Biz doktorlar, zaman zaman hastalarımızı bilerek veya bilmeden korkutabiliriz, korkutmak zorunda kalabiliriz ya da bizden onları korkutmamız istenir.
Aslında, çok çeşitli nedenlerle, çok farklı şekillerde korkutulması gereken hastalar ve çok değişik korkutma yöntemleri vardır. Bu korkutma işi, tıp eğitiminde katiyen öğretilmeyen, ama aslında çok önemli olan bir konudur.
FARKINDA OLMADAN HASTA KORKUTMA Bazı doktorlar anadan doğma ciddi ve asık suratlı oldukları için hastalarını farkında olmadan korkutabilirler. Bunların, ‘Bu bir sivilcedir, mühim değil’ türünden sözleri bile hastalar tarafından ‘Eyvah, ben kanser olmuşum ve hastalık her tarafıma sıçramış.’ şeklinde anlaşılır.
Hastalar da, doktorların jestlerinden, mimiklerinden, davranışlarından… anlam çıkarmaya pek meraklıdırlar. O gün canınız biraz sıkkınsa, kafanıza takılmış bir şey varsa, hastalarınız yandı. Onları istemeden korkutmanız mümkündür.
Oysa, çok zor durumlar bile hastaya daha yumuşak bir şekilde anlatılarak korkmaları önlenebilir. Bazı doktorlar bu işte o kadar başarılı olurlar, en ağır, en ölümcül, hiçbir tedavisi olmayan hastalıkları öyle ballandıra ballandıra anlatırlar ki, bir çok hasta ‘Tüh be, keşke haftada bir kalp krizi geçirsem veya keşke tüm sevdiklerim pankreas kanseri olsa’ diye duaya başlarlar.
Entelektüel hastaları ise bilimsel istatistiklerle rahatlatabiliriz. Mesela, ‘Bakın, sizin olmanız gereken bu ameliyattan ölüm riski %99’dur, fakat hiç korkmayın, sizin için bu ihtimal %0. Çünkü, bu ameliyatı şimdiye kadar uyguladığımız 99 hasta da öldü, siz 100. hastasınız ve istatistikler sizin mutlaka kurtulacağınızı söylüyor.’ şeklindeki bir açıklama hastanın tüm korkusunu alır götürmez mi?
BİLİNÇLİ HASTA KORKUTMA
Bazı kişiler ne kadar anlatılsa da hastalıklarının ciddiyetinin farkına varmazlar, varmak istemezler, önerilere ve tedavilere katiyen kulak asmazlar. Bunlara istediğiniz kadar dil dökün, yalvarın para etmez. Bu hastaların bilinçli olarak uygun şekilde korkutulmaları hem kendi hem de çevrelerinin sağlığı için çok önemlidir.
Mesela, tüberkülozlu bir hastanın ciddi bir şekilde takip edilerek düzenli ve tam tedavi görmesi mutlaka sağlanmalıdır. Çünkü, tedaviye başlandıktan birkaç hafta sonra hastaların tüm şikayetleri ortadan kalkar ve onlar da ilaçlarını yavaş yavaş azaltmaya başlarlar ve de bakarlar ki hiçbir şey olmamaktadır, ilaçların hepsini de keserler. Oysa, hastanın hiçbir şikayeti kalmasa da, bütün laboratuar ve röntgen bulguları tamamen düzelmiş de olsa tedavinin en az 9 aya tamamlanması gerekir. Aksi takdirde hastalık bir süre sonra nükseder ve üstelik tedavinin yarım bırakılmasıyla ortaya çıkmış bu nükslerde mikroplar bir veya birkaç ilaca direnç kazanmış da olabilirler.
Bu durum ise hem hasta için çok kötüdür ve hem de mikrop bulaştıracağı çevresindeki insanlar için.
EN ÇOK KORKUTULMASI İSTENENLER
Bir başkasını korkutmak için en çok talep hanımlardan gelir. Telefonumuz çalar ‘Doktor Bey, ben bugün saat beşte size muayeneye gelecek olan Bora’nın annesiyim. Oğlum çok fena öksürüyor ve üstüne üstlük de gizli gizli sigara içiyor. N’olur, onu iyice korkutun, bir daha sigara içmesin. Ama, sakın sizi aradığımı bilmesin.’
Ya da hasta muayene odasına girmeden önce telaşlı bir hanım odanıza dalıverir. ‘Aman doktor bey, eşime benim söylediğimi belli etmeden onu korkutmanızı istiyorum. Çünkü, her akşam içiyor, içip içip sızıyor. Lütfen, iyice korkutun eşimi de ağzına içki koymasın bir daha.’
Bu, en çok korkutulması istenenler asla korkutulmaları mümkün olmayan hastalardır, bilmem anlatabildim mi?
Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Göğüs Hastalıkları Bölümü Öğretim Üyesi