tenli kadınlarda hamilelikte artan hormonlar meme ucunda koyulaşmaya, karnın ortasında koyu renkli çizgi belirmesine ve yüzde lekelenmelere neden olur. Güneşe maruz kalındığında artan bu lekeler ve koyulaşmalar engellenemez. Ancak endişelenecek bir durum da yoktur, çünkü genellikle doğumdan sonra kaybolur. Güneşe çıkmadan önce güneş koruyucu faktörlü kremler kullanmanız iyi olacaktır.
Vajinal akıntı hamilelik sırasında görülen en sık yakınmalardan biridir. Vajinal akıntının rengi ve kokusu son derece önemlidir. Eğer akıntı şeffafsa, kötü kokulu değilse ve kaşıntı yoksa enfeksiyon düşünülmez. Bu akıntı yükselen hormonlara bağlıdır. Bu akıntıdan korunabilmeniz için, pamuklu iç çamaşırları kullanılması ve temizliğe dikkat edilmesi önerilir. Akıntı sarı renkli, kokulu ise ve kaşıntı eşlik ediyorsa enfeksiyon düşünülerek doktora başvurulması ve gerekli tedavinin yapılması gerekir. Fazla vakit kaybetmeden, en kısa zamanda doktorunuza başvurmanızda fayda vardır.
İlk hamilelikte 16. haftadan itibaren karnın alt kısmında şişlik belli olmaya başlar. Daha sonraki hamileliklerde karın kaslarındaki ayrılmalardan dolayı hamilelik biraz daha erken, yani 12-14. haftalarda belli olmaya başlar. Yani dışarıdan bakıldığında bir kadının hamile olduğu en erken 16. hafta civarında ancak çıplakken anlaşılabilir. Giyinikken ise 20. haftalar civarında fark edilebilir.
Dengenin önemli olduğu jimnastik, dağcılık ve benzeri sporlardan kaçınılmalıdır. Rahminizin büyümesine bağlı olarak vücudunuzun ağırlık merkezi değişir ve dengenizi kaybedebilirsiniz. Çarpışma riski olan her spordan da uzak durulmalıdır. Ayrıca at binmek, kayak ve dalış da hamilelik döneminde önerilmeyen ve son derece tehlikeli sonuçlara yol açabilecek sporlardır. Hamilelik öncesinde hiç spor yapmayanlarda yürüyüş iyi bir başlangıç olabilir. Yürümek hem size, hem de bebeğinize iyi gelecektir. Hamilelik süresince her an koşu yapılabilir. Ancak çok fazla terlememek ve bol miktarda sıvı almak şarttır. Ayrıca anne adayının koşu sırasında çok fazla yorulmaması, yorulduğu an koşuya ara vermesi gerekir. Hamilelik esnasında yapılabilecek en güzel sporlardan birisi de yüzmedir. Yüzme esnasında suyun kaldırma gücü sayesinde denge mükemmel bir şekilde sağlanır ve vücuttaki pek çok kas grubu çalıştırılmış olur. Sizin için en uygun sporlar, eğer başka bir rahatsızlığınız yoksa, yürüyüş ve yüzmedir.
Büyüyen rahim derin nefes almayı güçleştirir. Kalp atım hızı da hamilelik döneminde artar. Kahve içilmesi, pozisyon değişiklikleri ve yorgunluk çarpıntıya neden olabilir. Bu şikayetler dinlenince kısa sürede geçer. Hamileliğin son dönemlerinde yeterince nefes alamama gibi hissetme şikayeti ortaya çıkabilir. Bunun nedeni akciğerlerin hemen altındaki düz kas tabakasının büyüyen rahmin yaptığı baskı sonucu yukarıya doğru yükselmesidir. Bu çok az miktar olarak görünebilir, fakat akciğer kapasitesini düşürmek için yeterli bir durumdur. Bunun sonucu akciğerlere yeterince hava giremez. Aynı zamanda hamilelikte artan hormonlarda solunum merkezi üzerine etki ederek daha derin nefes alıp vermeye neden olurlar. Sonuç olarak hamilelik sırasında toplam akciğer kapasitesi azalabilir. Fakat her nefeste alınan hava miktarı hacim olarak artar. Kendi rahatsızlığınız dışında, bebeğiniz ile ilgili endişelenmenize gerek yoktur. Genişlemiş dolaşım ve solunum sistemleri sayesinde bebeğiniz yeterince oksijen almaktadır. Vücut duruşunuzu düzeltmek, hem hamilelik sırasında hem de sonrasında daha iyi nefes alıp vermenizi sağlar. Oturup kalkarken sırtınızın düzgün ve omuzlarınızın arkada olmasına dikkat edin. Aşırı olmamak üzere yapılan egzersizler de hamilelik sırasında yararlıdır. Nefes nefese kalma, hamileliğin son birkaç haftasında azalır. Çünkü bu dönemde bebek aşağı doğru indiğinden akciğerler üzerine olan basınç ortadan kalkar. Bu şikayetin fazla olduğu kadınlarda kansızlığın olup olmadığı da yeniden gözden geçirilmelidir. Normal olarak hamileliğin ikinci yarısı boyunca anneler bebeğin hareketlerini sık olarak hissederler. Hamileliğin son dönemlerinde bebeğin kilosu artarken, rahim içindeki hareket sahası da azalmakta ve buna bağlı olarak hareketlerinde eskiye kıyasla azalma olabilir. Bu dönemde bebeğin hareketlerini etkileyen birçok faktör de olabilir. Anne adayının pozisyonu, beslenme miktarı ve sıklığı ve dışarıdan gelen sesler bebeğin aktivitesini etkileyebilir. Çoğu zaman aktif ve çalışan hamileler, bebeğin hareketlerini her zaman takip edemeyebilirler. Gün boyu takip edildiğinde en az on kez bebeğin hareketi hissedilmelidir. Geç hamilelikte anne tarafından sürekli hissedilen bebek sağlıklıdır. Bebeğin hareketlerinde ani bir azalma, problemin işareti olabilir. Bebek hareketlerinin durması durumunda bebek kalp seslerinin çoğunlukla takip eden 24 saat içinde kaybolduğu gözlenmiştir. Aksi bir durumda hemen doktorunuza başvurmalısınız. Son ay içinde bebeğin iyiliğini değerlendirmek için belirli aralıklarla tokokardiyografi (NST) denilen teknikten de yararlanılır.
Bacaklarda oluşan ve örümcek ağı görünümündeki mor lekeler varis olarak adlandırılırlar. Bu lekeler artmış östrojen düzeyleri ve artmış damar içi basınca bağlı olarak oluşur. Anne adaylarının yaklaşık olarak yüzde 20’sinde hamilelik döneminde varis ortaya çıkar. Bunların önemli bir kısmı doğum sonrası kendiliğinden kaybolur. Bazı kadınlarda ise ayak ve bacaklardaki damarlarda da şişlik ve ağrı oluşur. Özellikle uzun süre oturmak ve bacak bacak üstüne atmak kan akımını yavaşlatarak varis oluşumunu kolaylaştırır. Yine otururken sandalyenizin baldırınıza temas etmesi, dolaşımı yavaşlatarak varis oluşumunu kolaylaştırabilmektedir. Otururken bacaklarınızı yüksekte tutmanız ve uyurken de bacaklarınızın altına yastık koyarak yükseltmeniz varis oluşumunu biraz olsun engellemenize yardımcı olabilir. Hamilelikte varis oluşumunu engellemek için, uzun süre ayakta kalmaktan kaçınmalısınız. Fırsat buldukça oturmalı ve bu sırada yarım saat boyunca ayaklarınızı yükselterek oturmalısınız. Ayrıca yürüyüş de bacak kaslarınızı çalıştırır.
Bacak kaslarınız çalıştığında bacaklarınızdaki toplardamarların kalbe doğru hareketi de kolaylaşır. Düzenli yürüme alışkanlığı edinirseniz varis oluşmasını ve oluşan varislerin şiddetini azaltmada başarılı olabilirsiniz.
Hayır, bebeğinizin hareketlerini devamlı saymanıza gerek yoktur. Her bebek birbirinden farklıdır ve her bebeğin de kendine göre günlük bir ritmi vardır. Günün belli saatlerinde bebekler daha aktif olabilirler. Hamileler bebeklerinin daha çok hareket ettiği zamanları bilir. Bu saatlerde bebeğin hareketlerine dikkat edilerek her zamankinden bir farklılık varsa doktora haber verilmesi gerekir.
Bu 36. haftadan sonra birçok hamilede görülen bir durumdur. Bebeğin aşağıya yerleşmesi sizin daha rahat nefes alabilmenizi sağlar, fakat bu durumla birlikte daha sık idrara gitme ihtiyacı hissetmeye de başlarsınız. Önceden doğum yapmış kişilerde bebeğin aşağı yerleşmesi doğuma kadar gerçekleşmeyebilir.
Hamilelik boyunca rahim ağzında biriken salgılardan oluşan nişane, rahim ağzı yumuşamaya ve dilate olmaya (gevşemeye) başladığında atılır. Hamileler hafif kasılmalar ve ardından jelatinimsi, kalın bir sıvının vajinadan geldiğini hisseder. Bazı hamilelerde ise hamileliğin son bir-iki haftasında vajinal akıntıda artış olur, bu rahim ağzındaki salgılardan oluşan nişanenin yavaş yavaş gevşeyerek incelmesine bağlıdır. Nişanenin atılması doğumun başladığını gösterir.
Karnın alt kısmında hissedilen ve genellikle ağrısız olan kasılmalara Braxton-Hicks kontraksiyonları (kasılmaları) adı verilir. Bunlara nişanenin atılması ve sırt ağrıları eşlik etmez. Doğum sancıları ise giderek daha az aralıklarla, şiddetlenerek ve düzenli olarak gelen ve bir-iki dakika süren ağrılardır. Bu ağrılar her beş dakikada bir gelmeye başladığında hastaneye başvurmanız gerekir.
Bu testte rahim kasılması sağlanarak bebeğin bu kasılmalara nasıl cevap verdiği incelenir. Meme uçları uyarılarak veya ilaç verilerek rahmin kasılması sağlanır. Rahmin her kasılması ile bebeğe giden kan akımında bir miktar azalma olur. Sağlıklı bebekler bunu iyi tolere eder. Eğer kasılmadan sonra bebeğin kalp atışlarında yavaşlama oluyorsa test pozitif olarak değerlendirilir, bu da bebeğin streste olduğunu gösterir. Bu durumda bebek hemen doğurtulmalıdır.
Zamanı geldiği halde hala başlamamış olan doğum için, doğum sancılarını başlatmak ya da var olan kasılmaları desteklemek amacıyla damardan serum içinde oksitosin hormonu verilmesi işlemine suni sancı denilir. Oksitosin normalde beyinin hipofiz adı verilen bölgesinden salgılanan, görevi rahim kasılmalarını sağlamak olan bir hormondur. Oksitosin hormonu, damardan serumla birlikte düşük dozlarda verildiğinde rahimde kasılmalara neden olur. Oksitosin hormonu sadece doğum ağrılarını başlatmak amacıyla değil, devam eden ancak istenilen düzeyde olmayan doğum ağrılarının desteklenmesi amacıyla da kullanılabilir. Her iki kullanımında da son derece dikkatli olunması gerekir. Vajinal yoldan uygulanan prostaglandin içeren jeller de rahim ağzının silinmesini ve doğumun başlamasını sağlar. Bu jeller genellikle damardan ilaç verilmeden önce uygulanır.
Doğumdan önce bebeğin sindirim sistemi mekonyum ile doludur. Bebeğin bağırsak hareketleri ile mekonyum amniyon sıvısına karışır. Bu, özellikle miyadı geçmiş hamilelerde görülür. 38. haftada bebeğinizin yanakları ve emme kasları artık tam anlamıyla geliştiğinden bebeğiniz sürekli içinde yüzdüğü amniyon sıvısını yutar. Bu sıvı ile birlikte sinirim sisteminden dışkısını oluşturur. Bu dışkıya “mekonyum” adı verilir. Mekonyum koyu yeşil renkli bir maddedir. Bebek herhangi bir nedenle sıkıntıya girdiğinde ilk olarak kakasını yapar. Bu durumda da bebeğin nefes alması ile mekonyum akciğerlere gidebilir ve mekonyum aspirasyonu olarak adlandırılan tehlikeli durum oluşur.
Ağrıyı azaltmak ve kasılmalar arasında hamilenin dinlenmesini sağlamak için narkotik ilaçlar damardan kullanılabilir. Genelde bu ilaçlar düşük dozda kullanıldıkları için doğumun uzamasına neden olmazlar. Epidural anestezi de doğumdaki ağrıyı azaltmak için kullanılabilir. Sırta yerleştirilen ince bir kateter aracılığı ile verilen anestezik maddeler ağrıyı azaltır. Bu tip anestezi bazen doğumu yavaşlatabilir. Epidural anestezi rahim ağzı açıklığı 4 santimden fazla olduğunda ve bebek pelvise yerleştikten sonra verilirse doğum eylemi uzamaz.
Bebeğin başının çıkışını ve doğumu kolaylaştırmak amacıyla vajinal kanalın alt kısmında yapılan kesiye epizyotomi denir. Epizyotomi açılmadığı zaman özellikle doğum hızlı olursa yırtıklar oluşabilir. Bu işlem her doğumda uygulanmaz. Çok gerekli durumlarda uygun olarak yapıldığında avantajları olan cerrahi bir işlemdir. Kesi sonrası perine bölgesine zarar vermeden bebek doğurtulur. Plasentanın çıkmasından sonra gerekirse lokal anestezi işlemi altında açılan kesi, usulüne uygun olarak tekrar dikilir. Epizyotominin amacı; bebeği çıkarken perine bölgesinin aşırı gerilmesinin ve yırtılmasının engellenmesidir. Diğer bir amacı da perine tabanı kaslarının aşırı gerilmesinin önlenerek oluşabilecek estetik ve yapısal bozuklukların en aza indirilmeye çalışılmasıdır. Forseps ve vakum uygulamaları ise tecrübeli ellerde zararlı değildir. Her ikisi de bebeğin çıkışını kolaylaştırmak için uygulanır. Ancak uygulanamayacağı durumlar da mevcuttur. Mesela, iri bebek, çatı darlığı şüphesi gibi durumlarda doğumun sezaryenle gerçekleşmesi tercih edilir. Prematüre bebeklerde ise forseps ya da vakum yöntemleri bebekte kafa içi kanama riskini artırabileceğinden dolayı tercih edilmiştir. Bazı durumlarda, bebeğin doğumu bu yöntemlerle gerçekleşemediğinde doğumu tamamlamak için sezaryene geçilmesini gerektirir. Bu nedenle bu girişimler yeterli ameliyathane ve yenidoğan yoğun bakım özelliklerine sahip hastanelerde uygulanmalıdırlar. Bu uygulamalardan sonra bebeğin kafasında şişlik olabilir, ancak bir süre sonra bu izler kaybolur.
Günlük yaşamınızı çok fazla kısıtlamadan belli aktivitelerden kaçınmanız yeterli olur. Ağır kaldırmaktan iyileşene kadar kaçınmanız gerekir. Hamilelik döneminde kadının duruşu ve sırt kuvvetinde azalma olur, ağır kaldırdığınızda sırtınıza zarar vermeniz çok kolaylaşır. Cinsel ilişkide bulunmaktan da 4-6 hafta süresince kaçınılmalıdır. Genital organlarınız tamamı ile iyileştikten sonra cinsel ilişkide bulunabilirsiniz.