Hayatımız tiyatro diye bir yazı yazmıştım. Başlığını da, memleketim Kars ağzıyla: “Hayatımız Tiyatora” diye atmıştım...
Biraz erken yazmışım, yoksa günümüz gündemine cuk oturacaktı...
Hem, hangimizin hayatı tiyatro oyunu değil ki?!
***
Bakınız, bugünkü haberlerde: Başbakan Erdoğan’ın da eski bir tarihte bir tiyatro oyunu yazdığı ve sahneleyerek bizzat oynadığı yazılıp çiziliyor...
Eh, aynı zamanda kendileri on yıldır da millet için oyunlar yazıyor ve sahneliyor. Kendileri bizzat hem oyun yazarı, hem yönetmen, hem de başrol oyuncusudurlar. Bizler de bol bol fırça yiyen figüranlarız...
Yarattığı güçlü medyada da bol bol leşkeri var bu değerli yönetmenimizin, pardon başbakanımızın...
Replikler çoktan ezberlenmiş, suflelerden sızma zeytinyağı damlıyor evvel Allah... Höt diyeni başbakandan önce bunlar zortlatıyorlar! Hem de Teke zortlatması. Allah ne vermişse, sille tokat girişiyorlar!
Sırf bu iş için köşe tahsis edilmiş tetikçiler var.
***
Şehir Tiyatroları için bir takım değişikliğe gitti İstanbul Belediyesi. (Ardından başka belediyeler de aynı şeyi yaptılar mı bilmiyorum doğrusu!) Hâliyle oyuncularda bir hareketlenme oldu, azıcık gıpraştılar!
Sen misin gıpraşan diye önce leşkerden mitralyöz atışları başladı. Bir “repression” ki, sormayın gitsin! 28 Şubat medyasının leşkerlerine rahmet okutuyorlar vallahi...
Hele eccük durun be oğlum ya! Adamlar demokratik haklarını kullanıp “baskın basanındır “ oldu bittisine itiraz ediyorlar. Velev ki “haksız” bir itirazdır, ama “antidemokratiktir” diyemezsiniz...
O zaman bu celâllenme niye?
***
E biz, son on yıldır; demokrasimiz gelişsin, askerî ve yargı vesayeti bitsin, hukukî haklar yerini bulsun, vatandaşlar arasında hem ekonomik hem de hukukî eşitlik sağlansın diye mabadımızı yırttık! Yoksa evet mührünü, Tayyip Erdoğan’ın kara kaşı, ela gözü ve uzun boyu için götürüp ampüle yapıştırmadık! Keyfimiz için onlarca yazı yazı yazıp, destek vermedik! Yediğimiz küfürler de cabası!
Karşılığında çokları gibi cukka mukka da doldurmadık, makama mevkie de atanmadık!..
Bütün bunlardan yola çıkarak şimdi demek istiyoruz ki...
“La oğlum leşker bozuntuları, yaşımız altmışa dayandı. Bırakın da ömrümüzün son deminde hiç olmazsa birkaç yıllık bir demokratik ülke görsün feri çekilmiş gözlerimiz! Ne diye her biriniz klavyelerinizi yalın palaya döndürüp fırlak gözlerle ödümüzü patlatıyonuz, binevâ başımıza birer Hint hükümdârı kesiliyonuz la, gözlerinin cırbıtlarına kuş necisi bulaşasıcalar sizi?!”
***
Efendim...
Sanatçıdan memur olur mu?
Ya da...
Memurdan sanatçı olur mu?
-Olmaz!
Öyle dediler bu işlerin ehli olanlar. Ya da günümüz uydurukçasıyla “sanat otoriteleri”...
Sonra da Sayın Başbakan geçti aksiyona: “Ahan da özelleştiriyom sizin tiyatoraları” dedi.”Gedin istediğiniz oyunu oynayın bundan kelli.”
İster konken, ister pişpirik! Keyif sizindir!
Peki, sanata devlet desteği, bir nevî sübvansiyon yani?
“Canımızın istediğine verür, istemediğine de vermezük!” dedi Sayın Başbakan!
***
Tamam...
Seçim yoluyla gelmiş meşru hükûmetsiniz, para tasarrufu sizin elinizde...
Ama o parayı adilâne bir şekilde tasarruf etmek gibi de bir mecburiyetiniz var Sayın Başbakan. Zira, o para merhum pederinizden size kalmış bir miras değildir, topyekûn milletin parasıdır...
Eh, böyle olunca, benim de oyumu geri istemeye ramak kaldı zaten!
-İstersen iste, istersen geri al ne olacak?
Hiç!
Nasıl damlaya damlaya göl oluyorsa, damla damla buharlaşınca da zemin kuruyup çatlıyor zamanla...
Nice Süleymanlar geldi geçti o çatlak zeminlerin üstünden...
***
NOT: Fitnecilere cevap yazıp, tefrikaya âlet olmayacağım. Polemik için boşuna heveslenmesinler!..
cahitkilic54@mynet.com
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz