HABER

Hayvanların çılgın davranışları

Hayvanların çılgın davranışları

Bilim adamları hayvanlar üzerinde deney yaparken, insanlara çok faydalı olacak bilgilere ulaşabiliyorlar. Fakat bu deneyler sırasında hayvanların çılgın davranışlarını da keşfedebiliyorlar. İşte bu çılgın davranışlardan bazıları...


Mürekkepbalıkları geniş ve çeşitli bir deniz kafadanbacaklısı grubu. Çiftleşmeye “evlilik dansı”yla başlıyorlar. Evlilik dansı, yumurtlayacakları bölgenin çevresinde dairesel hareketlerle yüzmek anlamına geliyor. Güneşin doğmasına yakın sekse başlıyorlar ve bütün gün devam ediyorlar. Sadece dişinin yumurtlayacağı zamanlarda ara veriyorlar.


Penguenler aslında “evli” olmayı tercih eden hayvanlar fakat göç döneminde eşlerinden uzun süre ayrı kalmak zorunda kalıyorlar. Tekrar bir araya geldiklerinde, çiftler göğüs göğüse,başları arkaya atılmış, yüksek sesle şarkı söyleyerek ve yüzgeçlerini titreterek bir süre duruyorlar. Sonra kendilerine özel bir yer bulmak için uzaklaşıyorlar. Bütün bu uzun süreli hazırlık sürecine rağmen, seks sadece 3 dakika sürüyor. 1 sene boyunca çiftin ikisi de tekrar çiftleşmiyor.

Erkek Adele pengueni eşini 1 milyon penguenin arasından seçiyor. Seçtiği dişiyi tavlayabilmek için de, bir taşı dişinin ayaklarına yuvarlıyor. Fakat bu göründüğü kadar kolay bir iş değil! Taşları yuvalarının duvarlarında kullandıkları için taş bulmak oldukça zor!


Dağgelincikleri, özellikle heyecanladıkları zaman, yanlamasına çılgınca zıpladıkları “gelincik savaş dansı”nı yapıyorlar. Bu dansa çoğu zaman tıslama şeklinde sesler veya kıvırcık bir kuyruk eşlik ediyor. Savaş dansından sonra genellikle avlanıyorlar veya etraftan eşya çalıyorlar.


Ichneumon eşekarıları bir korku filmine ilham olabilecek hayvanlar: kurbanlarını seçiyorlar, ve kurbanlarının vücutlarına yumurtalarını enjekte ediyorlar. Bazen de kurbanlarının felç geçirmesine neden olan bir zehir enjekte ediyorlar. Sonra kurbanlarını mümkün olduğunca uzun süre hayatta bırakmaya çalışarak yemeye başlıyorlar. Önce yağlı bölgelerini ve sindirim organlarını yiyip, kalplerini ve sinir sistemlerini sona bırakıyorlar.


Bir şaka vardır: Kirpiler nasıl çiftleşir? –Çok dikkatli. Fakat gerçekte, durum tehlikeli olmaktan çok, tuhaf. Dişi kirpiler, yılın sadece birkaç saati çiftleşmeye açık oluyorlar, bu nedenle de erkek kirpilere sürekli yakın duruyorlar ve zamanlarını somurtarak geçiriyorlar. Bu sırada erkek kirpiler,diğer erkeklerle kavga ediyorlar ve sonrasında çiftleşmek için seçtikleri dişinin işediği yerleri ve dişiyi koklamaya başlıyorlar.

Bu onlar için muazzam bir afrodizyak. Dişi yanında surat asarken erkek şarkı söylemeye başlıyor. Erkek çiftleşmeye hazır olduğunda dişi hazır değilse uzaklaşıyor,hazırsa iki kirpi de ayakları üzerinde yükselip yüzyüze bellerini birleştiriyorlar. Sonra erkek, dişinin üzerine baştan aşağı büyük bir şiddetle işiyor. Öyle bir şiddet ki, idrar 1.5 metre uzağa kadar ulaşabiliyor.


Doğu Avustralya’da yaşayan bu kurbağalar,eşi benzeri olmayan ebeveynler: erkek tarafından gerçekleştirilen dış döllenme sonrasında dişi yumurtaları ağzına alıyor ve yutuyor. Dişinin yumurtaları mı yoksa içindeki yavruları mı yuttukları, dış döllenmenin gözlenememesi nedeniyle aslında kesin değil. Bu alanda uzman olan son bilimadamı 1984’te öldü.


Bu küöük ve zehirli yılanlar, Kanada’da ve Kuzeybatı Amerika’da yaşıyorlar. Çiftleşmeye hevesli 25bin yılan büyük bir mağarada bir araya geliyorlar. Bu kalabalığın arasında dişi bir yılan, kendiyle çiftleşmek için yarışan 100 yılanla karşı karşıya kalabiliyor. Bu “çiftleşme yumakları” 60 cm yüksekliğe ulaşabiliyorlar.


Suaygırları kendi aromaterapi yöntemlerine sahipler. Karşı cinsi, kendi alanları etrafında aynı anda işeyerek ve dışkılayarak kendilerine çekiyorlar. Sonra kuyruklarını pervane gibi döndürerek bu çekici çamuru etrafa saçıyorlar. Bu eşlerini etkiliyor ve çift, suyun içinde oyunlar oynarak önsevişmeye başlıyor.


Kemikli balıklar olan Angler balıklarının bazılarının ilginç bir çiftleşme yöntemi var. Sayıları az olduğu için kendilerine eş bulmakta zorlanan bu balıklar suyun içinde kokuları almalarını sağlayan organlarla dünyaya geliyorlar. Sindirim sistemleri olmadıkları için kendi başlarına beslenemiyorlar ve bunun için bir dişiye ihtiyaç duyuyorlar.

Dişiyi buldukları zaman yan tarafından ısırıyorlar ve bir enzim salgılıyorlar. Bu enzim, erkeğin ağzının ve dişinin vücudunun eriyerek birbirine kaynaşmasına neden oluyor. Sonra dişinin yumurtayı salmasını sağlayan hormon devreye girince erkek de spermlerini salıyor. Bu çiftleşme, cinsel dimorfizmin uç bir örneği belki ama dişinin yumurtlamaya her hazır oluşunda kendine eş bulabilmesini garantiliyor.


Histiostoma murchiei olarak bilinen dişi böcekçik, eşini gelişigüzel bir şekilde yaratabiliyor. Döllenmeden yumurtlayabilen bu böcekçik, yumurtalarını bırakıyor ve sonra, bu yumurtalar yetişkine dönüşüyor. Yumurtaları bıraktıktan üç ya da dört gün sonra, anne oğullarıyla ilişkiye giriyor. İlişkiden sonra oğullar ölüyor.


Biz insanlar öğrenme ve sorun çözebilme yeteneğine sahibiz. Kendi varlığımızın farkında olup, etrafımızda olup bitenlere karşı bilinçli davranabiliriz. Başkalarının duygu ve düşüncelerine de oldukça önem veririz. Yaratıcıyız. Soyut düşünebiliriz. Dilimiz var. Bu nedenle çok karışık duygu ve düşüncelerimizi bile kolayca ifade edebiliriz.

Bu tür özelliklerimizi göz önünde bulundurduğumuzda galiba dünya üzerinde yalnız değiliz. Evrenin canlıları içinde insanoğluna benzer başka türler de var. İşte özellikleri açısından ‘Homo-sapiens' olarak tanımlanan insan ırkına yakın türler...


Eğer insanoğlu kendi aklına hükmedebiliyorsa, şempanzeler de buna benzer birtakım özellikleri yerine getirebiliyor. İnsanın genetik yapısıyla ortalama yüzde 98 oranında aynı özellikler gösteren şempanzeler, alet yapabilme ve kullanabilme yeteneğine sahip.

En vahşi türleri farklı birtakım davranışlar gösterse de, araştırmalar şempanzelerin insanlara en yakın hayvan olduğunu söylüyor. İlginçtir ki, bir araştırmada şempanzelerin sayı bellek testinde insanlardan çok daha iyi oldukları ortaya çıkmıştır.


Görmüş olduğunuz bu yunus, uzun olan burnunu denizin dibinde yiyecek ararken koruma altında tutmak için sünger kullanıyor. Anneden kıza aktarılan bu davranış, yunusların ne kadar akıllı olduklarının bir kanıtıdır. Diğer bir kanıt da çıkardıkları ıslık sesi olabilir. Bu ses kendi aralarında bir çeşit konuşma dili olarak kullanılıyor.

1960'larda yapılan meşhur bir araştırma, bir çift yunusun yaratıcı davranışlarının bir balıkla ödüllendirilmesi daha hızlı bir öğrenme süreci yarattığını göstermiştir.


Fillerin beyninin büyüklüğünü görseniz, bu hayvanların dünya hakkında neler bilebileceğini merak edebilirsiniz. İlginçtir ki, filler kendi kişisel varlıklarının oldukça farkındalar. Yapılan araştırmalar fillerin diğer aile bireylerine destek çıktığını bile ortaya çıkarmıştır. Hatta diğer türlere de gerekli durumlarda yardımda bulunabiliyorlar.

Bazı araştırmacıların belirttiğine göre, Asya'da ‘Happy' adındaki bir fil aynada kendini tanımıştır. Bu karmaşık davranışı filler dışında sadece insanlar, yunuslar ve eski çağlardaki birtakım maymun türleri gerçekleştirebiliyor.


Ahtapotlar, mürekkep balıkları ve kalamarlar akıllı hayvanlar mı? Bu bilimsel bir belirsizlik olsa da, bu gibi hayvanlar denizin altındaki en beyinli yaratıklar. Kafadanbacaklıların beyni yemek borusunun etrafını kaplıyor.

İnsan beyniyle de aynı özelliklere sahip. Tıpkı insan beyni gibi farklı loblara sahip ve beynin faklı noktaları farklı işlevleri yerine getiriyor. Ayrıca yemek yemek için farklı birtakım kas kontrolü de uygulayabiliyorlar.


Kargalar kurnaz ve şeytan yaratıklardır. Yiyecek bulabilmek için yapamayacakları şey yoktur. ‘Betty' adındaki bu karga, uzun bir tüp içindeki yiyeceği çıkarabilmek için uzunca bir demir kullanıyor. Kuşlar doğuştan alet yapabilme yetisiyle doğarlar. Fakat yeteneklerini aile büyüklerini izleyerek geliştirirler. Bu da onların görerek öğrenebilme yeteneklerini ortaya koyar.


Araştırmalar sincapların algılarının çok açık olduğunu ortaya koyuyor. Yapılan bir araştırma fındığı bir insan tarafından çalınan sincabın davranışlarının nasıl değiştiğini gösterdi. Davranış laboratuar ortamında incelenmiştir ve sincapların etrafında olup biteni algıladıklarını ortaya net bir şekilde koymuştur. Kaliforniya'da yapılan bir araştırma da, sincapların kürklerini çıngıraklıyılan kokusuyla kapladıklarını ve yırtıcı hayvanlardan bu şekilde korunduklarını ortaya çıkarmıştır.


Köpekler gerçekten akıllı mı yoksa sadece itaat konusunda mı iyiler? Oturmayı, yatmayı ve uzanabilmeyi öğrenebiliyorlar. Peki sahiplerinin davranışlarını algılayabiliyorlar mı? Fotoğraftaki bu köpek ekranda gösterilen köpek resmiyle, manzara resmini birbirinden ayırt edebildi. Bu da köpeklerin belli şekilsel formları birbirinden ayırabildiklerini gösteriyor.


Köpek sahipleri gibi bazı kedi sahipleri de küçük dostlarına oturmayı öğretebiliyor. Koşmak ve engeller üzerinden atlamak da buna dahil. Kediler kurnazlığı ve hileyi gözlem yoluyla ve taklit ederek öğreniyorlar fakat bu şirin hayvanları eğitmek, köpek eğitmek kadar kolay değil. Peki bu kedilerin daha aptal olduklarını mı gösteriyor? Pek öyle sayılmaz çünkü kedi uzmanları kedilerin münferit hayvanlar olduklarını ve sadece hayatta kalmaya programlandıklarını belirtiyorlar.


Bazı uzmanlara göre domuzlar dünyadaki en temiz ve akıllı hayvanlardır. Hatta kedi ve köpeklerden çok daha fazla… Domuzların ter bezleri yoktur. Bu nedenle serin kalabilmek için çamura bulanırlar. 1990 yılında yapılan bir araştırmada ekran üzerinde hareket eden bir kursöre domuzların verdiği tepki ölçülmüştür. Domuzlar ekran üzerindeki hareketli kursörü burunlarıyla takip etmişlerdir. Ayrıca öğretilmeye çalışılan bir görevi şempanzeler kadar hızlı öğrenebilmişlerdir.

YORUMLARI GÖR ( 0 )

En Çok Aranan Haberler