Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen İstanbul İl Başkanı Yrd. Doç. Dr. M. Hanefi Bostan, Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’i eleştirdi.
Yazılı bir açıklama yapan Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen İstanbul İl Başkanı Yrd. Doç. Dr. M. Hanefi Bostan, "Göreve gelir gelmez Teşkilat Kanununu değiştirerek, özür grubu tayinlerini yılda bir defaya düşüren Bakan Dinçer, binlerce öğretmeni mağdur etti. Eğitimciler özür kelimesinin ne anlama geldiğini bilmeyen ya da bilip de işine gelmeyen bir bakanla karşı karşıyadır. Bakan Dinçer; eşleri ayırmakta, çocukları anasız, babasız bırakmakta, aileleri bölük pörçük etmekte sakınca görmemekte, sağlık sorunları yaşayan öğretmenlerin halinden anlamamakta, yüksek lisans yapmak isteyenlere kapılarını kapatmaktadır. Eğitimin öneminden dem vuran bir bakanın eğitimcileri ayaklar altına alması, sık rastlanır bir durum değildir. Ama bakanımız ne yapmış ne etmiş, bunu da başarmıştır. Bakanın öğretmen kelimesine alerji duyduğu artık çok açıktır. Bu ülkenin iyi bir eğitim siciline öğretmenler sayesinde sahip olacağını düşünemeyen, öğretmenin mutluluğunun, huzurunun maksimum fayda sağlayacağını göz ardı eden, eğitimin en önemli ve olmazsa olmazı olan öğretmeni yanlış uygulamalarıyla alabora eden Bakan Dinçer’in ne istediğini, ne yapmaya çalıştığını anlamak mümkün değildir. Milli Eğitim Bakanlığı şimdi ne yapıyor biliyor musunuz? Öğrenim özrünü özür grubu tayinleri arasından çıkarmaya hazırlanıyor. Bu konuda bakanlıkta hummalı bir çalışma var. Bakan Dinçer, bunu sözleri ile de teyit ediyor ve 'Hiç kimsenin yüksek lisans yapacağım diye kendi anne babasının veya eşinin bulunduğu ile gitmesine izin vermeyeceğim' diyor. Hangi sebeple olursa olsun bir öğretmenin, bir memurun ya da serbest çalışan birinin eşinin yanında olmasından daha tabii ne olabilir? Bakanın işi; aileleri birleştirmek mi, yoksa yuvaları bozmak mı? Sonra yüksek lisans ya da doktora yapacak öğretmenin ailesinin yanına gidecek diye bir durum da söz konusu değildir. Bir öğretmen veya bir kamu çalışanı, hangi üniversitenin yüksek lisans ve doktora programını kazanmışsa o üniversitenin bulunduğu yere gitmekle yükümlüdür. Ülkemizin her ilinde üniversite olmakla birlikte, yüksek lisans ve doktora, öğretim üyesi yeterli olan üniversitelerde yapılabilmektedir. Bakan Dinçer’in yaklaşımı öğretmenleri yüksek lisans yapmaya teşvik etmek değil, yüksek lisans yapmak isteyenlere köstek olmaktır, onlara ‘kendini geliştirme’ demektir. Yıllardır yapılan özür grubu tayinlerine böylesine kısıtlamalar getirmek, mağdurlar oluşturmak, kazanılmış hakkı öğretmenlerin elinden almak neye ve kime hizmettir? Bakan Dinçer öğretmenlerin, eğitim çalışanlarının bakanı değil de, sanki başka bir kurumun bakanıdır" dedi.
"BAŞBAKAN’IN BU FERYATLARA KAYITSIZ KALMAYACAĞINA İNANIYORUZ"
Geçen yıl Haziran, Temmuz ve Ağustos’ta olmak üzere üç kez öğretmen atamasının yapıldığını hatırlatan Bostan, "Öğretmenlere 1 Eylül tarihinde göreve başlayacakları söylendi ancak araya Ramazan Bayramı tatilinin girmesi nedeniyle öğretmenlerimiz 5-15 Eylül tarihleri arasında göreve başlatıldı. Öğretmenlerimiz hizmet süresi hesabında 30 Eylül tarihinin esas alınmasını istiyordu. Çünkü bu tarih daha öne çekildiğinde 1 yıllık stajyerlik süresini dolduramayan öğretmenler, sadece 3, 5, 10 gün dolayısıyla tayin isteyemeyecekler ve böylece 2 yıl aile hasreti çekeceklerdi. Bu konuyu Türk Eğitim-Sen olarak defalarca gündeme getirdik, binlerce öğretmenin infial içerisinde olduğunu söyledik. Sonunda Bakan Dinçer çağrılarımıza cevap verdi ve Ankara’da yaptığımız özür grubu eylemimizden bir gün önce kıdem süresinin hesaplanmasında 30 Eylül'ü esas alacaklarını açıkladı. Biz bakanın bu sözüne inanmak istiyoruz. Umuyoruz ki Bakan bu kez sözünden dönmez ve büyük bir beklenti içine giren öğretmenleri hayal kırıklığına uğratmaz. Milli Eğitim Bakanlığı öğretmenlerin il emrine de göz dikti. Yönetmelikle kaldırılan ancak kılavuzla verilen il emri hakkının tamamen kaldırılacağı ifade edilmektedir. İl emri hakkı özür grubu tayini bekleyen öğretmenler için bir umuttu, onları büyük ölçüde rahatlatıyordu. Bakanlığın özür grubu tayinlerini yılda bir kereye düşürürken, il emri hakkını da tamamen kaldırması özür grubu mağdurlarının hayat damarlarının kesilmesi anlamına gelecektir. Bu nedenle Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer elini il emrinden çekmeli, bu hakkı gasp etmemelidir. Yıllarca mücadele ederek kazandığımız il emri hakkının Bakanın bir lafıyla tarihin tozlu sayfalarına kaldırılması kabul edilebileceğimiz ve içimize sindirebileceğimiz bir durum değildir. Ne yaptıysak ne ettiysek bakanın yüreğini bir türlü titretemedik, vicdanına bir türlü dokunamadık. Bakanın sanki kalbi taş olmuş. Bakan umursamaz, bakan vurdumduymaz bir hale geldi. Sayın bakan öğretmenler sizin düşmanınız mı? Onların haykırışlarına, yakarışlarına neden kulak vermiyorsunuz? Onları çoluk, çocuk eylem yapmaya neden zorluyorsunuz? Bakan Dinçer eşleri ayırarak, sağlık sorunları yaşayanları görmezden gelerek, öğretmenlerin öğrenim özrü tayin hakkını ellerinden alarak büyük puan kaybetmektedir. Nasıl bir vicdan eğitimin en önemli unsuru olan öğretmenleri böylesine karşısına alır, onları hor görür, onların insan olduğunu unutur? Bakanın öğretmenlere olan düşmanca tutumu da gözden kaçmıyor: Bakan atama bekleyen öğretmenlere başka iş bul diyor. 3 bin okul müdürüne soruşturma açıyor. Özür grubu tayinlerini yılda bir defaya düşürerek öğretmenleri mağdur ediyor, aileleri birbirinden ayırıyor. “Bizim takımımızdan olmayan yöneticinin bizimle çalışma zorunluluğu yok. İsteyen istediği yere gitsin” diye sağa sola tehdit savuruyor. Öğretmenleri az çalışan çok tatil yapan, çok kazanan meslek grubu olarak lanse ediyor. Öğretmenlerin ek ödemelerine artış yapılmazken, öğretmenler hayat pahalılığına yenik düşerken, öğretmenlere hiçbir iyileştirme yapılmazken, öğretmenin maaşı en düşük devlet memuru seviyesine gerilerken kılını kıpırdatmıyor. Öğretmen dayak yiyor, Bakan ortada yok. Öğretmen bölücü örgüt tarafından kaçırılıyor, bakan tek kelime etmiyor. Bakan Dinçer bu ne öfke? Öğretmenlerle alıp veremediğiniz ne? Hüseyin Çelik Milli Eğitim Bakanı iken kendisinden memnun değildik. Bakanlığı torpilli atamaların Cenneti haline getiren Çelik haksız birçok uygulamaya imza attı. Nimet Çubukçu’nun Milli Eğitim Bakanlığı’ndan da hoşnut kalmadık. Verdiği sözü yerine getirmeme geleneğini başlatan Çubukçu, ne öğretmenler ne de diğer eğitim çalışanları için olumlu icraatlar yapamadı. Ömer Dinçer göreve geldiğinde bakanlığın bu kez iyi yönetilebileceğine inanmak istedik. Ancak gelen gideni arattı. Dinçer hem selefleri hakkında attı tuttu, sanki muhalefet partisinin bakanı gibi konuştu; hem de eleştirdiği hususları düzeltmediği gibi, eğitimcilerin haklarını geriye götüren birçok uygulamanın da mimarı oldu. Sayın Dinçer sayenizde Hüseyin Çelik ve Nimet Çubukçu’yu arar hale geldik. Bugünleri de mi görecektik? Özür grubu tayinlerini yılda bir defaya düşürerek mağdurlar oluşturan, yıllarca mücadele ederek kazandığımız il emrine göz dikenler, şu anda amaçlarına ulaşmanın keyfini sürüyor. Eşler ayrılma noktasına gelmiş, aileler parçalanmış, sağlık sorunları yaşayanlar moral yönünden daha da çökmüş, yüksek lisans yapmak isteyenler bezmiş bir haldedir. Bu tablonun sorumluları öğretmenlere daha ne kadar acı çektirecek, daha ne kadar azap yaşatacaktır? Şu andan itibaren artık bizim muhatabımız Ömer Dinçer değildir. Bizim çağrımız Başbakanadır. Başbakan eğitimdeki yangını görmeli, öğretmenlerin çığlıklarını hissetmeli, duygudaşlık (empati) kurarak öğretmenlerin kâbuslarına son vermelidir. Ailesine çok düşkün olduğunu bildiğimiz Başbakan’ın bu feryatlara kayıtsız kalmayacağına inanıyoruz" ifadelerini kullandı.
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz