HABER

HDP, Kanal İstanbul ÇED raporunun iptali için dava açtı!

İçerik devam ediyor
İçerik devam ediyor

HDP Hukuk ve Ekoloji Komisyonları, Kanal İstanbul Çevre Etki ve Değerlendirme (ÇED) Raporunun iptali istemiyle Çevre ve Şehircilik Bakanlığına karşı İdare Mahkemesine dava açtı.

HDP adına İstanbul İdare Mahkemesine verilen dilekçede HDP’nin ilgili tüzük ve program hükümlerine yer verilerek, “Parti tüzük ve programında yer alan bu amaç ve hedefler doğrultusunda Halkların Demokratik Partisi'nin dava konusu Kanal İstanbul projesi için verilen hukuksal ve bilimsel-teknik açıdan yok hükmündeki ÇED olumlu kararın iptali istemiyle dava açmakta hukuksal menfaati vardır” denildi.

Anayasa’nın 17. Maddesinde yer alan “herkesin, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme” hakkına sahip olduğu, 56. maddesinde yer alan “herkesin, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yasama hakkına” sahip olduğu “çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemenin Devletin ve vatandaşların ödevi” olduğu hükümlerine yer verilen dilekçede, çevre hakkının dünyanın pek çok ülkesiyle birlikte Türkiye’de de anayasal güvenceye alındığına işaret edildi.

ÇED’in 2872 Sayılı Çevre Kanunu’nun 11/8/1983 tarih ve 18132 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdiğine işaret edilen dilekçede, ÇED hükümlerini düzenleyen Çevre Kanunu’nun 10. Maddesi’ne, Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliğine işaret edildi.

ÇED Raporunun önemli aşamalarından biri olan halkın katılım hakkının ihlal edildiğinin iddia edildiği HDP dilekçesinde şu görüşlere yer verildi:

“ÇED Yönetmeliği'nde düzenlenen halkın katılımı süreci, çevre hakkının temel unsuru olan katılımı ilkesinin bir sonucudur. 2872 sayılı Çevre Kanunu'nun ‘ilkeler’ başlıklı 3. maddesinin e fıkrasında; ’Çevre politikalarının oluşmasında katılım hakkı esastır. Bakanlık ve yerel yönetimler; meslek odaları, birlikler, sivil toplum kuruluşları ve vatandaşların çevre hakkını kullanacakları katılım ortamını yaratmakla yükümlüdür.’ hükmü yer almaktadır. Dolayısıyla ÇED Yönetmeliği'nin dayanağı olan Çevre Kanunu'na göre halkın karar alma sürecine katılımı yasal bir zorunluluktur. Ancak başta İstanbul halkı olmak üzere kanal İstanbul projesine karşı yükselen halk tepkisi dikkate alınmamıştır.”

ÇED'in 'olumlu' raporunun yok hükmünde olduğu savunulan dilekçede, “ÇED Raporu’nda ifade edildiği gibi ‘Kıta İçi Su Yolları Projeleri’ başlığı altında da değerlendirilmesi mümkün değildir. Çünkü kıta içinde olmayan bir kanal açılmaktadır. Dolayısıyla ÇED başvurusunun en başından reddedilmesi gerekirken işleme alınarak ÇED süreci sonlandırılmıştır” denildi ve şöyle devam edildi;

“Kanal İstanbul ve Yenişehir Rezerv Alanı Projesi; siyasi iktidarın dayatması, varoluş nedeni haline gelmiştir. Kuzey ormanları ve sulak alanlar üzerinde inşaa edilen, yüzlerce işçinin ölümüne ve yüzlercesinin iş göremez hale gelmesine, sayısız yabanıl için yaşam alanlarının yok olmasına neden olan 3. Havalimanı ve 3. Köprü ve bağlantıları bu projenin parçalarından birkaçıdır. Yeni şehir rezerv alanı içinde pek çok yapılaşma her geçen gün doğal alanların üstüne doğru daha da genişleyerek yapılmaktadır. Kanal İstanbul projesi kapsamında yapılacak köprü, otoban, yol bağlantıları altında ve kanal güzergahında kalacak konutların sahiplerine TOKİ konutlarından kredi ile ev önerileri, Çevre Ve Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından, idareye çağrılarak yer göstermeler, teklifler yapılırken, Küçükçekmece Lagününün çevresine lüks gökdelenler, siteler konuşlanmakta, bir taraftan da projenin farklı aşamaları uygulamaya sokulmaktadır. Dava konusu ÇED olumlu kararı ile imara açılan tarım alanları ve su havzaları, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisince kabul edilen ve Belediye Başkanı tarafından 15.06.2009 tarihinde onaylanan ve halen yürürlükte olan 1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planına göre koruma altındadır.

Bütün bu siyasi hedefler için ‘ÇED makyajı’ oluşturulması amacıyla dava konusu işlem tesis edilmiştir. Oysa dava konusu işlemin dayanağı olan Nihai ÇED Raporu, ne teknik içeriği ne de hukuksal dayanağı itibariyle ÇED Raporu olarak kabul edilemez. Doğal alanları, arkeolojik yapıları ve alanları, İstanbul’un belleğini yok edecek bu uygulamanın durdurulması için Sayın Mahkemenizin iptal kararı vermesini diliyoruz.”

En Çok Aranan Haberler