İSTANBUL (İHA) - Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Alper Mumcu, yüksek tansiyonun annede kasılma, beyin kanaması, körlük ve böbrek yetmezliğine, bebekte ise çoğunlukla gelişme geriliğine neden olduğunu söyledi.
Amerikan Hastanesi'nden Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Alper Mumcu, hamilelikte nedeni ne olursa olsun son derece ciddi bir rahatsızlık olan hipertansiyonun yakın takip gerektirdiğini söyledi. Yüksek tansiyonun annede kasılma, beyin kanaması, körlük ve böbrek yetmezliği gibi birçok hastalığa neden olabileceğini söyleyen Uz. Dr. Mumcu, bebeklerde ise çoğunlukla gelişme geriliği görüldüğünü söyledi. Uz. Dr. Mumcu, "Hamilelikte yüksek tansiyon tehlikeli bir durumdur. Yüksek tansiyon hamilelikten önce var olabileceği gibi, gebeliğe bağlı olarak da ortaya çıkabilir ve hamilelik sonlandıktan sonra kaybolabilir. Gebeliğin hiperatansif hastalıkları; preeklempsi, kronik hipertansiyon, kronik hipertansiyon üzerine binmiş preeklempsi ve geçici hipertansiyon olarak sınıflandırılır. Belirtilerin "Hipertansiyon" olarak adlandırılabilmesi için bazı kriterler vardır. Buna göre sistolik adı verilen büyük tansiyonda 30 mmHg'lık veya diastolik adı verilen küçük tansiyonda 15 mmHg'lık artış veya kan basıncının 140/90 mmHg'nın üstünde olması "hipertansiyon" olarak adlandırılır" dedi.
Preeklempsinin gebeliğin 20 haftasından sonra ortaya çıkan ve idrarda protein atımı ve/veya ödem ile birlikte görülen hipertansiyon olduğunu söyleyen Uz. Dr. Mumcu, rreeklempsnin kendi içinde hafif, orta, şiddetli preklempsi ve eklempi olarak 4 sınıfa ayrıldığını ifade etti. Uz. Dr. Alper Mumcu, "Preeklempsinin görülme sıklığı yüzde 10 civarında iken, şiddetli preeklempsi yüzde 1 oranında saptanır. En ağır formu olan eklempsi ise 1000 hamilelikten birinde görülür. Hastaların üçte ikisi ilk
hamileliklerini yaşamaktadırlar. Daha önceden preeklempsi öyküsü olanlar, şeker hastalığı, böbrek hastalığı gibi sistemik hastalığı olanlar, çok genç yada 35 yaşın üzerinde olanlar, çoğul gebeliği olanlar ile mol hamilelik vb gibi obstetrik problemleri olan hastalar preeklempsi açısından risk altındadır. Nedeni tam olarak bilinmediği için ileride preeklempsi gelişip gelişmeyeceğini önceden saptamak pek mümkün değildir ancak bu konuda çalışmalar devam etmektedir" diye konuştu.
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Alper Mumcu açıklamalarını şöyle sürdürdü;
"Böbrek süzücü sistemindeki hasara bağlı olarak idrarla protein kaybı başlar, bu da sonuç olarak ödemi beraberinde getirir. Ödem tek başına bir kriter değildir. Ödem, normal gebelerin yüzde 30 kadarında saptanabilirken yüzde 40 kadar preeklempsili kadında saptanmaz. Preeklempsili bir kadında sara nöbeti şeklinde kasılmalar ve nöbetler saptanırsa bu preeklempsinin en ağır formu olan eklempsi adını alır. Çoğu zaman hafif preeklempsi bir belirti vermez, rutin kontroller sırasında fark edilir. Ellerde ve ayaklarda şişmeler, üzüklerin dar gelmesi en sık rastlanılan şikayettir. Özellikle sabahları uyanıldığında yüzde ve göz kapaklarında şişme ilk belirti olabilir. Komplikasyonları ise annede yüksek tansiyon, kasılmalara, beyin kanamasına ve körlüğe neden olabilir. Böbreklerdeki hasara bağlı olarak böbrek yetmezliği ortaya çıkabilir. Karaciğer ile onu çevreleyen zar arasında kanama meydana gelebilir, bu tablo karaciğerde yırtılmaya yol açabilir. Kalp yükündeki ani artışlar kalp yetmezliği ile sonuçlanabilir. Akciğer ödemi tabloya eşlik edebilir. Yine anne kanında pıhtılaşma bozukluğuna bağlı olarak, dissemine intvavasküler koagülasyon adı verilen ölümcül tablo görülebilir."
Bebekte görülen komplikasyonlara da değinen Uz. Dr. Mumcu, "Bebekte ise en sık karşılaşılan sorun gelişme geriliğidir. Şiddetli preeklempsisi olan kadınlardan doğan bebeklerin yaklaşık yüzde 55'inde gelişme geriliği saptanır. Yine bu tür annelerde erken doğum daha sık görülür. Bebeğin eşinin zamansız ayrılması neticesinde bebek ölümleri nadir değildir" şeklinde konuştu. Uz. Dr. Mumcu, tedavi için ilk planda hastanın durumunun ve hastalığın derecesinin değerlendirilmesinin önemli olduğunu söyledi. Bu amaçla tam bir sistemik muayene, idrar tetkiki, kan sayımı, karaciğer fonksiyon testleri, böbrek fonksiyon testleri yapılması gerektiğini anlatan Mumcu, "Hafif ve orta derecede preeklempsi vakaları takip ile uygun hamilelik yaşına kadar getirilebilir. Eğer hamilelik yaşı müsait ise doğum düşünülmelidir. Şiddetli vakalarda amaç kasılmaların önlenmesidir. Bu amaçla hasta hastaneye yatırılır ve değişik tedavi protokollerinden hastaya en uygun olanı başlar. Tansiyonun aniden düşürülmesi de olumsuz etkiler yaratabileceğinden antihipertansif tedavi pek tercih edilmez. Bu hastalarda sıvı ya da tuz kısıtlaması gereksizdir. Hastalığı önlemek açısından risk altındaki gebelerde düşük doz aspirin tedavisi giderek popülerite kazanmaktadır. Eğer hamilelik öncesinden beri var olan bir kronik hipertansiyon mevcut ise, bu durumda yüksek tansiyon tedavisinde kullanılan ilaçlar kullanılabilir" diye konuştu.