HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen, "Siyasetçi, savaş çığırtkanlığı yaptığında asli görevinden kaçmış demektir, kendi sorumluluğunu, yükümlülüğünü terk etmiş demektir. Türkiye'de ne yazık ki bir süredir askerden daha çok savaş isteyen siyasetçi profili ile yaşamak zorunda kalıyoruz." dedi.
Bilgen, partisinin TBMM Grup Toplantısında, Hükümete yönelik eleştirilerde bulunarak, iktidarın, bir haftadır özetle "Biz ne söylersek ona inanın. Din adına ne söylersek ona inanın. Dış politika, güvenlik adına ne söylersek ona inanın. İnsan hakları, demokrasi, barış adına ne söylersek ona inanın." dediğini savundu.
Türk Tabipleri Birliğine (TTB) yönelik soruşturmaya da değinen Bilgen, doktorların görevinin ve sorumluluğunun insanları yaşatmak olduğunu bildirdi. Bilgen, "Ama galiba bazıları, doktorluk göreviyle cenaze yıkayıcılığını karıştırıyorlar ki doktorlardan ölü seviciliği bekliyorlar, ölüme methiyeler dökmelerini bekliyorlar. 'Barış' dediklerinde, 'Savaş dursun, insanlar ölmesin' dediklerinde rahatsızlık veriyorlar ve sabaha karşı evleri basılıyor, gözaltı yapılıyor." ifadesini kullandı.
Zeytin Dalı Harekatı'na karşı bildiri imzalayanların da hedef olarak gösterildiğini ve siyaseten linç edildiklerini ileri süren Bilgen, şöyle devam etti:
"Bugün eğer savaşı, Afrin'i konuşuyor olmasaydık muhtemelen hamile bırakılmış 115 çocuğu konuşuyor olacaktık. Ya da 2017 yılında yeni 13 bin makam aracının alınmasını konuşuyor olacaktık. Benzinin 6 liraya çıkmış olmasını konuşuyor olacaktık. Siyasetçilere, gazetecilere layık görülmek istenen tek tip elbiseyi, tek tipleştirmeyi konuşuyor olacaktık. Ama bugün bütün kamuoyu sadece savaşı izlemeye mahkum oluyor."
Kur'an-ı Kerim'de zeytine dair ifadelerin bulunduğunu belirten Bilgen, bugün "zeytin dalı" ifadesinin barışın mesajı, kardeşliğin, huzurun ve güvenin sembolü olarak değil, savaşın ve ölümün mesajı olarak kavramsallaştırılmak istendiğini iddia etti.
Özgür Suriye Ordusunun (ÖSO) içinde birçok "tekfirci" grubun bulunduğuna değinen Bilgen, bu grupların geçmişte İngiltere'den maaş alarak savaştıklarını, ABD ile birlikte eğit-donat programından faydalandıklarını ve Golan Tepelerinin güvenliği için İsrail ile görüştüklerini söyledi.
Bilgen, "Eğer bu gruplar, iktidar partisinin ifade ettiği gibi özgürlük savaşı veriyorsa bu savaşı hangi devlete karşı veriyorlar, bunu açıklamaları gerekiyor. Eğer bu gruplar kendi vatanlarını koruyorlarsa niye kendi vatanlarını kontrol ettiklerinde kendileri yönetmiyorlar?" sorularını yöneltti.
Türkiye'nin, bir süredir sadece OHAL ile değil, savaş haliyle yönetilmek istendiğini ileri süren Bilgen, bütün bir toplumun da otoriterliğe ve totaliterliğe sevk edildiğini bildirdi.
Bilgen, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Afrin mi Türkiye'yi tehdit ediyor, yoksa Türkiye'nin 7 yıldır ısrarla devam ettirdiği Suriye politikası mı? Afrindekilerin talepleri mi Türkiye için tehdit oluşturuyor, yoksa Afrin'i, Kobani'yi hatta Şam'ı kendi hayal dünyasında farklı yerlere oturtanların siyaset algısı mı? 30 yıldır Irak'ta, Suriye'de, Türkiye'de kaç tepe, kaç dağ ele geçirildi? Sorun çözüldü mü, barış tesis edildi mi, huzur ve güven gerçekleşti mi? Demek ki bu sorunu dağ tepe ele geçirerek, etrafı bombalayarak falan çözemiyorsunuz. Başka bir şey yapmanız, başka bir şeyi göze almanız gerekiyor. Aksi takdirde toplar sadece komşu halklarınızın dağlarına, tepelerine düşmüyor, yoksulların sofrasına da düşüyor, ekmeğine de göz dikiyor."
Orduların görevinin savaşmak olduğunu vurgulayan Bilgen, ancak siyasetçilerin, gazetecilerin, insan hakları savunucularının, meslek örgütlerinin ve doktorların görevinin ise barışın yolunu bulmak olduğunu söyledi.
Bilgen, "Siyasetçi, savaş çığırtkanlığı yaptığında asli görevinden kaçmış demektir, kendi sorumluluğunu, yükümlülüğünü terk etmiş demektir. Türkiye'de ne yazık ki bir süredir askerden daha çok savaş isteyen siyasetçi profili ile yaşamak zorunda kalıyoruz." ifadesini kullandı.
Barışın olmadığı yerde güvenlik ve güven ortamının da olmayacağını vurgulayan Bilgen, hangi engelleme, baskı, tutuklama ve gözdağı olursa olsun, haksızlık karşısında direnmeyi, itiraz etmeyi ve ses vermeyi tercih edeceklerini belirtti.
Hazreti Ali'nin "Yol, cümleden uludur." sözünü anımsatan Bilgen, "Bir tarafta Ebu Süfyan'ın, oğlu Muaviye'nin, onun oğlu Yezit'in geleneği vardır, öbür tarafta da saltanatı elinin tersiyle iten, iktidarı, hükmetmeyi, yönetmeyi değil, gönülleri fethetmeyi tercih eden Ali'nin geleneği vardır. Aslında Ortadoğu, 1400 yıldır bütün kanlı savaşları bu iki geleneğin kavgası yüzünden vermektedir." diye konuştu.
Bilgen, HDP'nin 11 Şubat'ta yapılacak 3. Olağan Büyük Kongresi'ne de değinerek, kongrenin, hiçbir isim tartışmasına boğulmadan, hiçbir polemiğe ve yıpratma kampanyasına fırsat verilmeden gerçekleştirileceğini kaydetti.
(AA)